ÖZEL HABER – Mehmet Atlı ile 30. Yıl Söyleşisi: Müziğin ve Kültürün İzinde

Dersim, 30 yıllık müzik kariyeri boyunca Kürt müziğinin önemli isimlerinden biri haline gelen Mehmet Atlı’yı ağırladı. İstanbul’da başlayan müzikal yolculuğunu, Diyarbakır’daki gençlik yıllarından günümüze kadar uzanan deneyimlerini paylaşan Atlı, sanatını nasıl şekillendirdiğini ve kültürel çeşitlilikten nasıl beslendiğini anlattı. İstanbul’un kozmopolit yapısının ve Kürtçenin farklı lehçelerini tanımanın müziğine kattığı derinlikleri vurgulayan sanatçı, modernleşen ve kentlileşen Kürtçenin önemine dikkat çekti. Atlı’nın bu samimi söyleşisi, müziğin bireysel ve toplumsal dönüşümdeki rolünü bir kez daha gözler önüne serdi. Müzikal Yolculuğun Başlangıcı Atlı, saz çalmaya Diyarbakır’da ortaokul ve lise yıllarında başladı. Ancak o dönemde dar bir çerçevede olduğunu belirtti. İstanbul’un kültürel çeşitliliğinin müzikal perspektifini genişlettiğini aktaran Atlı, şehrin farklı coğrafyalardan gelen insanları tanıma fırsatı sunması, müzikal anlayışını derinleştirdiğini vurguladı. “Diyarbakır o zamanlar nispeten küçük bir şehirdi. Bildiğim, yakın çevrem, okuduğumuz tek tip kitaplar vardı. Coğrafyamıza dair duyduğumuz şeyler vardı ama İstanbul gibi büyük bir şehre gidince çok daha geniş bir dünya ile tanıştım,” diyor Atlı. İstanbul’a gidişiyle birlikte birçok farklı Kürt lehçesini ve kültürel zenginliği tanıma fırsatı bulduğunu ifade etti. “Sadece Diyarbakır’da konuşulan Kürtçeyi değil, örneğin Ağrı’da, Van’da, Cizre’de ve Şırnak’ta konuşulan Kürtçeyi İstanbul’da tanıdım. Bir Zazaca biliyordum ama Dersim’de konuşulan Zazaca’yı İstanbul’da öğrendim.” 1990’lı Yılların Zorlukları İstanbul’da karşılaştığı kültürel çeşitlilik, Atlı’nın müziğini şekillendirdi. Farklı Kürt lehçelerini ve Zazaca’nın çeşitliliğini öğrenme sürecinde, folklorik ezgiler ve Kürt şiirleri üzerinde çalışmalara başladı. Atlı, müzikal kariyerinde önemli dönüm noktalarını paylaşarak, 1990’lı yılların başlarında Kürtçe üzerindeki baskıların yoğun olduğu dönemde üniversite öğrencisi olarak aktif bir şekilde Kürt müziği çalışmaları içinde yer aldığını anlattı. “O dönemde Kürtçe’yle ilgilenmek tehlikeli bir işti. Eski kasetleri, plakları dinledik ve bir repertuvar çalışması yaptık. Diyarbakır’da olsaydım belki bu kadar açılmayacaktı ufkum ama İstanbul’da kendi çalıştığımız kültür merkezinde Kürtçe müzikte derinlemesine bir araştırmaya giriştik,” diye ekledi. Müzikal Çalışmalar ve Repertuvar Atlı, müzikal çalışmalarının üç ana hat üzerinde ilerlediğini belirtti: folklor üzerine çalışmalar, Kürtçe şiirleri bestelemek ve kendi şarkı sözlerini yazmak. “Folklorun zenginliği karşısında hayranlığa kapılırsınız. Ne yapacağınızı bilemezsiniz. Sanki her şey söylenmiş gibi gelir size,” diyor Atlı. Bu zenginliği yorumlayarak modern bir hale getirmeye çalıştığını ve kendi gerçekliğini anlatmanın önemini vurguladı. “Ben ne anlatacağım? Ben de anlatmaya değer ne var? Kendi gerçekliğimi anlatacağım. Mehmet olarak, birey olma hallerimi anlatacağım.” Kürt Müziğinin Modernleşmesi Mehmet Atlı, Kürtçe’nin modernleşen ve kentlileşen bir dil haline geldiğini vurguladı. 30 yıl önceki medya ortamı ile günümüzdeki medya ortamı arasındaki farkları dile getirerek, modern Kürt kamuoyunun oluşumuna dikkat çekti. Atlı, müziğin bu süreçteki rolüne değinerek, Kürt kamuoyunun oluşmasına ve Kürt müziğinin gelişimine katkıda bulunduğunu şu sözlerle anlattı: “Kürtçe modernleşiyor, kentlileşiyor. Çünkü Kürtler kentlileşiyor. Kırsal ortamlarından, köylerinden kopuyorlar. Kentlere akıyorlar özellikle büyük kentlere metropol kentlere, batının metropollerine, Avrupa’ya, Amerika’ya kadar açılan bir Kürt ve Kürtçe gerçeği var. Sadece Kürtler değişmiyor. Sadece Kürtler yer değiştirmiyor. Aynı zamanda Kürtçe yer değiştiriyor. Kürtçe kentlileşiyor. Örneğin otuz yıl önce benim müziğe başladığımdan bugün daha başka bir medya ortamı var. Kürt medyası var. Zengin geniş bir Kürt medya ortamı var. Otuz yıl öncesine nazaran. Dolayısıyla bir medya dili gelişti. Bir kamusal dil gelişti. Bir haber dili gelişti. Bu bizim şarkılarımızı da etkiledi. Modern bir Kürt kamuoyu oluştu. Türkiye’deki pek çok insanın anlamadığı sorunlardan biri budur bence. Kürtlerin kamuoyu vardır. Başkasının kolay kolay anlayamayacağı, tam olarak nüfuz edemeyeceği, Kürtlerin sevindiği ve Kürtlerin üzüldüğü gerçekler vardır. Bu işte Kürt kamuoyunun oluşumu demektir. Bu süreçte bizim müziğimizle bir rol oynadı. Benim kuşağımdan insanların yaptığı müzik, bir Kürt kamuoyunun, bir Kürt medya dili, müzik dilinin ortak hissiyatın oluşmasına bir katkısı olduğunu düşünüyorum.” Toplumsal ve Sanatsal Sorumluluk Atlı, sanatın toplumsal bir boyutu olduğunu ve müziğin bireysel ifadeden öte toplumsal