DÜNDEN BUGÜNE “İLİÇ MADEN FELAKETİ”

İliç maden faciası ülke tarihinin en büyük çevre katliamıyken işçi ölümleri için sanıklara en düşük cezaların istendiği davalardan biri oldu. Siyasi sorumluların çokça tartışıldığı faciada herhangi bir istifa olmadığı gibi soruşturma kapsamında bir yargılama da söz konusu değil. Yaklaşık 10 ay sonra hazırlanan iddianame ise birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Sanıklar için düşük cezaların istendiği yargılamanın ilk duruşması 17 Mart 2025’te görülecek. Peki facianın üzerinden bir yıl geçmişken ilk günden bu yana hangi gelişmeler yaşandı? 13 Şubat 2024- Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 2010 yılı Aralık ayından itibaren altın üretimi yaptığı Erzincan’ın İliç ilçesinde saat 14.30 sıralarında Eski Değirmen mevkiinde toprak kayması meydana geldi. İlk açıklamaya göre siyanür ve sülfürik asit dağları çöktü. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “667 çalışandan 9 kişiye ulaşılamıyor, 400 kişiyle arama yapılıyor” dedi. 13 Şubat 2024- TMMOB Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası Başkanı İrfan Türkkolu, İliç’teki faciada ‘Göçük altında kalan madencilerin sayısının resmi rakamın beş katı olduğu’ yönünde bilgi aldıklarını söyledi. 13 Şubat 2024- Milli Savunma Bakanlığı faciada göçük altında kalan işçiler için devam eden arama kurtarma çalışmalarına 3’üncü Ordu İstihkâm Savaş Taburu askerlerinin de katıldığını duyurdu. 14 Şubat 2024- İliç’te madene karşı yıllardır mücadele veren Sedat Cezayirlioğlu sosyal medya üzerinden yayınladığı videolu mesaj sonrası gözaltına alındı. 14 Şubat 2024- Faciaya ilişkin tepkilerin odağında olan dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, bakanlığın madene “ÇED olumlu” kararı vermesini eleştirenleri algı operasyonu yapmakla suçladı. 14 Şubat 2024- Maden sahasında kayan toprağın altında kalan 9 işçiyi arama kurtarma çalışmaları devam ederken 6 işçinin kimliği açıklandı. 14 Şubat 2024- Çevre Bakanlığı, “İlk andan itibaren Fırat Nehri boyunca belirli noktalardan numuneler alınmış, şu an için kirlilik tespit edilmemiştir” açıklaması yaptı. 14 Şubat 2024- Dersim Valiliği kentten İliç’e gidişleri yasakladı. 15 Şubat 2024- Sivas Valiliği tarafından yapılan açıklamada da “Kanuna aykırı eylemlere katılmak amacıyla şahıs ve araçların Erzincan iline gidebileceği” belirtilerek Sivas’tan Erzincan’a çıkışların 7 gün süreyle yasaklandığı duyuruldu. 15 Şubat 2024- 9 işçiyi arama çalışmaları sürerken Anagold iş ilanı açtı. Şirket “İnsanları önemseyen şirket kültürü” ifadesini kullandığı ilanını birkaç saat sonra geri çekti. 15 Şubat 2024- Anagold Madencilik’in ortağı Çalık Holding faciaya ilişkin, “Operasyonel sorumluluğumuz yok, finansal yatırımcıyız” dedi. 16 Şubat 2024- Gözaltında alındıktan sonra serbest bırakılan Sedat Cezayirlioğlu’nun maden sahasına 3 kilometre kadar mesafeye girmesi yasaklandı. 16 Şubat 2024- Maden faciasında göçük altında kalan kamyonun parçalarına ulaşıldı. 18 Şubat 2024- Erzincan’da liç kayması sonrası yaşanan faciaya ilişkin yürütülen soruşturmada, şirketin Türkiye’deki müdürü Cengiz Demirci gözaltına alınmasının ardından 6 saat sonra serbest bırakıldı. 18 Şubat 2024- İliç’teki faciadan sonra 22 farklı maden projesi için başvuruda bulunuldu. Bakanlık ise bunlardan 11’ine onay verdi. 19 Şubat 2024- İçişleri Bakanı Yerlikaya İliç’te arama çalışmasının 6. gününde “Yerinden oynamış 3.5 milyon metreküplük toprak kütlesi var. Tekrar kayma riski var.” dedi. Çalışmalar durduruldu. 21 Şubat 2024- Bölgeyi ziyaret eden bakanlar arasında yer alan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki tehlikeli atıklara yönelik her gün numune alındığını belirterek “Şu ana kadar zehirli bir atık saptanmadı” dedi. 22 Şubat 2024- İliç’te faaliyet yürüten taşeron firma Çiftay’ın, bölgedeki siyanürlü toprağı taşıyabilmek için bünyesindeki işçilere kod değişikliği yaptığı ortaya çıktı. 