Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesinin üzerinden 11 yıl geçti

Anadolu Üniversitesi öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir’deki Gezi eylemleri sırasında sivil faşistler ve polisler tarafından dövülerek katledilmişti. Ali İsmail Korkmaz, hayatta olsaydı bugün 30 yaşında olacaktı. 19 yaşındaki Anadolu Üniversitesi öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir’deki Gezi eylemleri sırasında sivil faşistler ve polisler tarafından girdiği sokakta sıkıştırılmış ve dövülmüştü. Polis tarafından darp edildikten sonra eli sopalı faşistler tarafından iki defa daha darp edilmişti. Darp edildikten sonra gittiği hastanede tedavi görememiş, ilk tıbbi müdahaleyi ancak 20 saat sonra alabilmişti. Beyin kanaması geçirdiği anlaşılan 19 yaşındaki Korkmaz 38 gün komada kaldıktan sonra 10 Temmuz 2013’te hayatını kaybetti. Ali İsmail Korkmaz, yaşasaydı bugün 30 yaşında olacaktı. ALİ İSMAİL KORKMAZ, HATAY’DA ANILACAK Eskişehir’deki Gezi Direnişi sırasında darp edilerek hayatını kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz, ölümünün 11’inci yılında çeşitli etkinliklerle anılacak. Ali İsmail’in ailesi tarafından kurulan Ali İsmail Korkmaz Vakfı (ALİKEV) tarafından düzenlenecek olan anma töreni, Hatay’ın Defne ilçesinde bulunan Defne Atatürk Stadyumu’nda akşam saat 20.30’da gerçekleştirilecek. Anma konserinde ALİKEV Müzik Topluluğu ile Cem Erdost İleri Ali İsmail için sahne alacak. ALİKEV’in sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, “Anma konserimizde Cem Erdost İleri, Hatay’da Ali İsmail için sahne alacak. Cem Erdost İleri’den önce ALİKEV Müzik Topluluğu şarkılarını Ali İsmail için söyleyecek. Ali İsmail’i anarken Korkmaz ailesinin yanında olmak isteyen tüm dostlarımızı bu anlamlı konsere bekliyoruz” ifadeleri kullanıldı. PİRHA

Ovacık’ta 2 Çobana Yıldırım Çarptı

Dersim’in Ovacık ilçesinde hayvan otlatırken yıldırım isabet eden 2 kişi yaralandı, çok sayıda küçükbaş hayvan öldü. Dersim’in Ovacık ilçesinin Kızık köyüne bağlı Kurdeşi mezrasında hayvan otlatan Barış G. ile Olcay Y’ye yıldırım isabet etti. Köydekilerin ihbarı üzerine bölgeye sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerince olay yerinde ilk müdahaleleri yapılan yaralılar, ambulanslarla Ovacık İlçe Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Yaralılar, buradaki müdahalenin ardından Tunceli Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Çok sayıda küçükbaş hayvan da yıldırım isabet etmesi nedeniyle öldü. PİRHA

Bahçeli Meclis’te rahatsızlandı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meclis grup toplantısı sonrası rahatsızlandı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Bahçeli, tansiyon rahatsızlığı sebebiyle gecikmeli konuşmasına başladı. Bahçeli, prompter kullanmadı ve oturarak konuştu. Konuşması bittikten sonra bir süre yerinden kalkamayan Bahçeli’nin yürümesine beraberindeki parti yöneticileri yardımcı oldu. Salon çıkışında bekleyen gazeteciler Bahçeli’den uzak bir noktaya çekilen şeridin arkasına alındı. MHP Ankara İl Başkanı Alparslan Doğan, şeridin arkasında bekleyen gazetecilere, “Dışarı dışarı, gidin gidin” diye bağırdı. Gazetecilerin tepkisi üzerine Doğan gazetecilerin yanından uzaklaştı.

Diyarbakır-Mardin sınırındaki yangının itfaiye raporu: Yangın elektrik tellerinden çıkmış

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Çınar ve Mazıdağı ilçeleri arasında çıkan yangına ilişkin bölgede başlattığı incelemeler sonucunda olay yeri raporunu tamamladı. Rapora göre, yangının elektrik tellerinden çıktığı kanaatine varıldı.  Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Çınar ve Mazıdağı ilçeleri arasında çıkan yangına ilişkin bölgede başlattığı incelemeler sonucunda olay yeri raporunu tamamladı. Rapora göre yangının elektrik tellerinden çıktığı kanaatine varıldı. Hasar Tespit Komisyonu Köksalan Mahallesi’nde yürüttüğü kapsamlı incelemeler sonucunda yangının elektrik direğinden çıkan kıvılcımların ekinlerin üzerine düşmesi ile başladığı kanısına vardı. İtfaiye Daire Başkanlığı’nın hazırladığı olay yeri inceleme raporu Cumhuriyet Başsavcılığı ile de paylaşılacak. PİRHA

Avrupa Konseyi, zorunlu din dersleri konusunda hükümete Aralık 2024’e kadar süre verdi