bir anlam taşıdığını belirtti. “Sanat toplumsaldır. Tek tek bireyler yapsa bile toplumla interaktif bir ilişki içinde anlamlıdır,” diyen sanatçı, müziğin ve diğer sanat dallarının insanları düşündürmesi gerektiğine inandığını söyledi. “Müzik, resim, tiyatro, sinema bu eşitsizlikleri ifşa etme, bunların üzerine gitme, bunlar hakkında sorma işlevi görüyorsa bir anlamı vardır. Yoksa biraz kuru kalabalık olur yaptığımız şey. Bunu bir şeyin hizmetine koşmaktan bahsetmiyorum. Ama çıkardığımız seslerin, yazdığımız dizelerin, çektiğimiz görüntülerin yaptığımız resimlerin ya da heykellerin insanları düşündürmesi, insan olma üzerine yeni sorular sorması önemlidir diye düşünüyorum. Gazeteciliği de öyle görüyorum. Sanatçılığı da öyle görüyorum açıkçası” Son olarak, Mehmet Atlı müziğin evrensel bir dil olduğunu ve her bireyin kendi biricikliğini ifade etmesi gerektiğini belirtti. “Her bir insanın biricikliğini, Mehmet’in, sizin ya da kameranın arkasında duran arkadaşın biricikliği hiçbir şeye indirgenemez. Toplum böyle oluşuyor. Her birimiz bir kültürü taşımakla aslında bir dünyayı taşıyoruz,” diyen Atlı, birey üzerine düşünmenin ve onu önemsemenin gerekliliğini vurguladı. sanat yılında müziğe ve kültüre dair bakış açısına ilişkin gerçekleştirdiğimiz söyleşide Mehmet Atlı, sanatçının toplumsal dönüşümdeki yerini ve katkılarını bir kez daha ortaya koydu. Sevim KAHRAMAN
Öğretmen Sendikası’ndan Milli Eğitim Bakanlığına 15 bin imza

Öğretmen Sendikası, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile yaptıkları görüşmenin ardından verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi üzerine topladıkları 15 bin imzayı Milli Eğitim Bakanlığına sundu. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) 8 Şubat’ta Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile yaptıkları görüşmenin ardından verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi ve kendilerine hiçbir dönüş sağlanmaması üzerine imza kampanyası başlattı. Sendika, topladığı imzaları Milli Eğitim Bakanlığı Önünde yaptıkları açıklama ile bakanlığa sundu. Birçok şehirden binlerce öğretmenin imzası, bakanlık yetkililerinin olmadığı gerekçesiyle alınmadı. Ardından sendikanın Genel Başkanı Eren Edebali’nin yaptığı açıklamada imzalar alınmazsa buradan ayrılmıyoruz demesi ve kitlenin beklemesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine verilmek kaydıyla imzalar kabul edildi. Burada yapılan açıklamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir ve Riha Milletvekilleri Burcugül Çubuk ve Ferit Şenyaşar da katıldı. ‘ÖĞRETMENLER AÇLIK SINIRINDA ÇALIŞAMAZ’ Sürecin yüzbinlerce eğitim emekçisini ilgilendirdiğini belirten Edebali, “29 Ocakta memleketi dört bir yanından gelen yüzlerce eğitim emekçisi sendikanın çağrısıyla buluşmuş ve taban maaşı hakkını direngen bir şekilde savunmuştur. Orada buluşan öğretmenler bir şeyi şart olarak sunmuştur. Oda o gün oradan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Tekin ya da bakanlık yetkililerinden biriyle görüşmeden ayrılmayacağımızdı. Kararlı duruşun sonucunda o gün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ile görüşmek üzere bir hafta sonrasına randevu aldık. Hem o gün yaptığımız görüşmelerde hem de bir hafta sonra yaptığımız görüşmelerde söylenen şuydu; Taban maaş başta olmak üzere, yan haklarla ücret hakkından tutalım öğretmenlik meslek kanununda tüm öğretmenlerin özel veya kamu fark etmeksizin hepsini eşitleyen değişikliklerin yapılacağı, Nisan ayında Meclise bir kanun teklifinin sunulacağı ve bu kanun teklifi sunulduktan sonra en geç temmuz ayına kadar yürürlüğe gireceği söylendi. Yaptığımız görüşmede adalet bakanı bize bunları söyledi. Sendikamız taban maaş hakkının geri gelmesiyle ilgili yaşanan sürece iki buçuk seneden beri yoğun bir kampanya çalışması sonucu ulaştı. Kamuoyunun da bildiği gibi öğretmenler açlık koşullarında asgari ücretle çalışmakta. Vasıflı bir meslek olarak öğretmenler açlık sınırında çalışamaz diyoruz” diye konuştu. ‘MÜCADELE BÜYÜMELİ’ Ardından imzaların alınmaması üzerine tekrar açıklama yapan Edebali, “Bakanlık yetkilileri bize istediğiniz zaman ulaşabilir ve görüşebilirsiniz demişti. Biz haftalardır görüşmek istiyoruz fakat yanıt alamadık. Buraya geldik kapı duvar. Biz bugün 15 bin imzayı biran önce bakanlık yetkililerine vermeden buradan gitmiyoruz. Bu imzaları teslim edeceğiz. Diğer kentlerdeki sendikalı arkadaşlarımızı bulundukları kentlerin meydanlarına davet ediyoruz. Sembolikte olsa taban maaş ne oldu sorusunu sormalarını, eylemlere taşımalarını ve bu soru üzerinden mücadeleyi büyütmelerini istiyoruz. Buradaki bekleyişimiz devam edecek” şeklinde konuştu. Ardından bakanlık yetkililerine verilmek sözüyle imzaların kabul edilmesi üzerine öğretmenler eylemi sonlandırdı.