24 Şubat 2024- Maden faciasının 12. gününde dönemin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un onay verdiği ikinci kapasite artışı raporunda DSİ’nin İliç’teki maden için 2020 yılındaki ‘su havzası yoktur’ şeklinde görüş bildirdiği ortaya çıktı. 4 Mart 2024- TMMOB’un İliç’teki kapasite artırımına karşı Anagold Madencilik ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na açtığı davada, Erzincan İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. 16 Mart 2024- Liç yığını altında kalan işçilerin kullandığı pikaba ulaşıldı. 20 Mart 2024- Meydana gelen toprak kaymasına ilişkin soruşturmada jeoteknik mühendisi A.R.K tutuklandı. 21 Mart 2014- Madende çalışan işçilere uygulanan ferdi kaza sigortasındaki teminat tutarı yeni yapılan düzenleme ile 150 bin TL’den 1 milyon TL’ye yükseltildi. Ancak düzenlemeye İliç dahil edilmedi. Toprak altında kalan işçilerin yakınlarına 150 bin TL ödeneceği belirtildi. 23 Mart 2024- Maden faciasına yönelik hazırlanan birinci bilirkişi raporunda, gözaltına alındıktan 6 saat sonra serbest bırakılan Anagold Türkiye Müdürü Cengiz Yalçın Demirci’nin de aralarında olduğu yetkililer hakkında kusursuz tespiti yapıldı. Madende görevli mühendisler kusurlu bulundu. 24 Mart 2024- Liç yığınının altında kalan işçilerin aileleri, 41 günün sonunda yaptıkları açıklama ile cenazelerini isteyerek sorumluların cezalandırılması çağrısı yaptılar. 5 Nisan 2024- Arama çalışmalarının 53. gününde Mangan ocağında olduğu tahmin edilen 35 yaşındaki işçi Uğur Yıldız’ın cansız bedenine ulaşıldı. 19 Nisan 2024- Siyanürlü toprağın altında bir otomobile ulaşıldı. Otomobilin içerisinden bir işçisinin cansız bedeni çıkarıldı. Bulunan cesedin Adnan Keklik’e ait olduğu belirtildi. 4 Mayıs 2024- Bakan Bayraktar, İliç’te maden ocağında toprak altında kalan 2 işçinin daha cesedine ulaşıldığını açıkladı. Cenazeler Ramazan Çimen ve Kenan Öz’e ait olduğu belirtildi. 8 Mayıs 2024- Facianın ardından kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, 3 ay sonra maden sahasına inceleme yaptı. 14 Mayıs 2024- DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu TBMM Genel Kurulu’nda gündem dışı söz alarak, “Liç yığınında kayıp işçiler değil altın aranıyor.” dedi. 24 Mayıs 2024- 5 işçinin hala siyanürlü toprak altında olduğu İliç’te bilirkişiler ikinci kez rapor hazırladı. Raporda üst düzey şirket yöneticilerinin de yer aldığı 13 ismin asli kusurlu olduğuna karar verildi. Ayrıca madene ilişkin ÇED olumlu kararı veren kişilerin de asli kusurlu olduğu ifade edildi. 27 Mayıs 2024- Anagold Madencilik’e ait altın madeninde ikinci kez bir kayma meydana geldi. Toprak kayması 13 Şubat’ta yaşanan liç sahasıyla aynı yerde, taşıma işlemi yapılırken yaşandı. 4 Haziran 2024- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, Erzincan İliç’te yaşanan heyelan sonrası toprak altında kalan işçilerden birinin daha bedenine ulaşıldığını söyledi. 5 Haziran 2024- TBMM İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu’da konuşan Anagold temsilcileri, tutuklu jeoradar mühendisi A.R.K’yi ‘erken uyarı sistemini devre dışı bıraktığını’ iddia ederek suçladı. 6 Haziran 2024- Maden faciasından 4 ay sonra üç işçinin daha cansız bedenine ulaşıldı. Bulunan işçilerin Abdurrahman Şahin ve Hüseyin Kara olduğu belirtildi. 8 Haziran 2024- Liç kayması sonucu toprak altında kalan son işçinin cansız bedenine 116 gün sonra ulaşıldı. 28 Haziran 2024- Türk Tabipleri Birliği’nin maden faciası ile ilgili hazırladığı rapor yayımlandı. Raporda “İliç Çöpler Altın Madeni’nin kapatılması ve ruhsatının iptal edilmesi başta olmak üzere ülkemizde siyanürlü altın madenciliği yasaklanmalı, bundan sonra her türlü üretim ve tüketim ilişkileri doğayla uyumlu ve sömürüden uzak olmalıdır” denildi.