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 11-13 Haziran’da toplanmıştı. Aleviler tarafından açılan davalara ilişkin alınan ara kararda Türkiyeli yetkililerin, zorunlu din eğitiminden vazgeçmeleri için uygun seçenekler sunması yönünde vurgu yapıldı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında Türkiyeli yetkilileri bilgi vermeye de davet etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önceki yıllarda aldığı kararlarının uygulanmasına dair 11-13 Haziran’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısı yapıldı. Alevi Düşünce Ocağı (ADO) Başkanı Doğan Bermek, bu toplantıya ilişkin hazırladığı ‘7. Nolu İzleme Raporu’nu paylaştı. Bermek, söz konusu toplantıya dair değerlendirmesinde “11-13 Haziran 2024 tarihlerinde toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak oluşturmakta olduğu ‘Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevleri Başkanlığı’ ile ilgili olarak 26 Mart 2024 tarihli yol haritasında yaptığı açıklama ve savunmaları yeterli görerek AİHM Büyük Daire’nin 62649/10 sayılı ‘İzzettin Doğan ve Diğerleri’ dava dosyasını da kapatma kararı aldı. Oysa dava dosyasındaki kararların henüz uygulanmamış olduğu ADO Alevi Düşünce Ocağı, İÖG İnanç Özgürlükleri Girişimi raporları ve ABF Alevi Bektaşi Federasyonu, ADO Alevi Düşünce Ocağı, AVF Alevi Vakıfları Federasyonu, ESİT Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, İHGD İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin ortak imzalı Durum Raporu ile Bakanlar Komitesi’ne tekrar tekrar bildirilmiş idi” diye belirtti. İzleme raporunda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin son toplantısında aldığı karar ile Türkiye’den ‘Zorunlu din dersleri davası’ olarak bilinen 21163/11 sayılı “Mansur Yalçın ve Diğerleri” dosyası ile ilgili açıklamaların Aralık 2024 sonuna kadar istenildiği bilgisi verildi. Böylece 2005 yılında başlanan ve günümüze kadar süren ‘Alevi Davaları’ grubunda devam eden tek dosyanın ‘Zorunlu din dersleri’ dosyası olduğu bilgisi verildi. RAPORDA ‘İNANÇLARA KARŞI TARAFSIZLIK’ VURGUSU! Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin toplantısında ‘Mansur Yalçın ve Diğerleri Davası’ konusunda da ara karar verildi. Zorunlu din dersleri konusunda Türkiye’ye uyarıda bulunan Avrupa Konseyi, Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında yetkilileri bilgi vermeye davet etti. Toplantıya dair raporda şu vurgular öne çıktı: “Mahkeme tarafından iletilen, Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarına uygun seçenekler sunmayan ilk ve orta dereceli okullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu niteliği ve sadece sınırlı muafiyet olanakları nedeniyle Sözleşme’nin 1 No.lu Protokolünün 2. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin nihai kararı göz önünde bulundurarak; Bu konunun 2008’den bu yana Komite önünde beklemekte olduğunu hatırlatarak; Mahkeme’nin açık tespitlerine ve Komite’nin tekrarlanan çağrılarına rağmen, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaya devam ettiğini, muafiyet prosedürünün çok sınırlı olduğunu ve bu durumun öğrenci velilerini ağır bir külfete ve çocuklarını din dersinden muaf tutabilmek için dini veya felsefi kanaatlerini açıklama zorunluluğuna maruz bırakabileceğini derin bir üzüntüyle not ederek; Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredatının revize edilmesinin, Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarının, öğrencilerin ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan, zorunlu din eğitiminden muaf tutulmaları için uygun seçeneklere duyulan ihtiyacı hafifletemeyeceğini hatırlatarak; Sözleşme’nin 46. maddesinin 1. paragrafı uyarınca her Devletin, taraf olduğu Mahkeme’nin nihai kararlarına tam, etkili ve hızlı bir şekilde uyma yükümlülüğünün altını çizerek; Yetkilileri, Türk eğitim sisteminin, çoğulculuk ve tarafsızlık ilkelerine saygı göstererek, Devletin çeşitli dinler, mezhepler ve inançlara karşı tarafsızlık ve yansızlık görevini yerine getirmesini sağlamak için gerekli önlemleri almaya ve Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarına, öğrencilerin ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan, zorunlu din eğitiminden vazgeçmeleri için uygun seçenekler sunmaya ŞİDDETLE DAVET ETMİŞTİR; Yetkilileri, Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında bilgi vermeye DAVET ETMİŞTİR. 