Türkiye ile Irak arasında 26 anlaşma imzalandı

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği Irak ziyaretinde “Su Alanında İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı” ile 24 işbirliği anlaşması imzalandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir dizi görüşme gerçekleştirmek için Irak’a gitti. İlk olarak Bağdat’ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ile bir araya gelen olan Erdoğan, daha sonra Irak Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani ile bir araya geldi. 4’LÜ MUTABAKAT İMZALANDI Erdoğan ile Irak Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani’nin himayesinde Irak, Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında, Kalkınma Yolu Projesi’nde işbirliğine ilişkin 4’lü mutabakat zaptı imzalandı. İmza töreninde üç ülkenin ulaştırma-altyapı bakanları ile BAE’nin enerji-altyapı bakanı da hazır bulundu. Ayrıca Irak ile Türkiye arasında “Su Alanında İşbirliği Çerçeve Anlaşması” ve “Stratejik Çerçeveye İlişkin Mutabakat Zaptı” ile 24 işbirliği anlaşması imzalandı. Irak’la 10 yıllık Su Kaynaklarının İdaresi Anlaşması’na varılmış oldu. ERDOĞAN-SUDANİ AÇIKLAMASI Erdoğan ve Sudani görüşmesinin ardından ortak basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında konuşan Erdoğan, Irak’ın PKK’yi “Yasaklı Örgüt” ilan etmesinden duyduğu memnuiyeti dile getirdi. Irak ile birlikte PKK’ye karşı müşterek adımlar üzerine konuştuklarını belirten Erdoğan, Irak’la imzaladıkları stratejik iş birliği anlaşmalarına değindi. BARZANİ’DEN TÜRKÇE PAYLAŞIM Bağdat’taki ziyaretlerinin ardından Federe Kurdistan Bölgesi’nin Hewlêr kentine geçen Erdoğan, Federe Kurdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani tarafından karşılandı. Erdoğan’ın Hewlêr’e yaptığı ziyarete ilişkin X hesabından Türkçe olarak paylaşımda bulunan Barzani, Erdoğan’ı Hewlêr’de ağırlamaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Barzani’nin yaptığı paylaşım şöyle: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ve Erbil’e yaptığı tarihi ziyaret, bölgede hassas bir döneme denk geliyor. Irak ve Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki güçlü siyasi, ekonomik ve güvenlik bağlarına da dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Erbil’de ağırlamaktan mutluluk duyuyorum Barış, istikrar, ekonomik kalkınma gibi önemli konuları ele alacağız.”
Özgür Basın çalışanları gözaltına alındı

İstanbul ve Ankara’da Özgür Basın çalışanlarına dönük operasyonda 7 gazeteci gözaltına alındı. Özgür Basın çalışanlarına dönük bu sabah saatlerinde İstanbul ve Ankara’da gözaltı operasyonları yapıldı. Ankara’da yapılan ev baskınında Mezopotamya Ajansı (MA) muhabiri Mehmet Aslan gözaltına alındı. İstanbul’da yapılan ev baskınlarında ise MA muhabiri Esra Solin Dal, Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Enes Sezgin ile Özgür Basın emekçileri Saliha Aras, Yeşim Alıcı, Beste Argat Balcı ve Şirin Ermiş gözaltına alındı. MA
Mikail Aslan’ın kayınbabası Dersim’de Hakk’a uğurlandı

21 Nisan Pazar günü 91 yaşında Hakk’a yürüyen Sanatçı Mikail Aslan’ın kayınbabası Mehmet Öztürk, Tunceli Cemevi’nde Hakk’a uğurlanıp, Sihenk Mezarlığı’nda toprağa sırlandı. Hakk’a uğurlama erkânına Dersim Belediye Eş Başkanları Cevdet Konak ve Birsen Orhan ile siyasi parti ve sivil toplum örgütleri temsilcileriyle çok sayıda yurttaş katıldı. PİRHA/DERSİM
Dersim Belediyesi saha çalışmalarına başladı

31 Mart yerel seçimlerinin ardından Dersim Belediyesi, yeni dönem çalışmalarını başlattı. Fen işleri ve park bahçeler ekipleri sahada çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. 31 Mart yerel seçimlerin ardından Dersim Belediye Eş Başkanları Birsen Orhan ve Cevdet Konak ile ekipler yeni dönem çalışmalarına başladı. Park ve bahçeler müdürlüğü ekipleri tarafından yeşil alanların bakımının yanı sıra oyun grupları ve spor alanlarının bakımı düzenli olarak gerçekleştirilerek, çocukların ve gençlerin sağlıklı bir şekilde vakit geçirmesi sağlanıyor. Temizlik işleri müdürlüğü ekipleri, şehrin temizliğine önem vererek cadde ve sokakları düzenli olarak temizliyorlar. Fen işleri müdürlüğü ile su ve kanalizasyon işleri müdürlüğü şehrin ulaşım altyapısını güçlendirmek için yol bakımı, asfalt yenileme, kaldırım düzenlemeleri gibi birçok alanda aktif rol alarak şehrin daha düzenli ve güvenli bir görünüme kavuşması için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Diğer tüm birimlerin de şehrin her alanında etkin bir şekilde çalışarak, halkın yaşam kalitesini artırmak ve şehri daha yaşanabilir bir yer haline getirmek için özveriyle çalıştıkları gözleniyor. Bu çalışmalara ilişkin belediye tarafından yapılan açıklamada da, “Halkın belediye ekiplerimize destek olması ve çalışmalarına saygı göstermesi, şehrimizin daha güzel bir görünüme kavuşmasında önemli bir etken olacaktır” denildi. PİRHA/DERSİM