KESK’in yeni eş genel başkanları belli oldu

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 19-20-21 Ocak 2024’te Ankara’da 11. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirmişti. KESK’in yeni MYK üyeleri bugün toplanarak görev dağılımı yaptı. Buna göre konfederasyonunun Merkez Yürütme Kurulu (MYK) görev dağılımı şu şekilde belirlendi: AYFER KOÇAK – Eş Genel Başkan AHMET KARAGÖZ – Eş Genel Başkan SEVGİ YILMAZ – Genel Sekreter ERDAL KARAKUŞ – Mali Sekreter SEMA PINAR – Eğitim, Örgütlenme ve Basın Yayın Sekreteri DÖNE GEVHER KOYUN – Kadın Sekreteri ADİL BAHADIR BERDİCİOĞLU – Hukuk, TİS ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri PİRHA/ANKARA
Defne’de depremzedelere konutlarını boşaltmaları için bir günlük süre verildi

Hatay Defne’de orta hasarlı olmasına karşın yıkım kararı verilen konutların boşaltılması için bir günlük süre verildi. Yıkım için gelen ekipler, depremzedelerin direnmesi üzerine geri gitti. 6 Şubat’ta 9 saat arayla meydana gelen ve 11 ilde yıkımla sonuçlanan Maraş merkezli depremlerinin en çok etkilediği illerden olan Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerini kapsayan ve kamuoyunda “rezerv yapı alan kararı” olarak bilinen 6036 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a ilişkin sorunlar sürüyor. İTİRAZLAR REDDEDİLDİ Cumhuriyet’ten Çağdaş Bayraktar’ın haberine göre rezerv alan ilan edilen 207 hektarlık alanın içinde bulunan ve orta hasarlı olmasına rağmen yıkım kararı verilen Defne Armutlu Mahallesi Gündüz Caddesi’ndeki 51 ve 71 numaralı binalar için halk tarafından yapılan itirazlar reddedildi. Evlerin boşaltılması için bir gün süre verildi. Yıkım için gelen ekipler, depremzedelerin direnmesi üzerine geri gitti. “BU YANLIŞTAN DÖNÜLSÜN İSTİYORUZ AMA YETKİLİ BULAMIYORUZ” Dairesinin bulunduğu orta hasarlı binasına yıkım kararına çıkan Kemal Paşa, “Analiz sonuçlarını da istemiştik, vermediler. Ayın 19’unda gece yarısı 23.53’te haberimiz olan tebligat üzerine 1 gün bile beklenmeden, sabah binayı yıkma haberini aldık. Ayrıca bize muhtar tarafından telefon aracılığıyla yollanan belgedeki saat ise 15.51’di” dedi. Karar üzerine sabah erkenden binanın önüne gidip itiraz edince yıkımın geçici olarak durdurduğunu belirten Paşa, “Rezerv alan bölgesinde bulunan binalardan alınan karot örneklerinin hepsinin riskli olması tesadüf mü? Bu yanlıştan dönülsün istiyoruz ama yetkili bulamıyoruz” dedi. “ZULÜM NİTELİĞİNDE BİR UYGULAMA” Apartman sakinlerinin avukatı ve Hatay Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyon Başkanı Ecevit Alkan ise şunları söyledi: “Bir gün süre vermek insan haklarına aykırı, zulüm niteliğinde bir uygulamadır. Olay yerinde çalışma yürüten firma görevlileri ihaleyi Emlak Konut’tan aldıklarını ve söz konusu binaya denk gelecek şekilde bir proje yürütüldüğünü sözlü olarak beyan ettiler. Kararda imzası bulunan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunarak sürecin takipçisi olacağız.” PİRHA
Tahir Elçi İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü, Cumartesi Anneleri’ne verildi

Tahir Elçi İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü, Cumartesi Anneleri’ne verildi. Ödül töreninde konuşan CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir devlet için faili meçhul olay, o devletin en büyük ayıbıdır. Bu ayıptan bir devletin kesinlikle kurtulması lazım” dedi. Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’nın 2’nci İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü, dün Ankara’da düzenlenen törenle Cumartesi Anneleri’ne verildi. Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılan ödül törenine çok sayıda kişi katıldı. Ödül töreninin açılışında konuşan Tahir Elçi’nin eşi CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, “Mesleki hayatının neredeyse tamamını insan haklarına ve cezasızlıkla mücadeleye vakfetmiş, savaş karşıtı ve şiddetsiz toplum tahayyülü olan hukukun ve adaletin hakim olduğu bir düzenin inşası için mücadele veren bir hukukçunun mirasını devralan Tahir Elçi Vakfı, bu yılki ödülü Cumartesi Anneleri’ne vermeye değer görmüştür” dedi. “MÜCADELELERİ OLDUKÇA ÖNEMLİ BİR YERDE” Elçi, Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine işaret ederek, “Bir hukuk düzeninden kara bir leke olan cezasızlığın karşısında göğüslerinde mezar taşına dönmüş fotoğraflarla adaleti talep ettikleri için, sivil itaatsiz, şiddete başvurmadan, incitmeden bir hak mücadelesi verdikleri için, tüm engelleme ve hukuksuzluklara rağmen adaleti bekledikleri, vazgeçmedikleri, bu inancı göğsünde bir fotoğraf gibi taşıyıp hep sürdürdükleri için, toplumun kendini ifade edemeyen kesimlerine, bir dil, bir ağız oldukları için, haklarını gasp edenlere, yaşamlarını çalanlara karşı, yılmadan yaşam hakkı unutma yüzleşme hakkı talep ettikleri, cezasızlık geleneğini hukuktan kesip atmak istedikleri için ‘Silah, çatışma, operasyon istemiyoruz’ diyenlerle aynı sese sahip olan, en doğal hakları olarak adaleti talep eden, faili meçhul yakınlarına müteşekkil Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi bizim nazarımızda, oldukça önemli bir yere sahiptir” diye konuştu. “FAİLİ MEÇHULLER DEVLETİN EN BÜYÜK AYIBIDIR” Cumartesi Anneleri’ne İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü’nü CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu verdi. Kılıçdaroğlu, “İnsanlık tarihi acılarla doludur ama bir insanın haksızlıkla karşı karşıya kalması ve hayatını vermesi insanların belleğinde unutmamaları gereken bir olaydır. Tahir Elçi’yi böyle kaybettik. Faili hala bulunamadı. Cumartesi Anneleri, her birimizin insan olarak tek tek düşünüp acılarını paylaşmamız gereken bir olaydır. Bir anne için evladın ne kadar değerli olduğun en iyi anneler bilir. Onlar çok şey istemiyorlar aslında, evlatlarının nerede olduğunu öğrenmek istiyorlar. Mezarlarının başına gidip bir dua etmek istiyorlar” diye kaydetti. Kılıçdaroğlu, “Bir devlet için faili meçhul olay, o devletin en büyük ayıbıdır. Bu ayıptan bir devletin kesinlikle kurtulması lazım. Eğer demokrasiyi ve insan haklarını savunuyorsak, insana değer veriyorsak bu ayıptan devleti mutlaka kurtarmamız gerekiyor. Bunun yolu da mücadeledir. Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi bu açıdan bir hak mücadelesidir” ifadelerini kullandı. PİRHA
Dortmund’ta ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam’ paneli: Dilimiz kayboluyor

Mezopotamya İnançlar Platformu Dortmund’ta ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam’ başlıklı panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak katılan FEDA Genel Başkanı Demir Çelik Kırmancki dilinin kaybolan dillerden olduğuna dikkat çekerek “Devletimiz olmadığı, siyasal statüye kavuşamadığımız için biz de oto-asimilasyonla yaklaştığımız için dilimiz kayboluyor”dedi. Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Genel Başkanı Demir Çelik’in de katılımı ile Almanya’nın Dortmund kentinde ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam paneli yapıldı’. Panele Mezopotamya Dinler ve İnançlar Platformu ev sahipliği yaptı. Çelik konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Kapitalist modernite ile demokratik modernitenin iç içe yaşadığı Mezopotamya‘nın aşağı ve yukarı kısmındaki mücadele tarih boyunca kesintiye uğramadan bugünlere gelmiştir. Kapitalist modernite, demokratik moderniteyi ortadan kaldırmaktadır. Niçin biz ortak yaşam diyoruz. Bizim de parçası olduğumuz doğa ekoloji ya da ekosistem çokluğun çeşitliliğin fonksiyonuyla vardır, bizim de parçası olduğumuz ekolojik sistemin renkliliğini biz insanlarda taşıyoruz.” YOK OLAN 10 DİL ARASINDA KIRMANCKİ DE VAR Anadili olan Kırmancki’nin kaybolma tehlikesi altında olan dillerden biri olduğunu belirten Çelik, “Yeryüzünde 8 milyar insan var. Bu 8 milyar insanın üç renginden bahsediliyor. Siyah beyaz ve sarı ırk. Ama bugüne kadar 12.000’in üzerinde dilin konuşulduğu bugün itibari ile devletin, sistemin ortadan kaldırdıklarını bir yana bırakırsak 7500 dilin hala konuşulmakta olduğunu bu dillerden önümüzdeki 40-50 yıl içerisinde ortadan kaldırılacağı söylenen 10 dilin arasında bizim ana dilimiz Kırmancki’nin sayıldığı günlerde yaşıyoruz. Kırmancki dili Türkler’in bize yakıştırdığı şekliyle ‘Zaza’ olarak ifade edilen dil, Mezopotamya kültürünün köklü Neolitik tarım devriminden bu yana analarımız tarafından aktarılmıştır. Ama devletimiz olmadığı, siyasal statüye kavuşmadığımız için biz de oto-asimilasyonla yaklaştığımız için dilimiz kayboluyor” dedi. DEVLET YÜZLERCE KEZ ALEVİ KATLİAMINA SOYUNDU Demir Çelik, inancın devlet tarafından itibarsızlaştırıldığına dikkat çekerek, “Ocaklarımız vardı, aşiretler konfederasyonuna bağlı pirlerimiz gelirlerdi yılda en az bir kez cem tutarlardı. Cem’de kadın erkek eşit olurdu. O eşitliği devlet itibarsızlaştırarak mum söndü sıfatını çıkararak Sünni kardeşlerimizi katliamın aracısı durumuna düşürdüler. Halbuki orada bir hakikat yaşanıyordu. Toplumun etik ahlaki kurallarına göre bir arada nasıl yaşanacağını, duygusunu, düşüncesini, kimliğini, ruhunu katıyordu. Biz tarih boyunca polisi, jandarmayı, karakolu bilmezdik. Savcıya, hakime gitmezdik. Sorunumuzu kendi etik kurallarımıza göre çözerdik. Devlet bu hakikati ortadan kaldırmak için yüzlerce kez Alevi katliamına soyundu. Alevilik aslında 1800’lü yıllarda İttihat Terakki zihniyetini Türkçü ideologların bize yakıştırdığı bir sıfattır. Biz Reya Haq’çıyız yani Hak yolu, hakikat yolu. Mümkün olduğunca, zorunlu olmadıkça Alevilik terimini, kavramını kullanmak yerine Kurmanci konuşan canlarımız Riya Haq, biz Kırmançki konuşanlar da Rêya Heq deme ısrarında bulunalım.” PİRHA
‘Hayal kırıklığına uğradık; demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş!’