1 NO’LU PROTOKOLÜN 2. MADDESİNİN İHLALİ! Doğan Bermek, Hasan ve Eylem Zengin (9 Ekim 2007) kararındaki ihlalleri de aktararak şu bilgileri paylaştı: “Mahkeme’nin muafiyet prosedürünün uygun bir yöntem olmadığını ve ebeveynlere yeterli koruma sağlamadığını değerlendirdiğinin altı çizilmelidir. Mahkeme’ye göre, bu tür bir muafiyet, ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını okul yetkililerine bildirmeye zorlayabilir ve bu durum, inanç özgürlüklerine saygı gösterilmesini sağlamak için uygun olmayan bir araç haline getirir. Mahkeme, Mansur Yalçın ve diğerleri davasında da bu tutumunu sürdürmüştür. Avrupa Mahkemesi, muafiyet prosedürünün öğrencilerin ebeveynlerini ağır bir külfete ve çocuklarının din dersinden muaf tutulması için dini veya felsefi kanaatlerini açıklama zorunluluğuna maruz bırakabileceğini tespit etmiştir. Bu temelde, Türk makamları, en uygun tedbirin, bu derslerden muafiyetin kapsamını genişletmek yerine, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin içeriğinin yeniden gözden geçirilmesi olacağı görüşündedir. Bu bağlamda, yetkililer ayrıca Hasan ve Eylem Zengin davasında Mahkeme’nin, müfredatın belirlenmesi ve planlanmasının ilke olarak Sözleşmeci Devletlerin yetkisi dâhilinde olduğunu açıkça vurguladığını belirtmek isterler. Mahkeme, 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin ikinci cümlesinin, Devletlerin, Devlet okullarında, verilen öğretim yoluyla, doğrudan veya dolaylı olarak dini veya felsefi türden nesnel bilgi veya bilgiyi yaymalarını engellemediğini belirtmiştir. Dahası, Mahkeme’ye göre, ebeveynlerin bu tür öğretim veya eğitimin okul müfredatına dahil edilmesine itiraz etmelerine bile izin vermemektedir, çünkü aksi takdirde kurumsallaşmış tüm öğretimler uygulanamaz hale gelme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Görüldüğü üzere mahkeme, o dönemdeki durumun yol açtığı ihlali ortadan kaldıracak somut bir uygulamaya işaret etmemiştir. Aksine, konuyu Devletin takdir yetkisine bırakmıştır. Mahkeme’nin “muafiyet usulü” hakkındaki görüşlerini dikkate alan yetkililer, ihlalin giderilmesi alanında çeşitli adımlar atmışlardır. İlk olarak, Türk makamları, zorunlu DKAB dersinin varlığının AİHM kararında başlı başına bir ihlal olarak değerlendirilmediğini açıklığa kavuşturmak istemektedir. Mahkeme, ihlal tespit ettiği kararında, DKAB dersi müfredatının içeriğinin altını çizmiştir. Yetkililer, alınan bireysel tedbirlerin, söz konusu ihlallerin sona ermesini ve başvuranlara olumsuz sonuçların telafi edilmesini sağladığını düşünmektedir. Mansur Yalçın ve Diğerleri ile ilgili olarak çözülmemiş konulara ilişkin olarak, Türk makamları Komite’yi bilgilendirecektir.” “CEMEVİ BAŞKANLIĞI, EŞİTLİKÇİ OLMAKTAN UZAKTIR” Doğan Bermek, hazırladığı raporda kimi öneriler de sunarak şöyle devam etti: “İzzettin Doğan ve Diğerleri” davası oldukça karmaşık bir davadır. Farklı din ve inanç gruplarına farklı prosedürler ve meşruiyet uygulamaya çalışan bir ülkede kararın uygulanması uzun zaman alabilmektedir. İnançlara yönelik politikalar ülkedeki tüm inanç grupları için tek tip ve aynı olmalıdır. “Zorunlu Din Dersi” davası ülkemizin önemli davalarından biridir. Çok dinli ve çok inançlı bir ülkede, bir inancın tek bir mezhebine dayalı zorunlu eğitim, sadece eğitim açısından değil, çoğulcu toplumsal yaşam açısından da büyük sorunlar yaratmaktadır ve bu sorunun bir an önce çözülmesinin ülkedeki siyasal ve toplumsal barışa büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz. Farklı dini grupların kendi din adamlarını yetiştirebilecekleri bir eğitim ortamının yaratılmasının ülkemizdeki en önemli ihtiyaçlardan biri olduğuna olan inancımızı da yinelemek isteriz. “ÇOCUKLARIN DİN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKLARINA MÜDAHALE EDİLMEKTE” Doğan

