YÜRÜK: ‘SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN TALEPLERİ LİYAKAT, EŞİTLİK VE GÜVENCELİ ÇALIŞMA KOŞULLARI’

Sağlık alanında yaşanan sıkıntılar sona ermiyor. Sağlık hakkından yararlanmada hastalar ve sağlık çalışanları sık sık karşı karşıya getirilirken sağlık emekçileri çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi talebiyle iş bırakma eylemlerine gitmeye devam ediyor. Sağlık emekçilerinin yaşadıkları sorunlar için Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası (SES) Dersim Şubesi Eş Başkanı Kahraman Yürük ile görüştük. ‘İSTİHDAM REJİMİNDEKİ KARMAŞA VE ADALETSİZLİK GİDERİLMELİDİR’ Yürük öncelikli olarak “Sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sayısı OECD ortalamasına, güvenceli ve kadrolu istihdamla çıkarılmalıdır.” diyerek sağlık emekçilerinin sorunlarını ve taleplerini dile getirdi, “Sağlık emekçilerine ek ödeme, teşvik vb. adlarla yapılan, ekip anlayışını bozan, rekabet oluşturan ve çalışma barışını bozan ödeme yöntemi yerine yoksulluk sınırının üzerinde, tek kalemde, tamamı emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret ödenmesine başlanmalıdır. Temel ücret üzerine yapılan işin niteliği ve riski, eğitim durumu, kıdem yılı gibi kriterler ile giydirilmiş ücret belirlenmelidir. Hak edişlerin tavan ücret kat sayılarına takılmaması için, tavan ücret katsayıları yükseltilmelidir. 4-d,4b,4c,4924, ASDEP, ek ders, sözleşmeli vb. tüm istihdam tipleri ile çalışanların istihdam modeli 4a statüsüne alınmalıdır.” Sağlık emekçilerinin uygulanan döner sermaye uygulamaları nedeniyle kamuda çalışan emsallerine göre daha erken vergi dilimine girdiğini aktaran Yürük konuşmasını şöyle sürdürdü, “Yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe yansıyan temel ücret rejimine gidilinceye kadar emekliliğe yansımayan döner sermaye, teşvik vb. isimler adı altında ödenen tüm ücretler vergi dilimi dışında bırakılmalıdır. Vergi dilimleri yüzde 10’da sabitlenmelidir. ASM’ler kamu binalarında fiziki koşulları insan sağlığına ve hizmet üretecek nitelikte yeniden düzenlenmelidir. Uygulanan eziyet yönetmeliği geri çekilmeli, alanda örgütlü emek ve meslek örgütleri ile halk ve emekçiler yararına olacak yasal düzenleme yapılmalıdır. İlave ek zam emekliliğe yansıyacak şekilde düzeltilmelidir.” ‘SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU KAMUNUN SORUMLULUĞUNDADIR’ “Tüm sağlık ve sosyal hizmet alanında çalışan emekçilerin mesleklerine yönelik tanımlar net olarak yapılmalı, angarya çalıştırma yasaklanmalı, çalışanların tayin hakları başta olmak üzere özlük ve sosyal hakları garanti altına alınmalıdır.” ifadelerini kullanan Yürük son olarak taleplerini şu şekilde sıraladı, “Sağlık ve sosyal hizmetlerin üretilmesi planlanması ve sunulmasının tüm aşamalarında sağlık ve sosyal hizmet emekçileri ve örgütleri süreçlere dâhil edilmelidir. Herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli ve anadilinde sağlık ve sosyal hizmet sunumu için gerekli çalışmalar birlikte planlanmalıdır. Hukuksuz bir şekilde ihraç edilen ve hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan sağlık emekçileri görevlerine iade edilmelidir. Kamuda idarecilik yapan görevliler, siyasilerin ya da kendi ideolojik görüşlerine göre kurumları dizayn etmemeleri, liyakat esasına göre görevlendirmelerin yapılarak sağlık emekçileri arasında ayrımcı davranarak iş barışını bozacak uygulamalardan vazgeçmelidirler.” DERSİM/Hakan KİZİR