ÖZEL HABER-Bir Ermeni Beldesinin Unutulan Tarihi

Peri (Akpazar) eski bir Ermeni kenti, yıllar içinde önemli bir kültürel ve tarihi miras biriktirmiş bir yer. Ancak şu an kent harabe haline gelmiş durumda, tarihi yapılarının çoğu ya yıkılmış ya da ihmal edilmiş. Özellikle Peri Hamamı’nın bu durumu sembolik bir sorun olarak öne çıkıyor. Peri Beldesi DEM Parti Eş Başkan Adayı Orhan Çelebi ve ekibi, bu tarihi mirası restore ederek kente yeniden kazandırmak istiyor ancak geçmişteki girişimleri kayyum atanmasıyla boşa çıkmış. Yine de, yeni dönemde halkla iş birliği yaparak kenti yaşanabilir hale getirmeyi hedefliyor. Dersim Mazgirt’e bağlı Peri/Akpazar Beldesi bir zamanlar bu coğrafyanın hemen hemen tüm zanaatkarlarının yetiştiği kültürel ve tarihi dokusuyla eski bir Ermeni kenti. Dersim’in en önemli kasabalarından biri olan Çarsancak adıyla anılan Peri Beldesi, 1832 yılı Osmanlı kayıtlarında Pertek, Sağman, Mazgirt, Çemişgezek’i içine alan bir sancaktı. 1840 tarihli kayıtlarda ise Harput sancağına bağlı bir kaza merkezi olarak geçmekte. Bu kayıtlarda kaza merkezinde Ermeni nüfusa ait 1127 hane bulunmaktaydı. 1905 yılında “Peri” adıyla Çarsancak ilçesinin merkezi görülen yerleşim yerinde 20. yüzyıl başlarında Müslüman nüfus, Ermeni nüfustan fazla görülmektedir. 1926 yılında bucak merkezi olan yerleşim, 28 Şubat 1967 tarihinde belde belediyesi teşkilatının kurulmasıyla “Akpazar” adını aldı. Adını hemen yanından geçen ve kaynağını Erzurum’dan alan Fırat Nehri’nin de en önemli kolu olan Peri Suyu’ndan alan beldeye girişte sizi harabeye dönmüş bir tarihi hamam karşılıyor. Hamam, Erzurum Tarihi Korumu Vakfı’na bağlı olmasına rağmen harabe bir şekilde yıllardır beldenin girişinde duruyor. Peri Kenti’nin eski bir Ermeni kenti olduğu ve yüzyıllar boyunca kültürel zenginliğiyle öne çıktığı belirtiliyor. Ancak şimdi, DEM Parti Peri Belediye Başkan Adayı Orhan Çelebi’nin ifadelerine göre, kent tarihi mirasının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. PERİ HAMAMI HARABEYE DÖNDÜ Orhan Çelebi, Peri’nin geçmişte Ermenilerin yaşadığı bir yer olduğunu ve birçok tarihi yapının bulunduğunu dile getiriyor. Ancak günümüzde bu yapıların harabeye döndüğünü ve önemli bir restorasyon ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Özellikle Peri Hamamı’nın bir zamanlar tarihi öneme sahip olduğu halde şimdi yıkık bir durumda olduğunu belirtiyor. Peri Belediye Eş Başkan Adayı Orhan Çelebi, “Bu kent harabeye dönmüş durumda. Geçmiş tarihi yapısından hiçbir şey kalmamış. Tarihi bir hamam olarak inşa edilen hamam harabeye dönmüş durumda. Bu miras Erzurum Tarihi Koruma Vakfı’na bağlı olmasına rağmen işin gereğine uygun davranılmadığı harabe bir şekilde yaşamaya devam ediyor. TARİHİ MİRASI YENİDEN İNŞA ETME ÇABASI Çelebi sözlerini şöyle sürdürüyor: “2019’da göreve geldiğimizde yeniden restore edip buraya bir kültür mirası olarak bırakmak istiyorduk. Bazı girişimlerimiz oldu. Bizden önceki dönemde yine DEM Parti’den Eş Başkanlar bir girişimde bulunmuştu. Ancak Erzurum Tarihi Koruma Vakfı buna izin vermemişti. Ama biz izin verilirse tüm masraflarını biz üstleneceğimiz şekilde bir planlama yapmıştık. Ama bu girişimimiz de kayyum atandığı için boşa çıkmış oldu. Ama yeni dönemde de bu tarihi mirasımızı bu kentimize kavuşturmak istiyoruz. Çünkü kentimizin girişinde Peri Hamamı (Akpazar) diye bir tabela görüyor insanlar. O tabelaya baktıklarında orada bir hamam olduğunu zannediyorlar. Ama gelip gördüklerinde hamam yerine virane bir yıkıntı haline geldiğini görüyorlar. Bu da bizi derinden üzüyor.” Belediye Başkan Adayı Çelebi, göreve geldiklerinde Peri Kenti’nin tarihî mirasını restore etmeyi ve kente yeniden kazandırmayı hedeflediklerini ifade ediyor. Peri’nin aynı zamanda Ermenilerin ilk üniversite kurduğu bir kent olduğunu da hatırlatan Çelebi, “Aslında bilimin de yuvası olan bir kent. Birçok tarihi eserlerin, kaynakların ortaya çıkartılmasına ev sahipliği yapmış bir kent. Nalbantlığın, çömlekçiliğin, bağcılığın çokça yaygın yapıldığı bir kent. Ama bu tarihi tüm varlıklar ortadan kalkmış. Ve yıkıntı bir kent haline dönüşmüş. Biz inanıyoruz buradaki halkımızla el ele vererek, burayı daha yaşanır bir kent haline getireceğiz ve yaşatacağız” ifadelerini kullanıyor. “İHMALİN NEDENİ ERMENİLERE AİT OLMASI” “Burada Ermeni yurttaşlarımız da var ama asimile edilmiş. Tüm çeşmeler, üzüm bağları, dutlar o döneme ait. Burada gördüğünüz tüm kerpiç evler yüzyıllık tarihin el emeği ile inşa edilmiş. Kültüre, tarihi ve doğaya yaklaşım talancı bir politika olduğu için bu kentte tarihi yapılarıyla yok olmuş ve kent harabeye dönmüş durumda” diyen Çelebi, Peri Kenti’ndeki tarihî yapıların ihmal edilmesinin temel nedeninin, Ermenilere ait olmalarından kaynaklandığını savunuyor ve bu durumun derin bir üzüntü yarattığını ifade ediyor. Sevim KAHRAMAN