Sanatçı Cihan Çelik, Koçgiri ezgisi okuduğu için hakkında dava açıldı: Yılmayacağız!

Müzisyen Cihan Çelik hakkında 2013 yılında seslendirdiği bir Koçgiri ezgisi nedeniyle dava açıldı. Çelik, tüm baskılara rağmen müziğinde ısrarcı olacağını belirterek, “Terörist, anarşist, bölücü suçlamalarıyla bizleri ekonomik anlamda bir dar boğazın içerisine sokuyor. Açılan davalarla ‘ifşa edilmiş’ oluyorsun ancak çalıp söylemekten yılmayacağız” dedi.    Müzisyen Cihan Çelik, Kürt ve Alevi kimliklerinin izinde müzik üretmeyi sürdürüyor. Ancak Cihan Çelik hakkında seslendirdiği bir Koçgiri ezgisi nedeniyle ilk kez dava açıldı. 2013 yılında katıldığı bir müzik programı “Terör örgütü propagandası yapmak” şeklinde yorumlandı. Çelik’in, televizyon programında seslendirdiği ‘Koçgiri başladı harba’ eseri de suç unsuru sayıldı. Cihan Çelik, açılan dava nedeniyle 14 Kasım 2024’te ilk kez hakim karşısına çıkacak. “AÇILAN DAVALARLA ‘İFŞA’ EDİLMİŞ OLUYORSUN” Yaşananlarla ilgili PİRHA’ya konuşan Cihan Çelik, sanatçılara dönük baskı politikalarını değerlendirdi. Çelik, bir müzisyen olarak ülkedeki gidişattan memnun olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Müzisyenleri dar bir alana sıkıştırıyorlar ve bizler orada iş yapmaya çalışıyoruz. O alanda yapılan iş sonucunda da çeşitli kovuşturmalara maruz kalıyorsunuz. Bu durumda olan birçok müzisyen arkadaşımız var. Ayrıca dernek gecelerine, konserlere, belediyelerin organizasyonuna da çıkamaz duruma geliyorsun. Çünkü ifşa edilmiş oluyorsun. İşte bu karşı taraftaki adam, ‘terörist, anarşist, bölücü’ suçlamalarla zaten seni ekonomik anlamda bir dar boğazın içerisine sokuyor, bir de peşinden kovuşturmalar falan olunca moralen daha bir bu işi yapmak istemiyorsun. O nedenle farklı alanlara zorlanıyorsun. Halimiz bu şekilde işte.” “EZİLEN HALKLAR, MÜZİKLE KENDİNİ VAR EDER” Dünya genelinde ezilen, baskılanan halkların, müzikle kendini var ettiğini söyleyen Cihan Çelik, değerlendirmesine şu cümlelerle devam etti: “Siyahlar da Kürtler de müzikle kendini var eder. Bu politika şunu gösterdi ki ‘bunlar, bu müzikleri; halayları, govendleri olduğu sürece yılmayacak ve devam edecekler. Bunun önünü kesmek için ne yapmak lazım? Bunları ya bu alandan mümkün mertebe daha tatlı su balığı haline getireceğiz ya da bunlar bu haliyle giderse, yeniden o coşku devam ederse’ bu onların politik anlamda hiç hazzetmedikleri bir durum. Biz de bu unsurlardan biri olduğumuzdan dolayı karşımızda bu ‘devlet …’ neyi deriz artık bilmiyorum ama karşı karşıya geliyoruz. Haliyle ekonomik sıkıntılarla birlikte kaliteli iş de üretemez duruma geliyorsun. Çünkü senin çıkacağın mekan, yapacağın işleri bir şekilde belirliyor. Mesela konsere çıkacağım zaman başka şeyler yapıyorum ama bir türkü bara gidince o kaliteli müziği yapma şansım yok. Ben de piyasadaki birçok şeyi, orada gelen talebi karşılamak durumunda kalıyorum ve ben haliyle ben olmaktan çıkıyorum.” “SUSTURMA, BASTIRMA, YILDIRMA AMAÇLI” Cihan Çelik, 2013 yılında katıldığı bir televizyon programında okuduğu eser sebebiyle hakkında şikayet olduğunu belirterek “Onca sene geçmiş niye bugün dava açılıyor?” sorusunu da gündeme getirdi. Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı: “Devletin ‘barış süreci’ dediği bir dönemdi ve o zamanlar IŞİD’in saldırıları vardı. Buna karşı Alişer efendinin bir ezgisini okudum. Bununla birlikte Meçhuli’nin bir ezgisini de seslendirdim. Buna binaen hakkımda soruşturma açıldı ve eserdeki sözler nedeni ile ‘propaganda yapmışsın’ deniliyor. Alişer efendinin 100 yıl önce yazdığı ‘Kürdistan’ın orduları, mahvettiler barbarları/Vatan için öleceğiz, istemeyiz Moğolları’ diye bir sözcük geçiyor. 1921’de yazılmış ve altında da ‘yapılan tetkikler sonucu bu eserin 1921 yılında Sivas’ta Koçgiri isyanı döneminde yazıldığı’ neticesine vardıkları yazıyor. Madem bu sonuca vardınız mahkeme ne için? Bu mahkeme tamamen susturma, bastırma, yıldırma amaçlı. Gittiğim bir ortamda diyelim ki konsere çıkıyorum, flamalar, konuşmacılar, belki devletin hiç hoşuna gitmeyecek şeyler de olabilir. Avrupa’dasın, ben neye müdahale edebilirim ya da niye etmeliyim? Bunlar benim dışımda gelişen şeyler.” “DEVLET POLİTİKASI BASTIRMA, DEVŞİRME, DÖNÜŞTÜRME YÖNÜNDE” Cihan Çelik, müzik hayatı boyunca ilk kez hakkında dava açıldığını belirterek şöyle devam etti: “Daha önceden çıktığım, belki de hoşlarına hiç gitmeyecek çok daha büyük konserlerim de oldu ancak hiç böyle bir durum yaşamadım. Bir kere, soruşturmaya giren eser 100 yıllık bir ezgi. 100 Yıl önce bu sorun çözülmüş olsaydı bunlara da gerek kalmazdı. Yüzyıl kaybettik bir yüzyıl daha kaybetmeyelim diyorum. Maraş, Koçgiri, Malatya, Dersim, Çorum ve Hatay’a kadar olan bölge insanların çok sıkıntı yaşadığı, katliamlara maruz kaldığı bölgeler. Haliyle buralardan çıkan muhalif sanatçıların sesi o halkın bir nevi söyleyemediği ama içinden cesaret edip söyleyen birileri olduğu zaman da sempati uyandırdığı bir durum. Hiçbir hükümet, bunu istemez, çünkü politikası bastırma, devşirme, dönüştürme yönünde. Bu politikada çoğu zaman başarılı da olmuşlardır. Bunu ilk denediği yer ise Koçgiri’dir. Bugün Koçgiri’de ana dilini konuşan insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Benim böylesine Kürtçe bilmem dahi çok tuhaflarına gidiyor, ‘Sen bu Kürtçeyi ne nereden öğrendin?’ gibi sorularla bile karşı karşıya gelebiliyorum. Şaka gibi… Bir de bu alanda yaptığımız derlemeler; Alişer efendinin gerek muhalif kimliği; 1921 isyanı sonrası Nuri Dersimi ve Alişer affedilmeyen tek iki kişi. Biz de ısrarla onun ezgilerini, o dik duruşunu sergilediğimiz zaman karşımıza böyle şeyler çıkıyor. Belki ilk kez mahkemeye çıkacağım ama ekonomik anlamda bizim kendi içimizde dahi; kurumlarımızla zaten bir tür abluka altındayım. Beni, kaç sayıda Sivaslıların gecesinde görebilirsiniz? Göremezsiniz. Avrupa sayesinde bugüne kadar müzik yapabildim. “GERİ ÇEKİLMEYİ SİNDİREMİYORUM” Hem Alevi hem Kürt kimliğimle müzik yapan birisiyim. Alevi deyişlerinin sadece Türkçelerini değil, Kürtçelerini de Alişer efendinin birçok şarkısına da müzikler yaptım. ‘Koçgiri başladı harba’ eserini benden önce çok kişi okudu ama benimle özdeşleşti. Buna benzer birçok eser bugün Koçgiri’de değil sadece, Kürtçe okunan birçok yerde popüler. Mîro, Arix, Dowo ve daha birçoğu Koçgiri’ye ait eserler. Birçok müzisyen arkadaşımız pek tarihçesini bilmese de bunları okuyor ama biz inadına, ısrarla bu durumu sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü biz haklı olan tarafız. Geri çekilmeyi bırakıp gitmeyi de açıkçası sindiremiyorum.” PİRHA – Eren GÜVEN/İSTANBUL