PSAKD Genel Merkezi, Cumhuriyetin ilan edilişinin 100. yıl dönümü sebebiyle yaptığı açıklamada “Ayrımcılığa uğradık, inkar edildik ve hatta defalarca soykırıma uzanan katliamlar yaşadık. Hayal kırıklığına uğradık. Demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş” ifadelerini kullandı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Merkezi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sebebiyle yazılı açıklama paylaştı. 100 yıl önce ülke yönetiminin, saraydan alınıp halka verildiğine vurgu yapılan açıklamada “Bugün, 600 yıldan fazla hüküm sürmüş olan ve babadan oğula geçen tek adam iktidarına dayalı Osmanlı Devleti’nin resmen sona erdiğildiği tarihin 100. yılı” denildi. “HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIK” Cumhuriyetin yüzüncü yılını kutlayan PSAKD yönetimi, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Aleviler olarak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde çok acılar çektik. Saray iktidarlarının sürekli zulmüne ve soykırımlarına maruz kaldık. Ancak, Anadolu halklarına uygulanan sömürüye ve bu halklara yönelik uygulanan zulme karşı hiçbir dönemde sessiz kalmadık ve direndik. Zulme ve sömürüye karşı direndik, teslim olmadık ancak, devamlı olarak kırıldık, katliamlara uğradık. İnkar edildik, yok sayıldık, asimile edildik, sürgünlere yollandık. Yol ulularımız katledildi. Pirlerimiz idam edildi. Bütün bunlardan dolayı biz hep rızalığa dayalı bir yaşamı ve düzeni savunduk. Dolayısıyla Cumhuriyet fikrine en başta ‘evet’ dedik. Cumhuriyet ilan edildiğinde heyecan duyduk, mutlu olduk. Bugün hala ‘ille de Cumhuriyet ve inadına Cumhuriyet’ diyoruz. Ancak, sadece Cumhuriyet demenin yetmediğini yaşayarak gördük. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra üzerinde yaşadığımız ülkenin her karış toprağında yaşayan herkesin Cumhuriyeti olmasını beklerken ne yazık ki olmadı. Yine ve yeniden tekçiliğe dayalı bir sistemi esas aldı. Egemen ve hakim anlayışların dışında kalan herkes baskıya ve şiddete maruz kalmaya devam etti. Bu dönemde yine biz Aleviler, bizim gibi horlanan dışlanan diğer halklar gibi ayrımcılığa uğradık, inkar edildik ve hatta defalarca soykırıma uzanan katliamlar yaşadık. Hayal kırıklığına uğradık. Demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş. Hilafet kaldırıldı, Şeyhülislamlık kaldırıldı ama bugünkü gerici ve şeriatçı ve hatta ırkçı kuşatmanın karargahı haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bu dönemde palazlandırılan cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla laiklik, daha yaşam bulamadan, ayağa kalkamadan ayaklar altına alındı. Bu gerici ideolojiler demokrasi fikrine en başından beri sıcak bakmadı. Geldiğimiz aşamada yönetim yine saraya ve tek adama teslim edildi. ‘Laiklik, demokrasi, adalet, eşitlik’ gibi kavramlar katledildi. “CUMHURİYET ADETA TEKÇİ BİR ANLAYIŞ TARAFINDAN ESİR ALINDI” Cumhuriyet, temel ilkelerinden ve olmaz ise olmazlarından koparıldı. Cumhuriyet adeta yetim ve öksüz bırakılarak gerici ve tekçi bir anlayış tarafından esir alındı. Cumhuriyeti ikinci yüzyılında demokrasi ile laiklik ile eşit yurttaşlığa ve adalete dayalı bir rejim ile buluşturmak temel görevimizdir. Biz Aleviler olarak laik ve demokratik cumhuriyeti inşa etme mücadelesinin ön saflarında olmaya devam edeceğiz. Yaşamın her alanına sirayet etmiş olan gerici ve şeriatçı kuşatmaya karşı aklı ve bilimi savunacağız. Halkları kutuplaştıran, düşmanlaştıran politikalara ve yürütülen kirli savaşlara karşı kardeşliği ve barışı savunmaya devam edeceğiz. Biz Aleviler, inkar ve imha politikalarına karşı eşitliği, özgürlüğü ve eşit yurttaşlık anlayışını savunmaya devam edeceğiz. Tek adam rejimine karşı demokrasi, şeriata karşı laiklik, erkek egemen kültüre karşı kadından yana pozitif ayrımcılık demeye devam edeceğiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, tarihimizle yüzleşip, birinci yüzyılında başaramadığımız ne var ise başaracağız. Kimsenin dilinden, kültüründen, inancından, milliyetinden, renginden, cinsiyetinden dolayı horlanmadığı, yok sayılmadığı, öldürülmediği, çocuklarımızın sokaklarda özgürce koşabildiği, ülke gelirlerinin adil ve eşit bir şekilde paylaşıldığı, doğanın talan edilmediği, ülke kaynaklarının halka ait olduğu bir cumhuriyeti bütün halkımız ile birlikte temelden inşa edip yeniden kuracağız. Laik ve demokratik cumhuriyet fikrine sıkı sıkıya bağlı kalarak, eşit ve adil bir düzenin kurulması için sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Yaşasın laiklik, yaşasın demokrasi, yaşasın adalet, yaşasın bilim, kültür ve sanat, yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın laik ve demokratik cumhuriyet!” PİRHA/ANKARA
Yeşil Sol Parti kongresi: Eş Genel Başkanlar ve yeni isim belirlendi: HEDEP