Dersim’in Tarihi Ergen Kilisesi Kaderine Terk Edildi

Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Ergen (Geçimli) köyünde bulunan tarihi Ergen Kilisesi, yıllardır süren ihmal nedeniyle harabeye dönmüş durumda. Kültürel ve tarihi miras açısından büyük önem taşıyan kilise, koruma altında olmasına rağmen restore edilmedi. Bölge halkı, yapının bir an önce onarılmasını ve turizme kazandırılmasını talep ediyor. Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Ergen (Geçimli) köyünde bulunan tarihi Ergen Kilisesi, yıllardır süren ihmal nedeniyle harabeye dönmüş durumda. Köy muhtarı Bedri Oğuz, kilisenin korunması ve onarımı için başvurular yapılmış olsa da herhangi bir somut adım atılmadığını söyledi. Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescillenmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir restorasyon çalışması gerçekleştirilmedi. Muhtar Bedri Oğuz, kilisenin korunması gerektiğini vurgulayarak, “Uzun yıllardır bakımsız olan kilisenin onarılmasını istiyoruz. Çok yoğun bir tahribat söz konusu. Yalnızca taşları ayakta kalmış durumda. Bazı taşlar ise bölgedeki evlerin duvarlarında kullanılmış. Yaz aylarında buraya Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretçiler geliyor. Turizm açısından da kilisenin korunup bakımının yapılması büyük önem taşıyor. Burası sadece bir ibadet yeri değil, aynı zamanda kültürel mirasımızın önemli bir parçası” dedi. 975 Yılında İnşa Edildi Kilise, taş duvarlarında bulunan kitabeye göre 975 yılında Prens Hancit Mxit tarafından Meryem Ana anısına inşa edildi. Kesme taşlardan yapılan yapının süslemelerinde oyma, kabartma ve kazıma teknikleri kullanılmış. Ayrıca Ermeni kiliselerinde sıkça görülen ve “khatchkar/khaçkar” olarak adlandırılan haç tasvirleri de kilisenin taşlarına işlenmiş. 1915 Ermeni Soykırımı sırasında kilisenin son rahibi içeride yakılarak öldürüldü. O günden sonra köyün ismi Ergany’den Ergen’e, 1950’den sonra ise Geçimli olarak değiştirildi. Yıllar içinde bakımsız kalan kilisenin önce çatısı çöktü, ardından duvarları yıkılmaya başladı. Kilise duvarları zamanla defineciler tarafından tahrip edildi, duvarlara yazılamalar yapıldı. Tarihi ve Kültürel Önemi Büyük Dersim’in en büyük kiliselerinden biri olan Ergen Kilisesi, yalnızca bir Ermeni ibadet yeri olarak değil, bölgedeki Alevi toplumu için de önemli bir nokta olarak görülüyor. Aleviler burada mum yakıp lokma dağıtarak inançlarını sürdürüyor. “Acılarımız ortak” diyerek Ermenilere ait bu ibadet yerine sahip çıkan bölge halkı, kilisenin bir an önce korunmasını istiyor. Köylüler, kilisenin yıllarca definecilerin talanına uğradığını ve yapının taşlarının çevredeki yapıların inşasında kullanıldığını belirtiyor. Kilise içinde yer alan Ermenice yazılar, haç işaretleri ve çeşitli süslemeler büyük ölçüde zarar görmüş durumda. Tarihi Yapının Kaderi Ne Olacak? 2012 yılında Tunceli İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Erzurum Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na yapılan başvuru sonucunda yapı koruma altına alınmış olsa da, bu süreçte herhangi bir restorasyon çalışması başlatılmadı. Bölge halkı ve köy muhtarı Bedri Oğuz, tarihi yapının bir an önce restore edilmesini ve turizme kazandırılmasını talep ediyor. Dersim coğrafyasında ayakta kalan nadir tarihi yapılardan biri olan Ergen Kilisesi, kültürel mirasın korunması açısından büyük önem taşıyor. Ancak yetkililerin ilgisizliği nedeniyle, bu tarihi miras her geçen gün yok olmakla karşı karşıya. DERSİM/ Hüseyin Yaşar SEZGİN  

‘SAZLIKLAR VE SULAK ALANLAR DOĞANIN RAHMİDİR’