‘Kayyımla yönetilen bütün belediyelerde yolsuzluk, talan, yağma ve hırsızlık var’

Hakkâri Belediyesi’ne kayyım atanmasına tepki göstermek için Dersim’deki nöbet eylemi 7. gününde devam etti. Kayyımla yönetilen bütün belediyelerde yolsuzluk, talan, yağma ve hırsızlık olduğunu vurgulayan Dersim Belediyesi Eş Başkanı Cevdet Konak, “Kayyımla birlikte dilimiz, kültürümüz ve tarihimiz gasp edildi. Devlet, toplumsal muhalefetin yükseldiği her dönem halkı darbe ile susturmaya çalışmıştır” dedi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hakkâri Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın tutuklanması ve yerine kayyım atanması gerçekleştirilen nöbet eylemleriyle protesto ediliyor. Hakkâri Belediyesi’ne kayyım atanmasına tepki göstermek için Dersim’deki nöbet eylemi 7. gününde devam etti. Nöbet eylemine Dersim Belediyesi Eş Başkanı Cevdet Konak, Dersim’deki siyasi parti ile sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve çok sayıda yurttaş katıldı. Nöbet eyleminde kayyımla ilgili resim sergisi yapıldı ve Dersimli müzisyenler eyleme destek vererek türküler seslendirdi. “İRADE GASPINI KABUL ETMİYORUZ” Kayyım darbesine karşı eylemlerinin 7. gününde olduklarını belirten DEM Parti Dersim İl Eş Başkanı Özcan Gürtaş, “İktidar, almış olduğu hukuksuz kararı devam ettirmektedir. İrade gaspını kabul etmiyoruz. 8 yıllık yolsuzluk, hırsızlık ve talan ortaya çıkmasın diye belediyelerimize kayyım atanıyor” dedi. “KAYYIMLA BİRLİKTE DİLİMİZ, TARİHİMİZ VE KÜLTÜRÜMÜZ GASP EDİLDİ” Kayyımla yönetilen bütün belediyelerde yolsuzluk, talan, yağma ve hırsızlık olduğunu vurgulayan Dersim Belediyesi Eş Başkanı Cevdet Konak, “Kayyımla birlikte dilimiz, kültürümüz ve tarihimiz gasp edildi. Devlet, toplumsal muhalefetin yükseldiği her dönem halkı darbe ile susturmaya çalışmıştır. Faşizmle mücadele eden herkes 13 Haziran’da Hakkâri’de bir araya gelecek. Hakkâri’deki o güçlü ses bu ülkede zulme karşı barışı inşa edecektir” diye konuştu. PİRHA/DERSİM