Dersim’de coşkulu Newroz: ‘Kawa’ların ateşini söndürmeyeceğiz’

Dersim’de coşkulu Newroz: ‘Kawa’ların ateşini söndürmeyeceğiz’ Dersim Newroz’u ‘DEM Rabe’ sloganıyla Seyit Rıza Meydanı’nda kutlandı. Kutlamaya DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit, Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu katıldı. Duygu KIT DERSİM-Dersim Emek ve Demokrasi Platformu tarafından organize edilen Dersim Newroz’u, Seyit Rıza Meydanı’nda coşkulu bir kalabalıkla kutlandı. Kutlamalar için binlerce kişi alana “Kadın, yaşam, özgürlük”, “Biji berxwedana zindana” ve “Biji Newroz” sloganları ile giriş yaptı. NEWROZ ALANI DOLUP TAŞTI Birçok kişinin yöresel kıyafetleriyle geldiği alanda, 2017’de Diyarbakır Newrozu’nda öldürülen Kemal Kurkut’un posterleri ile siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının bayrakları taşındı. Bayraklarla süslenen Newroz alanında, Kürtçe ve Türkçe şarkılar eşliğinde kitle halaylar çekerken, gençlerin yöresel kıyafetleri dikkat çekti. TERTİP KOMİTESİ: ‘NEWROZ’UN ATEŞİ SÖNMEYECEK’ Newroz programı başlamadan önce özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından Newroz Tertip Komitesi adına DEM Parti Dersim İl Eşbaşkanı Özcan Gürtaş konuşma yaptı. Gürtaş, “Newroz’un hiç sönmeyen ateşi özgürlük ve mücadele yolunda bizlere ışık tutmaktadır. Yüzyıllık tekçi, inkarcı politikalara karşı bu ışık hiç sönmeyecektir. Kawa’ların özgürlük ateşini söndürmeyeceğiz.“ dedi. NEWROZ ALANINDAN HÜDA-PAR’A TEPKİ Gürtaş, HÜDA-Par Dersim Belediye Başkan adayının, ‘Dersim Alevi kentidir’ sözlerine tepki göstererek, ‘HÜDA-PAR bize şu mesajı vermek istemektedir: ‘Kapınıza kadar geldik, evinize de gireceğiz’ diyorlar. Bu nedenle tavrımızı kazanacak olan devrimci güçler etrafında birleşmeliyiz. Kendileri bu topraklardan def etme zamanı. Zaman DEM Parti zamanıdır. Birleşme ve kendimizi koruma zamanıdır.‘ KOÇYİĞİT: ‘AKP-MHP MODERN DEHAKLARDIR’ DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit Newroz alanından Gülten Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş ve Nurhayat Altun’a selam göndererek “113 gündür Kürt sorununun demokratik çözümü ve Sayın Öcalan’a uygulanan tecritin kaldırılması için bedenlerini açlığa yatıran siyasi mapuslara Seyit Rıza Meydanı’ndan bir selam gönderelim.” dedi. ‘BUNCA YILDIR İKTİDARDA NEDEN DERSIM’E HİZMET ETMEDİNİZ?’ “JİTEM ittifakına karşı Dersim’in bağrından çıkmış, Dersim halkının Dersim İttifakı var.” diyen Koçyiğit şöyle devam etti, “Bu kutsal toprakları ele geçirmek istiyorlar. Her yere baraj yaptılar. Insanlarımızı açlıkla, yoksullukla terbiye etmeye çalıştılar. Belki yüzlerce Dersim nüfusu başka kentlerde yaşıyor. Yaşıyor. Biz Dersimliler hiçbir zaman doğduğumuz topraklarda doyamadık. Neden? Çünkü bu sistemin Dersim ile bir derdi var. 38’de katliam yaptı, baş eğdiremedi. Buraya her türlü oyunu sergiledi, baş edemedi. Şimdi ne yapıyorlar bizi içeriden kuşatıyorlar. Yüzü Kürt görünümlü Alevi olan adaylarla karşınıza çıkıp yalan söylüyorlar. Ne diyorlar? ‘Biz size hizmet edeceğiz’ diyorlar.Soruyorum. Bunca yıldır iktidardasınız niye Dersim’e hizmet etmediniz?“ ‘DERSİM’DE AKP’YE GİDEN HER OY JİTEM’E GİDECEKTİR’ “Bize oy verin yoksa bir daha kayyum atanacak diyorlar. Biz Seyit Rıza Meydanı’ndan, bu yol düşkünlerine, bu yoldan çıkanlara sesleniyoruz: Aklınızı başınıza alın. Halkımızı kandırmayın. Dersim halkının size verecek tek bir oyu yok.Bırakın oyu, Dersimlinin size verecek selamı bile yok.” diyen Koçyiğit son olarak şunları söyledi, “AKP’nin ikinci adamı cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz buraya geldi. Gün boyu buradaki sivil toplum kuruluşlarıyla toplamsaldır. Acaba ne konuştu? Ne konuştu biliyor musunuz? Dersim’in hesabını yapıyor. Evet AKP Dersim’i almak istiyor. Seyit Rıza Meydanı’ndan Dersimlilere soruyorum, Bu siyasete geçit verecek misiniz? Dersim’de AKP’ye giden her oyun JİTEM’e gittiğini, AKP’ye verilen her oyun taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayacağız diyen kirli ittifaka gittiğini Dersim halkı iyi bilmelidir. Hiç kimse o tatlı dillere, o tatlı vaatlere kanmamalıdır.“ Newroz programı kapsamında DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu, Dersim Belediyesi Eşbaşkan adayları Birsen Orhan ve Cevdet Konak, Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, Sosyalist Meclisler Federasyonu Temsilcisi Mahir Gürz, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş konuşma yaptı. NEWROZ ATEŞİ GENÇLER TARAFINDAN YAKILDI Newroz ateşinin gençler, milletvekilleri ve siyasi parti temsilcileri tarafından yakılmasıyla birlikte ateş etrafında barış ve kardeşlik çağrısı yapıldı. Newroz ateşinin yakılmasının ardından sanatçılar Gülseren Medar, Ali Doğan Gönültaş ve BEKSAV Müzik Topluluğu sahne aldı. Duygu KIT/DERSİM
ÖZEL HABER- Pülümür’deki RES projesi ekosisteme zarar verir!