Doğal yaşam alanları içerisinde önemli bir yere sahip olan sazlık alanlar binlerce kuş için beslenme, üreme, barınma ve dinlenme alanı olarak kullanılıyor. Ekolojik öneme sahip sazlıklar korunması gerekirken çoğu yerde yakılmaya devam ediyor. Van Gölü havzasında ise ülke genelindeki sazlıkların beşte biri bulunuyor. Buna karşın her dönem sazlıkların yakılmasıyla doğal alanlar ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bırakılıyor. ‘SAZLIKLAR VE SULAK ALANLAR DOĞANIN RAHMİDİR’ Van Çevre Derneği Başkanı Ali Kalçık “Van’ın coğrafi yapısından kaynaklı kişi başına on metrekare orman alanı olması gerekirken maalesef ilimizde bu oran 70 santimdir. Bu bağlamda sazlıkların önemi artıyor.” diyerek şunları söyledi, “Türkiye’nin beşte bir sazlığı Van Gölü havzasındadır. Van Gölü havzasında olmasından dolayı bizim için daha çok önem arz ediyor. Doğada onlardan daha değerli bir tabiat varlıkları yoktur. Fakat burada çok acı olan bir durum var. Kimse bu değerlerin kıymetini bilmiyor. Maalesef başta yetkili kurumlar, hükümet, devlet yetkilileri olmak üzere değeri bilinmiyor. Sazlık bataklıktır saçmalıklarıyla her gün ya dolgu yapılıyor ya yol yapılıyor ya imara açılıyor ya tarım arazisi için yakılıyor. Böylesi ilkel uygulamalardan dolayı bizim sulak kalanlarımız tahrip edilip yok ediliyor.” Her sene özellikle sazlıkların kuruduğu dönemlerde neredeyse tamamının yakıldığını belirten Kalçık sazlıkların arıtma özelliğine de dikkat çekerek şöyle devam etti, “Böylesi bir değerimiz vahşi kapitalist anlayışla, ticari amaçla yok ediliyor. Oysa gerçekten parayla pulla alınmayacak kadar değerliler. Faydaları saymakla bitmez bu bölgede orman olmadığından dolayı bizim oksijen kaynaklarımızdır. Bir başka önemli özelliği de Van Gölü havzasında dokuz ilçe iki il ikamet ediyor. Bunların çoğunda arıtma yok ve ayrıca 111 tane akarsu Van Gölü’ne gidiyor. Bunların bütün ileri biyolojik arıtma görevini bu sazlıklar yapıyor.” ‘SAZLIKLARI KORUYACAK HER TÜRLÜ ÖNLEM ALINMALI’ Sazlıkların Van Gölü için yok edilemez bir önemde olduğunu belirten Kalçık sazlıkların aynı zamanda birçok canlıya ev sahipliği de yaptığını belirterek yetkililerin de bu noktada önleyici tedbirler alması gerektiğini ifade etti. Kalçık son olarak şunları söyledi, “Biz doğanın efendisi sahibi değiliz. Bir kurbağa gibi, yılan gibi, ayı gibi, domuz gibi onun ne kadar hak varsa biz de o kadar hak sahibiyiz. Böylesi olağanüstü bir varlığın yakılıyor olmasının veyahut da dolgu yapılıyor olmasının, tahrip edilmesinin hiçbir mantığı, hiçbir haklı gerekçesi olmaması gerekir. Ama maalesef buna göz yumuluyor.” Hakan KİZİR

Şair Bedriye Topaç: Yaşlılarımızdan özür dilemeliyiz. Onlarla Türkçe konuşmayı tercih ettik ama bunu düzeltebiliriz