ÖZEL HABER – Mehmet Atlı ile 30. Yıl Söyleşisi: Müziğin ve Kültürün İzinde

    Dersim, 30 yıllık müzik kariyeri boyunca Kürt müziğinin önemli isimlerinden biri haline gelen Mehmet Atlı’yı ağırladı. İstanbul’da başlayan müzikal yolculuğunu, Diyarbakır’daki gençlik yıllarından günümüze kadar uzanan deneyimlerini paylaşan Atlı, sanatını nasıl şekillendirdiğini ve kültürel çeşitlilikten nasıl beslendiğini anlattı. İstanbul’un kozmopolit yapısının ve Kürtçenin farklı lehçelerini tanımanın müziğine kattığı derinlikleri vurgulayan sanatçı, modernleşen ve kentlileşen Kürtçenin önemine dikkat çekti. Atlı’nın bu samimi söyleşisi, müziğin bireysel ve toplumsal dönüşümdeki rolünü bir kez daha gözler önüne serdi. Müzikal Yolculuğun Başlangıcı Atlı, saz çalmaya Diyarbakır’da ortaokul ve lise yıllarında başladı. Ancak o dönemde dar bir çerçevede olduğunu belirtti. İstanbul’un kültürel çeşitliliğinin müzikal perspektifini genişlettiğini aktaran Atlı, şehrin farklı coğrafyalardan gelen insanları tanıma fırsatı sunması, müzikal anlayışını derinleştirdiğini vurguladı. “Diyarbakır o zamanlar nispeten küçük bir şehirdi. Bildiğim, yakın çevrem, okuduğumuz tek tip kitaplar vardı. Coğrafyamıza dair duyduğumuz şeyler vardı ama İstanbul gibi büyük bir şehre gidince çok daha geniş bir dünya ile tanıştım,” diyor Atlı. İstanbul’a gidişiyle birlikte birçok farklı Kürt lehçesini ve kültürel zenginliği tanıma fırsatı bulduğunu ifade etti. “Sadece Diyarbakır’da konuşulan Kürtçeyi değil, örneğin Ağrı’da, Van’da, Cizre’de ve Şırnak’ta konuşulan Kürtçeyi İstanbul’da tanıdım. Bir Zazaca biliyordum ama Dersim’de konuşulan Zazaca’yı İstanbul’da öğrendim.” 1990’lı Yılların Zorlukları İstanbul’da karşılaştığı kültürel çeşitlilik, Atlı’nın müziğini şekillendirdi. Farklı Kürt lehçelerini ve Zazaca’nın çeşitliliğini öğrenme sürecinde, folklorik ezgiler ve Kürt şiirleri üzerinde çalışmalara başladı. Atlı, müzikal kariyerinde önemli dönüm noktalarını paylaşarak, 1990’lı yılların başlarında Kürtçe üzerindeki baskıların yoğun olduğu dönemde üniversite öğrencisi olarak aktif bir şekilde Kürt müziği çalışmaları içinde yer aldığını anlattı. “O dönemde Kürtçe’yle ilgilenmek tehlikeli bir işti. Eski kasetleri, plakları dinledik ve bir repertuvar çalışması yaptık. Diyarbakır’da olsaydım belki bu kadar açılmayacaktı ufkum ama İstanbul’da kendi çalıştığımız kültür merkezinde Kürtçe müzikte derinlemesine bir araştırmaya giriştik,” diye ekledi. Müzikal Çalışmalar ve Repertuvar Atlı, müzikal çalışmalarının üç ana hat üzerinde ilerlediğini belirtti: folklor üzerine çalışmalar, Kürtçe şiirleri bestelemek ve kendi şarkı sözlerini yazmak. “Folklorun zenginliği karşısında hayranlığa kapılırsınız. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Sanki her şey söylenmiş gibi gelir size,” diyor Atlı. Bu zenginliği yorumlayarak modern bir hale getirmeye çalıştığını ve kendi gerçekliğini anlatmanın önemini vurguladı. “Ben ne anlatacağım? Ben de anlatmaya değer ne var? Kendi gerçekliğimi anlatacağım. Mehmet olarak, birey olma hallerimi anlatacağım.” Kürt Müziğinin Modernleşmesi Mehmet Atlı, Kürtçe’nin modernleşen ve kentlileşen bir dil haline geldiğini vurguladı. 30 yıl önceki medya ortamı ile günümüzdeki medya ortamı arasındaki farkları dile getirerek, modern Kürt kamuoyunun oluşumuna dikkat çekti. Atlı, müziğin bu süreçteki rolüne değinerek, Kürt kamuoyunun oluşmasına ve Kürt müziğinin gelişimine katkıda bulunduğunu şu sözlerle anlattı: “Kürtçe modernleşiyor, kentlileşiyor. Çünkü Kürtler kentlileşiyor. Kırsal ortamlarından, köylerinden kopuyorlar. Kentlere akıyorlar özellikle büyük kentlere metropol kentlere, batının metropollerine, Avrupa’ya, Amerika’ya kadar açılan bir Kürt ve Kürtçe gerçeği var. Sadece Kürtler değişmiyor. Sadece Kürtler yer değiştirmiyor. Aynı zamanda Kürtçe yer değiştiriyor. Kürtçe kentlileşiyor. Örneğin otuz yıl önce benim müziğe başladığımdan bugün daha başka bir medya ortamı var. Kürt medyası var. Zengin geniş bir Kürt medya ortamı var. Otuz yıl öncesine nazaran. Dolayısıyla bir medya dili gelişti. Bir kamusal dil gelişti. Bir haber dili gelişti. Bu bizim şarkılarımızı da etkiledi. Modern bir Kürt kamuoyu oluştu. Türkiye’deki pek çok insanın anlamadığı sorunlardan biri budur bence. Kürtlerin kamuoyu vardır. Başkasının kolay kolay anlayamayacağı, tam olarak nüfuz edemeyeceği, Kürtlerin sevindiği ve Kürtlerin üzüldüğü gerçekler vardır. Bu işte Kürt kamuoyunun oluşumu demektir. Bu süreçte bizim müziğimizle bir rol oynadı. Benim kuşağımdan insanların yaptığı müzik, bir Kürt kamuoyunun, bir Kürt medya dili, müzik dilinin ortak hissiyatın oluşmasına bir katkısı olduğunu düşünüyorum.” Toplumsal ve Sanatsal Sorumluluk Atlı, sanatın toplumsal bir boyutu olduğunu ve müziğin bireysel ifadeden öte toplumsal bir anlam taşıdığını belirtti. “Sanat toplumsaldır. Tek tek bireyler yapsa bile toplumla interaktif bir ilişki içinde anlamlıdır,” diyen sanatçı, müziğin ve diğer sanat dallarının insanları düşündürmesi gerektiğine inandığını söyledi. “Müzik, resim, tiyatro, sinema bu eşitsizlikleri ifşa etme, bunların üzerine gitme, bunlar hakkında sorma işlevi görüyorsa bir anlamı vardır. Yoksa biraz kuru kalabalık olur yaptığımız şey. Bunu bir şeyin hizmetine koşmaktan bahsetmiyorum. Ama çıkardığımız seslerin, yazdığımız dizelerin, çektiğimiz görüntülerin yaptığımız resimlerin ya da heykellerin insanları düşündürmesi, insan olma üzerine yeni sorular sorması önemlidir diye düşünüyorum. Gazeteciliği de öyle görüyorum. Sanatçılığı da öyle görüyorum açıkçası” Son olarak, Mehmet Atlı müziğin evrensel bir dil olduğunu ve her bireyin kendi biricikliğini ifade etmesi gerektiğini belirtti. “Her bir insanın biricikliğini, Mehmet’in, sizin ya da kameranın arkasında duran arkadaşın biricikliği hiçbir şeye indirgenemez. Toplum böyle oluşuyor. Her birimiz bir kültürü taşımakla aslında bir dünyayı taşıyoruz,” diyen Atlı, birey üzerine düşünmenin ve onu önemsemenin gerekliliğini vurguladı. sanat yılında müziğe ve kültüre dair bakış açısına ilişkin gerçekleştirdiğimiz söyleşide Mehmet Atlı, sanatçının toplumsal dönüşümdeki yerini ve katkılarını bir kez daha ortaya koydu. Sevim KAHRAMAN          