Yeşil Sol Parti’nin ‘Özgürlük İçin Yeniden’ şiarıyla gerçekleştirdiği büyük kongresine binlerce kişi katıldı. Parti isminin HEDEP olarak değiştirilmesi, eş genel başkanlığa da Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan seçilmesinin yanı sıra kongrede tüzük değişikliğine de gidildi. Kongrede PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebi dile getirildi Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), 4’üncü Büyük Kongresi’ni Ankara’da bulunan Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleşti. “Özgürlük İçin Yeniden / Ji bo Azadiyê” şiarıyla yapılan kongreye, ülkenin dört bir yanından binlerce kişi katıldı. Salonda yeterli yer olmadığı için binlerce kişi, salonun dışarısında kaldı. Kitleden sık sık “Bijî berxwedana Rojava” sloganları yükseldi. Kongre salonuna, “Kürt sorununa demokratik çözüm”, “Tecride hayır barış hemen şimdi”, “Demokratik Anayasa” ve “İklimi değil sistemi değiştir” sloganlarının yazılı olduğu pankartlar asıldı. Öğlen saatlerinde yapılan seçimlerde yaklaşık 800 delege oy kullandı. PM, asil 80, yedek 35, fahri 10 olmak üzere 125 kişiden oluştu. Kongrede, ayrıca Merkezi Disiplin Kurulu ve Uzlaşma Kurulu üyeleri de belirlendi. Kongrenin temel gündeminin, Kürt sorununun demokratik çözümü, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve yeni anayasa oldu. Birçok siyasi parti temsilcisi de kongreye katıldı. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Sultan Özcan ve Cahit Kırkızak, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Sözcüleri Canan Yüce ve Cavit Uğur, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Türkiye İşçi Partisi (TİP) eski Milletvekili Barış Atay, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Juliana Gözen, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan bu isimlerden bazıları oldu. SOL Parti adına İlknur Beşer, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Devrim Barış Çelik ve Deva Partisi yetkilileri de kongreye katıldı. Yeni isim HEDEP Partinin Hazırlık ve Mutabakat Komisyonu’nda alınan karara göre, partinin yeni ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) oldu. Yine Hazırlık ve Mutabakat Komisyonu’nun, Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan isimlerini kongre iradesine sunması üzerine Hatimoğulları ve Bakırhan, partinin yeni eş genel başkanları seçildi. Kongreye tutsak siyasetçiler de mesaj gönderdi. Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, kongreyi selamlayarak, “Sevgili halkımız, kadınlar, gençler, yoldaşlar merhaba! Kongre divanını, partili arkadaşlarımı, tüm delege ve katılımcıları, kıymetli konuklarımızı saygıyla selamlıyoruz. Bizleri yenileyen mücadele sürekliliğidir. Duruma teslim olmamaktır. Demokratik özgürlükçü kadın çizgimize ağır saldırılar düzenleyenler, bin bir komplo, hileyle güçten düşürmeye çalışanlar, bir kez daha yenilenme enerjimiz karşısında bozguna uğrayacaklar. Hapishanedeki siyasi rehineler, devrimci tutsaklar olarak daima yanınızda olacağız. Filistin’den Rojava’ya mazlum halklar varlık mücadelesini, işçinin ekmek, kadının yaşam mücadelesini ve hepimiz için özgürlük, adalet davasını her koşulda savunacağız. Kongremizin büyük insanlığa, Türkiye Kürdistan halklarına, hak ve özgürlük talep edenlere güç taşımasını diliyor, sizleri saygıyla, sevgiyle, özlemle selamlıyoruz” mesajını gönderdi. HDP eski Amed Milletvekili Semra Güzel, Kandıra Cezaevi’nden gönderdiği mesajında, “Yıllardır verdiğimiz demokrasi ve hak mücadelemiz içeride ve dışarıda devam ediyor. Her ne kadar bugün bizler halkımızın iradesi olarak dört duvar arasında hapsedilmeye çalışılsak da yüreğimiz meydanlarda ve bugün sizlerle birlikte bu kongre salonlarında. Yeni dönemin enerji ve motivasyonuyla tüm yoldaşlarıma halkımıza başarılar diliyorum. Kongremiz hepimize ve partimize umut, inanç besleyen tüm demokrasi ve özgürlük sevdalılarına kutlu olsun” ifadelerine yer verdi. Demirtaş: Özgür yarınlarda görüşmeyi umut ediyoruz Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde olan Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata, Zeynep Karaman ile Özgür Kadın Hareketi (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökhan, Kobanê Davası kapsamında yargılanan tutsak kadınlar adına mesaj gönderdi. Kongrenin selamlandığı mesajda, “Karanlığı yırtarak aydınlık yarınlar için direnen halkımızı, kadınları, yoldaşlarımızı, kongre delegasyonunu ve kongremize dayanışma için katılan dostlarımızı özgürlük mücadelemizin coşkusuyla, direnişi ile selamlıyoruz. Kurdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da onurlu bir barışı geliştirmek için yola çıkanlar olarak; halklarımıza dayatılan savaşlara, işgale, sömürüye, tecride ‘hayır’ diyor, mazlum halklarla dayanışma içinde olduğumuzun altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve amansız devlet şiddetine karşı değiştirecek gücümüz, mücadele azmimiz var. Bu zorlu ve onurlu yolda yürüyenlere selam olsun. Kongremizde seçilecek eş başkanlarımıza, parti meclisi üyelerimize başarılar diliyor, bugüne kadar mücadelemizde emeği geçen tüm yoldaşlarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz. Başta Kurdistanlı ve Türkiyeli kadınlar ile tüm dünya kadınlarının özgürlük mücadelesinden aldığımız dirençle kongreyi selamlarız. Jin jiyan Azadî” denildi. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve yerine kayyum atanan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, şu mesajı gönderdi: “Kongremizin başarılı olması dileğiyle tüm katılımcıları, delegeleri, dostlarımız ve kongreye gelemeyen halkımızı yürek dolusu hasretle selamlıyor, özgür yarınlarda görüşebilmeyi ümit ediyoruz. Serkeftin.” Kobanê Davası kapsamında Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri Alp Altınörs, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Ali Ürküt ve Bülent Parmaksız’ın gönderdikleri mesajda şu ifadeler yer aldı: “Faşizme karşı görkemli direniş sergileyen yoldaşlarımızın, zulme karşı sokaklarda mücadelesini yükselten kadınların, her türlü baskı ve sömürü politikasına karşı alın teriyle yaşam mücadelesi veren emekçilerin devrimci coşkusu ile Kongreyi selamlıyoruz. Filistin’den Rojava’ya kadar zalim iktidarlara ve sömürgeciliğe karşı insanlık tarihinin en büyük direnişlerinden birini sergileyen halklar, bugün tüm dünya ezilenlerinin umudu olmuştur. Önümüzdeki zorlu yolu direne direne, umutla, cesaretle zafere ulaştıracağımıza olan inancımız tamdır. Kongremizde seçilecek eş başkanlarımıza, parti meclisi üyelerimize başarılar diliyor, bugüne kadar mücadelemizde emeği geçen tüm yoldaşlarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz.” YENİ YAŞAM GAZETESİ
ABF Eski Genel Başkanı ESER: AKP, ÇEDES projesiyle toplumsal cehaleti, biatı okullarda aşılamak istiyor

AKP hükümetinin okullara imam atanmasına dair değerlendirmede bulunan Alevi Bektaşi Federasyonu önceki genel başkanlarından Turan Eser, cemaat ve tarikat üyelerinin okullarda öğretmen haline geldiğini vurgulayarak, “Buna karşı evrensel dili kullanıp, farklı ama bir arada yaşama kültürünü, devletin, siyasetin ve eğitimin dinsizleştirilmesi gerektiğine dair politikaları savunmak, tutum almak ve bu tutumu da toplumsallaştırmak lazım” dedi. AKP iktidarında eğitim politikaları, büyük oranda dini eğitim ve ‘tek din-mezhep’ öncelenerek oluşturuldu. Öğrencilerin ve velilerin tercihlerini görmezden gelen eğitim politikaları nedeniyle, dini eğitimin ağırlığı katlanarak arttı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imzalanan, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES)” kapsamında okullara “manevi danışmanlık” hizmeti adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi atanıyor. İlk olarak Eskişehir ve İzmir’de okullara atamalar yapılırken, proje kapsamında tüm illere buna benzer atamaların yapılması planlanıyor. Projeye eğitimciler, veliler ve demokratik kamuoyu tepki gösteriyor. Alevi kurumlarında inanç üzerine eğitmenlik yapan, Alevi Bektaşi Federasyonu önceki genel başkanlarından Turan Eser, okullara imam atanmasına dair PİRHA‘ya konuştu. İktidarın eğitimde iş birliği protokolleri adı altında bir sürü cemaat ve tarikat üyesini okullarda ders veren hocalar haline getirdiğini aktaran Turan Eser, “Bu imamlar okullarda aklın, eleştirel düşüncenin, özgür aklın fikirlerini değil, vahiy temelli bir eğitim veriyorlar. Bu dogmalarla beslenmiş çocuklardan bir şey yapmak istiyorlar. Yani bir toplumsal cehaleti inşa etmek istiyorlar. Aynı zamanda kendi siyasi ardıllarını yetiştiriyorlar. Bu siyasetin kalıcı olması için Türk’ün, Kürt’ün, Alevi’nin, Sünni’nin, laik, seküler bütün kesimlerin vergileriyle eğitimin dinselleştirilmesine kaynak aktarıyorlar” dedi. “BİAT KÜLTÜRÜNÜ OKULLARDA AŞILAMAK İSTİYORLAR” Eser, iktidarın ÇEDES gibi projelerle toplumsal cehaleti, biatı, şükür pedagojisi üzerinden inşa edip hak temelli mücadelelerin önünü kesmeye çalıştığını ifade ederek, “Toplumsal pasifikasyonu biat ekseninde eğitim kurumlarıyla yürütmek istiyorlar. Buna karşı da inadına farklı ama bir arada yaşama kültürünü, devletin, siyasetin ve eğitimin dinsizleştirilmesi gerektiğine dair politikaları savunmak, böyle bir tutum almak ve bu tutumu da toplumsallaştırmak lazım” şeklinde konuştu. “İNANÇ ÖZEL ALANDA KALMALI” Siyasetin evrensel diline işaret eden Turan Eser, “Evrensel dil laiklik, demokrasi, çoğulculuk, eşitlik, barış, toplumsal cinsiyet dilidir. Başta eğitimde, siyasette ve kamu hizmetlerinden uzak durmak lazım. İnanç, özel alanda kalmalı. Herkes kendi inancını özgürce yaşamalı. İnanmayan da özgürce yaşamalı. Farklı ama bir arada, herkes bir arada yaşayacak. Kimse kimseyi Sünni, Arap, Türk, Kürt, Ezidi, Süryani, Hristiyan, Musevi, Müslüman, Alevi diye ayırmıyacak, eşit koşullarda, eşit yurttaşlık hakkıyla beraber bir arada yaşayacak. Bu birçok dünya ülkesinde başarılmış, burada niye başarılmıyor? Çünkü burada din bir ‘huzur’ için değil, siyaseten bir ideolojik araç olarak toplumsal çatışmayı kutuplaştırmanın aracı haline getiriyor. Tıpkı etnik kimliklerdeki çatışmalar gibi” diye ifade etti. PİRHA- Fatoş SARIKAYA-Diren KESER
Çocuğa tecavüz davası: Sanık korucunun ‘zorla kaçırdım’ mesajı dosyada