Tehlike Altındaki Diller ve Anadili Mücadelesi Dünya genelinde yaklaşık 7 bin dil ve lehçe konuşuluyor ve UNESCO’ya göre bunların en az yarısı bu yüzyılın sonuna kadar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye de bu tehlikeden muaf değil; Zazaki (Kırmançki), Hemşince, Lazca, Süryanice ve Abhazca gibi birçok dil ve lehçe, yok olma tehlikesi altında bulunuyor. Bu tehlikeye karşı, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) ve KESK Dersim’de yetişkinler ve çocuklar için Kürtçe’nin Kurmanci ve Kırmançki  lehçesinde dil atölyesi başlattı. Dil atölyelerinden Kirmançki’yi veren yazar Bedriye Topaç, Kırmançki’nin içinde bulunduğu durumu ve bu kursların önemini değerlendirdi. Topaç’a göre, anadil yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda kimliğin ve kültürel mirasın taşıyıcısı. Ancak, uzun yıllardır süregelen asimilasyon politikaları nedeniyle Kırmançki hızla konuşanlarını kaybediyor. “Dil bizler gibi canlıdır” “Dil, bizler gibi canlıdır. Biz nasıl ki dilimize benziyorsak, o da bize benziyor” diyen Topaç, dilin yalnızca konuşmakla korunamayacağını, yazılı kültürün gelişmesinin hayati önem taşıdığını belirtiyor. Dersim’de açılan bu kursların dilin geleceği için kritik bir adım olduğunu vurgulayan yazar, “Maalesef ki dilimiz büyük bir hızla susuşa geçti. Ancak onunla okumayı, yazmayı öğrenirsek dirilişe geri dönebilir” ifadelerini kullandı. “Yazı dili olmadan dil deforme olur” Topaç, konuşulan dili öğrenmenin tek başına yeterli olmadığını, dilin yazılı hale getirilmesinin de şart olduğunu ifade etti. Dil bilincinin gelişmesi için eğitim kurumlarının önemine değinen Topaç, anadil eğitiminde öğretmen yetiştirmenin gerekliliğine vurgu yaptı. “Yazı dili olmadığında, dil zamanla deforme olur. Sözlü aktarımda bozulmalar yaşanır, ama yazılı dil kalıcıdır ve gelişir” dedi. Dil Mücadelesi ve 21 Şubat’ın Önemi Dünya Anadili Günü 21 Şubat’ın seçilmesi 69 yıl önce Pakistan’ın resmi dili olarak Urduca’yı dayattığı Bangladeş halkının protestolarına dayanıyor. 1952’de Pakistan’ın ‘tek dil’ dayatmasına karşı ‘Bengal Dil Hareketi’nin 21 Şubat 1952’de yaptığı yürüyüşe güvenlik güçleri tarafından açılan ateş sonucu çok sayıda  kişi yaşamını yitirmişti. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 1999 yılında aldığı kararla 21 Şubat gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul edildi. İlk kez 2000 yılında, dünya çapında çok dilli yaşamı ve kültürel çeşitliliği desteklemek amacıyla kutlanmaya başlandı. Uluslararası Anadili Günü olarak kutlanan 21 Şubat’ın önemine değinen Topaç, Bangladeş’in bağımsızlık mücadelesinde dilin oynadığı kritik rolü hatırlattı. “Dersim’in dil anlamında çok kötü durumda olduğunu biliyoruz. Ama bu yok oluşu durdurmak bizim elimizde” diyen Topaç, anadili öğrenmenin ve öğretmenin bireysel ve toplumsal bir sorumluluk olduğunu vurguladı.   “Dilimizi sahiplenmeliyiz” Topaç ayrıca, geçmişte anadilin yeterince sahiplenilmemesi nedeniyle büyük bir kayıp yaşandığını dile getirerek, “Yaşlılarımızdan özür dilemeliyiz. Onlarla Türkçe konuşmayı tercih ettik ama şimdi dilimizi sahiplenerek bunu düzeltebiliriz” dedi. Anadili kurslarının sadece dersliklerle sınırlı kalmaması gerektiğini belirten yazar, gündelik hayatta da Kırmançki konuşulmasının önemine dikkat çekti. Kırmançki kursuna yoğun ilgi Dersim’deki Ana dil atölyeleri, dili öğrenmek ve yaşatmak isteyen herkesin katılımına açık olacak. DAD Dersim Şubesi, atölyelere yönelik ilgiden memnun olduklarını ve ilerleyen dönemlerde daha fazla insana ulaşmayı hedeflediklerini belirtiyor. Bu girişimin, kaybolma tehlikesiyle yüz yüze olan Kırmançki’nin geleceği için umut verici bir adım olması bekleniyor. Türkiye’de 18 dil kaybolma tehlikesi altında UNESCO’nun hazırladığı Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Türkiye’de en az 18 dil kaybolma tehlikesi altında. 2023 yılında Avrupa Konseyi’nin hazırladığı raporda da Türkiye’deki dilsel çeşitliliğin risk altında olduğu belirtilmişti. Anadili kaybolan topluluklar, yalnızca bir iletişim aracını değil, aynı zamanda tarihlerini, kültürel belleğini ve kimliklerini de kaybediyorlar. Dil bilimciler, devlet politikalarının ve eğitim sistemlerinin anadili yaşatmada kritik bir rol oynadığını belirtiyor. Anadilinde eğitim hakkının tanınması, medya alanında daha fazla anadili içeriği üretilmesi ve toplulukların kendi dillerinde yazılı ve sözlü üretim yapabilmesi için desteklenmesi gerektiği vurgulanıyor. DERSİM/ Düzgün AKDENİZ

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?