Pülümür’de yapılması planlanan Rüzgar Enerji Santrali’ne ilişkin konuşan Avukat Barış Yıldırım, projenin göçlere neden olacağını, bölgedeki temel geçim kaynaklarını, özellikle arıcılık ve hayvancılığı yok edeceğini söyledi. https://youtu.be/vTwZKdwfOYU Mina Marble Mermer Maden Ticaret A.Ş. tarafından planlanan “Paşa Depolamalı Rüzgar Enerji Santrali (DRES) Projesi”nin, Dersim’in Pülümür ilçesindeki Dağyolu, Közlüce, Hacılı, Göcenek ve Süleymanuşağı köylerini ve bu bölgelerdeki canlı yaşamını olumsuz etkilemesi bekleniyor. Proje, nesli tükenme tehdidi altındaki canlı türlerini etkileyebilecek. Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) toplantısı, Kent Koruma Kurulu ve bölge halkı tarafından engellenmişti. 1921 yılında milli park ilan edilen Munzur havzasında 2250’in üzerinde bitki türü bulunuyor ve bunların beşte biri endemik. Bern sözleşmesine göre de Munzur havzası kesin koruma altında bulunan yüksek miktarda canlı türünü barındırıyor. Pülümür havzası da Munzur havzası içerisinde yer olan çok zengin bir florastik yapı ve yaban hayatı ekolojisine sahip. Pülümür ilçesi ayrıca bölgede arıcılığın en yoğun yapıldığı alanlarda biri. HALK PROJEYE KARŞI Dersim’in Pülümür ilçesinde Hacılı, Dağyolu, Hasangazi, Közlüce ve Süleymanuşağı köylerine 10 adet Rüzgar Enerjisi Santralı (RES) kurulması için yapılan projenin faaliyete geçmesi durumunda ekosistemin tehlike altına gireceğini söyleyen Avukat Barış Yıldırım, “Yörede yoğun bir şekilde arıcılık yapılıyor. Arıların zaten ekosistem üzerinde bir etkisi mevcut. RES’lerin bulunduğu sahalarda arıların yüksek miktarda ölümüne sebebiyet verdiği yapılan akademik çalışmalarda saptanmış durumda. Bu tribünler orada faaliyete geçerse hem arıcılık hem de florastik zenginlik zarar görecek. Pülümür halkı bu projeye karşıdır ve Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinin sonlandırılmasını talep etmektedir. Aksi takdirde ilgili idari yargı davalarını başlatacağız” dedi. Ayrıca, Türkiye genelindeki akarsu ekosistemlerinin ciddi şekilde tahrip edildiğine vurgu yaparak, ekosistemlerin korunmasının hem ekolojik denge hem de insan yaşam hakkı için zorunlu olduğunu belirtti. YENİ BİR GÖÇE NEDEN OLABİLİR Yerel ekonominin yok olmasının, Pülümür bölgesinin geçmişte göçlere maruz kalmasına benzer şekilde insanların bölgeyi terk etmesine neden olabileceğini ifade eden Yıldırım, “Bir yerdeki ekonomik faaliyetin yok olması kişilerin ister istemez o alanı terk etmesine sebebiyet verebilir. Pülümür bölgesi zaten 1938, 1994 süreçlerinde yoğun bir şekilde göçlere maruz bırakıldı. İnsanlar iradeleri dışında iskan edildi. RES gibi projeler de tarihin tekerrürüne sebebiyet verebilir” dedi. DOĞAYA ZARAR VERMEYEN YÖNTEMLER DENENMELİ Yıldırım projelerin ekosistem dengesini bozmaması gerektiğini vurgulayarak çeşitli enerji kaynaklarının kullanılabileceğine dikkat çekerek, “Enerji farklı kaynaklarla giderilebilir durumda. Örneğin, güneş ışınımı çok fazla olan bir ülkeyiz. Almanya enerjisinin büyük kısmını güneşten karşılıyor, İskandinav ülkeleri ise katı atıklardan enerji elde ediyorlar. Doğaya zarar vermeyen yöntemleri kullanmak mümkündür.” dedi. ÖZEL HABER/SEVİM KAHRAMAN
“Diren Keser’e verilen ceza özgür basına verilmiştir”

PİRHA Mersin Muhabiri Diren Keser, daha önceki yıllarda hakkında, sosyal medya ve haber paylaşımları nedeniyle açılan davada aldığı hapis cezasının Yargıtay’da onanması sonucu, önceden herhangi bir bildirim yapılmadan evinden gözaltına alındı ve tutuklanarak Tarsus Kampüs Cezaevi’ne gönderildi. Dersim’deki gazeteciler bugün Diren Keser için Sanat Sokağı’nda basın açıklaması yaptı. Kentteki sivil toplum kuruluşu temsilcileri, DEM Parti Dersim Belediyesi Eş Başkan Adayı Cevdet Konak ve çok sayıda gazetecinin katıldığı açıklamayı PİRHA Dersim Muhabiri Eyüp Hanoğlu okudu. “ŞEFFAFLIK VE HAKKANİYETİN KOŞULU BİLGİ EDİNME ÖZGÜRLÜĞÜDÜR” Gazeteci Diren Keser’in, haber değeri olan sosyal medya paylaşımları sebebi ile yargılandığını ve iktidarın rahatsız olacağı haberler yapması sebebi ile propaganda suçlamasıyla ceza aldığını belirten Eyüp Hanoğlu, “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun gereği olarak en önemli özgürlüklerden biridir. Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü kabul etmiş devletlerde şeffaflık, kamu hizmetlerinde halka yakınlık, hakkaniyet gibi meselelerin hayata geçirilmesinin esas koşullarından biri, bilgi edinme özgürlüğü olarak karşımıza çıkıyor” dedi. PİRHA’nın, başta Alevi haber ve gündemleri olmak üzere, Alevilerin yaşadığı kentler dahil, toplumsal ve demokratik hak arayışlarını gündemleştiren bir haber ajansı olduğuna dikkat çeken Hanoğlu, “Alevilerin ve tüm diğer kesimlerin, hiçbir dış baskıya maruz kalmadan, tüm diğer inançlar gibi kendi inançlarını yaşama doğrultusunda verdiği hak arayış mücadelesini, gündemlerini gazetecilik mesleğinin etik değerleriyle kamuoyuna taşıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. “DİREN KESER’E VERİLEN CEZA ÖZGÜR BASINA VERİLMİŞTİR” Siyasal, sosyal ve hukuksal alanda büyük bir krizin yaşandığı günümüzde iktidarın, bu krizin çözümüne yardımcı olmak ve nefes alma kanallarını açmak yerine, yargı eliyle, eşitlik, özgürlük, adalet ve barış isteyen, Hakk mücadelesi veren bütün kesimleri susturmaya çalıştığını ifaden eden Hanoğlu, “Bunun en yoğun halini yaşayan kesimlerden bir tanesi de basın emekçileri! Halkın haber alma hakkını savunan, doğru bilgi vermeyi ilke edinen bizler, devletin ve iktidarın hedef tahtasında her daim bulunur vaziyetteyiz. Meslektaşımız ve mesai arkadaşımız Diren Keser’e verilen ceza da esasında özgür basına, doğru habere, muhalefetin sözüne, habercilik kimliğine verilmiş bir cezadır” dedi. “BUNU HİÇBİR KİTAP, HİÇBİR İNANÇ KABUL ETMEZ” PİRHA Dersim Muhabiri Eyüp Hanoğlu açıklamaya şöyle devam etti: “Çarşamba gecesi, ‘bildirim yapılmadan yakalama işlemi yapılmasının dürüst işlem ilkesine aykırı olduğunun’ avukatlar aracılığıyla belirtilmesine rağmen, hiçbir ilke tanınmadan, bildirimsiz yakalama işlemi yapılan Diren Keser yalnız değildir! Cezaevine girecek bir insanı, en azından hazırlık ve ailesinin temel ihtiyaçlarını gidermesi için birkaç gün müsaade tanımadan apar topar alıp cezaevine göndermek, kelimenin tam anlamıyla zulümdür. Bunu hiçbir kitap, hiçbir inanç kabul etmez. “VERİLEN KARARIN UYGULANMA ŞEKLİ ADİL DEĞİL, VİCDANİ DEĞİL” Öte yandan arkadaşımızın, sosyal medya haberciliği sebebi ile cezanın alt sınırının çok üstünde bir hüküm ile karşı karşıya bırakılması ile birlikte düşündüğümüzde; verilen bu karar ve bunun uygulanma şekli adil değildir, vicdani değildir, insani değildir. “YAPILAN MUAMELEYİ KABUL ETMİYORUZ” Bizler, mesleğimizin ilkeleri önde olmakla beraber aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğünü, vicdanı savunanlar olarak bu muameleyi kabul etmiyoruz. Bu artık sadece politik değil insani bir soruna dönüşmüştür. Diren Keser için buradayız. Burada olmaya devam edeceğiz. Düşünce ve ifade özgürlüğü engellenemez! İnsani ve vicdani değerler bu kadar ayak altına alınamaz. Özgür basın susturulamaz!” PİRHA/DERSİM
Okullara imam atanmasına bir tepki de Bursa’dan yükseldi: İzin vermeyeceğiz!