Öğretmen Sendikası’ndan Milli Eğitim Bakanlığına 15 bin imza

Öğretmen Sendikası, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile yaptıkları görüşmenin ardından verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi üzerine topladıkları 15 bin imzayı Milli Eğitim Bakanlığına sundu. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) 8 Şubat’ta Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile yaptıkları görüşmenin ardından verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi ve kendilerine hiçbir dönüş sağlanmaması üzerine imza kampanyası başlattı. Sendika, topladığı imzaları Milli Eğitim Bakanlığı Önünde yaptıkları açıklama ile bakanlığa sundu. Birçok şehirden binlerce öğretmenin imzası, bakanlık yetkililerinin olmadığı gerekçesiyle alınmadı. Ardından sendikanın Genel Başkanı Eren Edebali’nin yaptığı açıklamada imzalar alınmazsa buradan ayrılmıyoruz demesi ve kitlenin beklemesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine verilmek kaydıyla imzalar kabul edildi. Burada yapılan açıklamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir ve Riha Milletvekilleri Burcugül Çubuk ve Ferit Şenyaşar da katıldı. ‘ÖĞRETMENLER AÇLIK SINIRINDA ÇALIŞAMAZ’ Sürecin yüzbinlerce eğitim emekçisini ilgilendirdiğini belirten Edebali, “29 Ocakta memleketi dört bir yanından gelen yüzlerce eğitim emekçisi sendikanın çağrısıyla buluşmuş ve taban maaşı hakkını direngen bir şekilde savunmuştur. Orada buluşan öğretmenler bir şeyi şart olarak sunmuştur. Oda o gün oradan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Tekin ya da bakanlık yetkililerinden biriyle görüşmeden ayrılmayacağımızdı. Kararlı duruşun sonucunda o gün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile görüşmek üzere bir hafta sonrasına randevu aldık. Hem o gün yaptığımız görüşmelerde hem de bir hafta sonra yaptığımız görüşmelerde söylenen şuydu; Taban maaş başta olmak üzere, yan haklarla ücret hakkından tutalım öğretmenlik meslek kanununda tüm öğretmenlerin özel veya kamu fark etmeksizin hepsini eşitleyen değişikliklerin yapılacağı, Nisan ayında Meclise bir kanun teklifinin sunulacağı ve bu kanun teklifi sunulduktan sonra en geç temmuz ayına kadar yürürlüğe gireceği söylendi. Yaptığımız görüşmede adalet bakanı bize bunları söyledi. Sendikamız taban maaş hakkının geri gelmesiyle ilgili yaşanan sürece iki buçuk seneden beri yoğun bir kampanya çalışması sonucu ulaştı. Kamuoyunun da bildiği gibi öğretmenler açlık koşullarında asgari ücretle çalışmakta. Vasıflı bir meslek olarak öğretmenler açlık sınırında çalışamaz diyoruz” diye konuştu. ‘MÜCADELE BÜYÜMELİ’ Ardından imzaların alınmaması üzerine tekrar açıklama yapan Edebali, “Bakanlık yetkilileri bize istediğiniz zaman ulaşabilir ve görüşebilirsiniz demişti. Biz haftalardır görüşmek istiyoruz fakat yanıt alamadık. Buraya geldik kapı duvar. Biz bugün 15 bin imzayı biran önce bakanlık yetkililerine vermeden buradan gitmiyoruz. Bu imzaları teslim edeceğiz. Diğer kentlerdeki sendikalı arkadaşlarımızı bulundukları kentlerin meydanlarına davet ediyoruz. Sembolikte olsa taban maaş ne oldu sorusunu sormalarını, eylemlere taşımalarını ve bu soru üzerinden mücadeleyi büyütmelerini istiyoruz. Buradaki bekleyişimiz devam edecek” şeklinde konuştu. Ardından bakanlık yetkililerine verilmek sözüyle imzaların kabul edilmesi üzerine öğretmenler eylemi sonlandırdı.