Qileban’da 16 yaşındaki S.G.’ye tacavüz etmekten yargılanan korucu Ramazan Babat’ın, “kızı zorla kaçırdığım için benimle evlenmek istemez” mesajı dosyaya girdi. Şirnex’in Qileban (Uludere) ilçesine bağlı Sêgirkê (Şenoba) beldesinde 16 yaşındaki S.G.’ye tecavüz eden korucu Ramazan Babat’ın yargılandığı davanın 6’ncı duruşması Şırnak 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Tutuklu yargılanan Babat, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı ile sanık avukatı da duruşmada hazır bulundu. SANIK MESAJLARINI İNKAR ETTİ Kimlik tespitinin ardından başlayan duruşmada Babat’a söz verildi. Mahkeme heyeti, dosyaya yeni eklenen Babat’a ait mesajları sordu. Babat, “Parayı vereceğim ama kızı vermeyebilirler, kızı zorla kaçırdığım için benimle evlenmek istemez. Para vermezsek böyle olmazsa hapiste olurdum, kızın ne yapacağı belli değil” mesajlarını inkar etti. Babat, zorla evlenmek için mağdurun ailesine verdiği parayı, “düğün masrafları için verdim” sözleriyle savundu. Sanık avukatı Gürgin Babat, karakol komutanının tekrardan dinlenmesini talep etti. Babat, “Korucu olduğu için kaçtıklarından komutan mağdur ile konuşmuş. Mağdur, komutanla konuşmuşsa neden soruşturma açılmadı? Karakol komutanının bu durumu Cumhuriyet Başsavcılığına bildirip bildirmediğini anlamak için dinlenmesini talep ederiz” dedi. Av. Babat’ın “dinlensin” dediği karakol komutanı, daha önceki celselerde verdiği ifadesinde, Ramazan Babat’ı aradığını, mağdur ile konuşmak istediğini, ancak Babat’ın mağdurun yanında olmadığını söylediğini aktarmıştı. DURUŞMA ERTELENDİ İddia makamı, dosyadaki eksiklerin giderilmesini ve sanığın tutukluluk halinin devamını talep etti. Mütalaaya karşı savunma yapan Aile ve Sosyal Politikalar avukatı da tutukluluk halinin devamını talep etti. Mahkeme heyeti, tutukluluk halinin devamına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 23 Ekim’e erteledi. MA
11 il için sarı ve turuncu kodlu uyarı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün için hava durumu raporunu yayınladı. Buna göre Türkiye genelinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Artvin, Giresun, Kocaeli, Ordu, Rize, Sakarya, Trabzon, Zonguldak, Bartın ve Düzce için sarı kodlu, Samsun için turuncu kodlu şiddetli yağış uyarısında bulundu. SARI KOD NEDİR? Sarı kod, havada “potansiyel tehlike” durumuna işaret ediyor. Tahmin edilen meteorolojik hadise olağan dışı olmamakla birlikte, meteorolojik şartlardan etkilenebilecek faaliyetler konusunda dikkatli davranılması uyarısında bulunuluyor. TURUNCU KOD NEDİR? Hava durumu için “tehlike” uyarısı anlamına geliyor. Hasar ve kayıpların oluşması muhtemeldir. MA
Batman Petrolspor’a saldırı

Elazığspor ile deplasmanda oynayan Batman Petrolspor’un oyuncu ve taraftarına saldırı gerçekleştirildi. Elazığspor deplasmanında oynayan Batman Petrolspor takım otobüsü maç sonunda saldırıya uğradı. Maç esnasında başlayan saldırı 0-0 biten karşılaşma sonrası da devam etti. Elazığ taraftarı maç sonu taş, kesici alet ve musluk başıyla Petrolspor otobüsüne saldırdı. Elazığ Emniyeti’nin seyirci kaldığı saldırıda futbolcular, maç sonu kırık camla Elih’e hareket etti.
Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Akgün: Okullara imam atanmasını kabul etmiyoruz

Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Sami Akgün, ÇEDES protokolü kapsamında okullara imam atanmasını Alevilere yönelik bir asimilasyon hamlesi olarak yorumladı. Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılması ile ilgili de konuşan Akgün, “İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar affedilmemeli. Aleviler davanın peşini bırakmamalı” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) projesine ve Sivas Madımak Katliam davasında verilen zaman aşımı kararına karşı tepkiler sürüyor. Tekçi ve dayatmacı zihniyetle uygulamaya konulan bu projeye özellikle Alevi kurumlardan itiraz sesleri yükseliyor. Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Sami Akgün, şu sıralar Alevilerin gündeminde en önemli konular arasında yer alan okullara imam atanmasını ve Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılmasını PİRHA’ya değerlendirdi. “ÇEDES UYGULAMASINDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİ” Laik ve seküler anlayışa sahip ülkelerde okullarda dini uygulamaların doğru olmadığını dile getiren Sami Akgün, okullara imam atanmasını içeren projeden derhal vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu konuda Alevilere de görev düştüğünü belirten Akgün, “Alevileri asimile etme politikaları devam ediyor. Ancak bunun karşısında Aleviler bir şekilde yoluna devam ediyor. Burada elbette ki Alevi örgütlerine, kurumlarına büyük görev düşüyor. Özellikle çocuklarımızı, gençlerimizi kazanarak bu asimilasyonun önüne geçebiliriz” dedi. “MADIMAK KATLİAMI DAVASININ PEŞİNİ BIRAKMAMALI” Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak öldürülen 33 insanın katillerinden 3 firari failin yargılandığı dava zaman aşımına uğratıldı. Davanın peşinin bırakılmaması gerektiğine vurgu yapan Akgün, “Türkiye tarihinde çok önemli bir katliamdı Alevilere yönelik nefret politikalarını en net ortaya koyan katliam olmasından dolayı bir dönüm noktasıydı. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar affedilmemeli ve zaman aşımına uğramamalı. Bu konuda mücadelenin devam etmesi gerekiyor. Özellikle Aleviler bu konuyu gündemde tutmalı ve davanın peşini bırakmamalı” şeklinde konuştu. PİRHA- Fatoş SARIKAYA- Diren KESER/ MERSİN