ÇEDES projesine karşı Bursa’daki, eğitim sendikalarından, veli derneklerine, siyasi partilerden, demokratik kitle örgütlerine otuzu aşkın kurumun bir araya geldi. ÇEDES’e Karşı Güç Birliği (ÇEKAG) ismi verilen oluşum, kentteki ÇEDES projelerinin ilk uygulamalarının başladığı merkez ilçesi olan Gürsu’nun İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. “DİNDAR VE KİNDAR BİR NESİL YARATMAYA ÇALIŞIYORLAR” ÇEKAG adına basın açıklamasını Veli-Der Bursa Şube Başkanı Barış Dinga okudu. Dinga, devlet okullarının medreseye dönüştürülmek istendiğini ifade ederek şu açıklamayı yaptı: “Yaklaşık 21 yıldır ülkemizde önceki iktidarlardan daha farklı, kendi dünya görüşüne göre bir ülke yaratmak isteyen, kendi arzularına uygun bir toplum inşa etmeye çalışan bir iktidar var. Bu amaçlarına ulaşmak için pek çok yol-yöntem deniyor, çağdaş, uygar yaşam tarzlarına müdahale etmeye çalışıyor, kadınlara 2. sınıf insan muamelesi yapıyor, tüm toplumsal yaşamı baskı altına alarak biçimlendirmeye çalışıyorlar. Ama kabul edelim ki bu konudaki en büyük hedefleri, en çok baskı ve tahakküm altına aldıkları, çocuklarımız ve gençlerimiz oluyor. Çünkü biliyoruz ki, onların istedikleri insan modeli aslında gösterilmeye çalışıldığı gibi toplumumuzda çok değil ve her kendi sistemini dayatmaya çalışan ceberut iktidarlar gibi kendi makbul vatandaşlarını üretmeye gayret ediyor, biatı temel düstur edinmiş, eleştirmeyen, sorgulamayan, düşünmeyen, dindar ve kindar bir nesil yaratmaya çalışıyorlar. Bu yüzden de eğitimi, bu amaçlarına ulaşmak için en etkili ve işlevsel bir alan olarak görmektedirler. Bilimi temel alması gereken okullarımızı dinselleştiriyor; neredeyse her mahalleye bir imam hatip okulu açıyor. Öyle ki çocuklarımız, imam hatip okulları dışında gidecek okul bulamaz oldu. Diğer okulların müfredatını cihatçı bir içerikle dolduruyor, tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokollerle onları okullarımızın içine soktukları yetmezmiş gibi, yetersiz okul ve yurt sorunundan dolayı çocuklarımızı onların okul ve yurtlarına mahkûm ettiriyor ve onların kucağına doğru itiyor. Bu konuda da en son atılımları; önce İzmir ve Eskişehir’in pilot bölge seçilerek çalışmaların başlanacağı bildirilmesine rağmen, Türkiye’nin çeşitli illerinden çalışmaların başlandığına dair haberlerini aldığımız; uygulanması için kentimizde de son hazırlıkları yapılan ÇEDES isimli proje. Milli Eğitim Bakanlığı Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet arasında yapılan bu işbirliği protokolünün çalışma esaslarına göre, iktidar daha önceden gerici tarikat-cemaatlere bırakıp yaptırdığı işleri, artık tüm ülke çapındaki bir devlet organizasyonuyla doğrudan kendisi yapacak, milyonlarca insandan oluşan, kendine biat etmiş devasa tarikatını yaratmaya çalışacak. Ayrıca öğretmenlerimizin yerini, o nitelikleri bile tartışmalı, imam, vaiz, müezzin gibi din adamları alacak, okullarımız da birer medreseye dönüştürülecek.” “AYDINLIK MÜCADELEMİZE GÜRSU’DAN BAŞLIYORUZ” Siyasi iktidara seslenen Barış Dinga, açıklamanın devamında şu ifadelere yer verdi: “Bizler ne Aladağ’da tarikat yurdunda yanarak hayatını kaybeden kız çocuklarımızı, ne Ensar Vakfında çocuklarımıza yaşattığınız toplu tecavüz iğrençliğini, ne Antalya’da cemaat yurdunda boğazı kesilen Mehmet Sami Tuğrul’u, ne de Elazığ’da intihara sürüklediğiniz tıp öğrencisi Enes Kara’yı unuttuk. Bugün de binlerce çocuk ve gencimize aynı şeylerin yaşatıldığını; ÇEDES ismini verdiğiniz bu karanlık proje ile de evlatlarımıza reva gördüğünüz bu cehennemin başka bir aşamaya geçeceğini biliyoruz. Ayrıca kendi siyasi ve toplumsal amaçlarınız için, rant, yağma, talan ve sömürü üzerine kurduğunuz düzenin devamı ve bekası adına da tüm bunları sorgulamayacak, eleştirmeyecek, itiraz etmeyecek, tevekkül içerisinde boyun eğecek nesillere ihtiyaç duyduğunuzu da biliyoruz. Ve kurmak istediğiniz gerici kuşatmaya kentimizde Gürsu ilçemizden başladığınızı görüyoruz. Emekçi sınıfların yoğun olarak yaşadığı bu kadim ilçemizi karanlık projenizin başlangıç noktası olarak seçtiğiniz anlaşılıyor. Gürsu’da pek çok okuldan seçtiğiniz öğrencileri aldırarak ‘manevi danışman’ dediğiniz eğitimci niteliği taşımayan bir takım insanları da yanlarına vererek, cami gezisi kisvesi altında, çocuklarımızın pırıl pırıl, saf ve tertemiz zihinlerine kendi amaçlarına hizmet etmelerini sağlayacak o karanlık düşünceleri boca etmeye başlamışlar. Bu yüzden ÇEDES isimli bu gerici projeye karşı çocuklarımızın umutlarına güç verip, geleceklerine sahip çıkmak için olduğu