Türkiye ile Irak arasında 26 anlaşma imzalandı

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği Irak ziyaretinde “Su Alanında İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı” ile 24 işbirliği anlaşması imzalandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir dizi görüşme gerçekleştirmek için Irak’a gitti. İlk olarak Bağdat’ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ile bir araya gelen olan Erdoğan, daha sonra Irak Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani ile bir araya geldi. 4’LÜ MUTABAKAT İMZALANDI  Erdoğan ile Irak Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani’nin himayesinde Irak, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında, Kalkınma Yolu Projesi’nde işbirliğine ilişkin 4’lü mutabakat zaptı imzalandı. İmza töreninde üç ülkenin ulaştırma-altyapı bakanları ile BAE’nin enerji-altyapı bakanı da hazır bulundu. Ayrıca Irak ile Türkiye arasında “Su Alanında İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı” ile 24 işbirliği anlaşması imzalandı. Irak’la 10 yıllık Su Kaynaklarının İdaresi Anlaşması’na varılmış oldu. ERDOĞAN-SUDANİ AÇIKLAMASI Erdoğan ve Sudani görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında konuşan Erdoğan, Irak’ın PKK’yi “Yasaklı Örgüt” ilan etmesinden duyduğu memnuiyeti dile getirdi. Irak ile birlikte PKK’ye karşı müşterek adımlar üzerine konuştuklarını belirten Erdoğan, Irak’la imzaladıkları stratejik iş birliği anlaşmalarına değindi. BARZANİ’DEN TÜRKÇE PAYLAŞIM Bağdat’taki ziyaretlerinin ardından Federe Kurdistan Bölgesi’nin Hewlêr kentine geçen Erdoğan, Federe Kurdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani tarafından karşılandı. Erdoğan’ın Hewlêr’e yaptığı ziyarete ilişkin X hesabından Türkçe olarak paylaşımda bulunan Barzani, Erdoğan’ı Hewlêr’de ağırlamaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Barzani’nin yaptığı paylaşım şöyle: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ve Erbil’e yaptığı tarihi ziyaret, bölgede hassas bir döneme denk geliyor. Irak ve Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki güçlü siyasi, ekonomik ve güvenlik bağlarına da dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Erbil’de ağırlamaktan mutluluk duyuyorum Barış, istikrar, ekonomik kalkınma gibi önemli konuları ele alacağız.”

Özgür Basın çalışanları gözaltına alındı

İstanbul ve Ankara’da Özgür Basın çalışanlarına dönük operasyonda 7 gazeteci gözaltına alındı. Özgür Basın çalışanlarına dönük bu sabah saatlerinde İstanbul ve Ankara’da gözaltı operasyonları yapıldı. Ankara’da yapılan ev baskınında Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Mehmet Aslan gözaltına alındı. İstanbul’da yapılan ev baskınlarında ise MA muhabiri Esra Solin Dal, Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Enes Sezgin ile Özgür Basın emekçileri Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Beste Argat Balcı ve Şirin Ermiş gözaltına alındı. MA

Mikail Aslan’ın kayınbabası Dersim’de Hakk’a uğurlandı

21 Nisan Pazar günü 91 yaşında Hakk’a yürüyen Sanatçı Mikail Aslan’ın kayınbabası Mehmet Öztürk, Tunceli Cemevi’nde Hakk’a uğurlanıp, Sihenk Mezarlığı’nda toprağa sırlandı. Hakk’a uğurlama erkânına Dersim Belediye Eş Başkanları Cevdet Konak ve Birsen Orhan ile siyasi parti ve sivil toplum örgütleri temsilcileriyle çok sayıda yurttaş katıldı. PİRHA/DERSİM

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?