kadar, aynı zamanda onların onurlarına ve yaşamlarına sahip çıkmak için kentimizdeki eğitim sendikalarından veli derneklerine, siyasi partilerden demokratik kitle örgütlerine kadar 31 tane kurum birlikte ‘ÇEDES’e Karşı Güç Birliği” adında bir oluşum kuran bizler de aydınlık mücadelemize Gürsu’dan başlıyoruz. Amacımız gerici bir kuşatma yaratarak, okullarımızı medreseye çevirecek olan ÇEDES’in uygulanmasının önüne geçmek, halkımızı bu sinsi proje hakkında bilinçlendirmek, toplumsal muhalefetin en geniş kesimlerini harekete geçirerek ona karşı olan itirazı örgütlemek ve çocuklarımızın özgür yarınlarını, aydınlık geleceklerini kazanmaktır. Cumhuriyet devrimimizin bize miras bıraktığı, aydınlanmacı, ilerici, çağdaş-uygar değerlerin etrafında, laikliği insanlığın en kıymetli birikimlerimden kabul eden, cinsiyet eşitliğini toplumsal yaşamın vazgeçilmezi olarak gören ve ÇEDES’e karşı kentimizde en geniş cepheyi oluşturarak, sokak sokak, mahalle mahalle ,okul okul, birleşik ve onurlu bir mücadele verecek olan bizler, buradan tüm kamuoyuna haykırıyoruz: Bursa’da ÇEDES’e izin vermeyeceğiz.” PİRHA/BURSA
6 Şubat Depremi’nin yıl Dönümü: Suçlular Bulunmuyor

Mereş merkezli depremlerde Hatay’da Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre 89 bin 25 bina kullanılamaz hale gelirken; resmi rakamlara göre; 23 bin 065 kişi yaşamını yitirdi. Yıkılan binalardan biri de “En iyi teknoloji, en iyi malzeme” ve “Yaşlanılacak konut” sözleriyle pazarlanan ve Öz Burak İnşaatın Müteahhidi Hikmet Günsay’ın sahibi olduğu Atilla Eren Apartmanı. 2018 yılında yapımına başlanan ve 2021 yılında anahtar teslimi yapılan apartmanda 400 kişi yaşamını yitirdi. Günsay’ın ve Öz Burak İnşaat Şirketi’nin diğer binaları olan Hikmet Günsay Apartmanı, Akedemi Citiy Sitesi’nin bir bloğu, Elçiler Apartmanı, Buket Apartmanı ve Ayla Uçar Apartmanı da depremde yıkıldı. Hatay Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Ecevit Alkan, davasını üstlendiği Atilla Eren Apartmanı’na dair detayları paylaştı. 7 KAT PLANLANIP 14 KATLI İNŞA EDİLDİ Alkan, yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği ve hala 55 kişinin kayıp olduğu Rönesans Rezidansı’na komşu olan Atilla Eren Apartmanı’nın inşa edildiği Ekinci Mahallesi’nin tamamının zeytinlik tarım arazilerini kapsadığına dikkat çekti. Bölgedeki imar durumunun değiştirildiğini aktaran Alkan, “Atilla Eren Apartmanı’nın yapımı sırasında yapı müteahhidi ekonomik zorluklar içine girdi. Bu süreçte apartmanın yapım süresi sekteye uğradı. Birkaç kişi müdahil olarak bürokratik ve ekonomik işlemlerde yardımcı oldu. Yani Atilla Eren Apartmanı yamalı bir bohça gibi inşa edildi. Bu bina önce 7 katlı olarak tasarlanmış ve planlaması yapılmış ama bittiğinde 14 katlıydı. 14 katlı yapabilmek için belediyelerden izinler alınması gerekiyor. İzinler sırasında bazı usulsüzlükler yapıldığı söyleniyor. Tabi bunların yargı yoluyla araştırılması için gerekli bütün başvuruları ve dilekçeleri verdik. Özellikle zemin etüdü raporuna ulaştığımızda bu alanın özelliği olan bir alan olduğu, tedbir alınarak inşa edilebileceği söylenmesine rağmen tedbirlerin alınmadığını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. ‘DELLİLER USULÜNE UYGUN TOPLANMADI’ 400 kişinin yaşamını yitirmesine rağmen iddianamenin henüz hazırlanmadığını belirten Alkan, deprem bölgesindeki soruşturmaların sağlıklı yürütülmediğine, delillerin usulüne uygun olarak toplanmadığına ve kimi delillerin ise karartıldığını anlattı. Alkan, “Buradaki apartmanlardan karot, demir örnekleri sağlıklı bir şekilde alınmadığını düşünüyorum. Çünkü bu işin hukuk, sosyal ve siyasi boyutları var. Siyasi boyutları deprem bölgesine çok büyük zarar verdi. Sürekli seçim yapan bir ülkeyiz ve seçimler vatandaşı memnun etmek üzere, hızlı bir şekilde aksiyon almayı gerektiriyor. Enkazlar hızlı, hukuksuz bir şekilde kaldırıldı. Bu nedenle buradaki ceza soruşturmalarının adaleti sağlayamayacağını düşünüyoruz. Ancak peşini bırakmayacağız” ifadelerini kullandı. ‘ADAY GÖSTERİLMEMELİ, YARGILANMALILAR’ Kendisinin de depremzede olduğunu vurgulayan Alkan, Hatay’ın yeniden inşasında aklıselim davranılarak sağlıklı bir planlamanın yapılmasını talep etti. İçişleri Bakanlığı’na da seslenen Alkan, kamu görevlilerinin sorgulanması için izinlerin bir an önce verilmesi gerektiğine işaret etti. Alkan, son olarak siyasi partilere seslenerek, burada var olan mevcut belediye başkanlarının yeniden aday gösterilmemesini ve yargılanmalarının yolunun açılmasını talep ettiklerini dile getirdi. MA / Yüsra Batıhan