DAD Kadın Meclisi: Savaş politikalarına karşı alanlarda buluşalım

DAD Kadın Meclisi, 25 Kasım dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Bugün de savaşın, işgalin, milyonlarca insanın topraklarını terk ederek göç yollarına düşmesinin, kadın bedenin savaş ganimeti olarak görülmesinin baş aktörü erkeklerin savaş politikalarına direnen kadınlar olacaktır. Bizler Zarife Anaların, Beselerin, Sakinelerin, Rozaların ve Mirabel Kardeşlerin mirasçılarıyız onlardan aldığımız güçle buradayız” dedi. Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Kadın Meclisi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, savaş politikasına karşı çıkan ve mücadele eden kadınlar olarak her yıl olduğu gibi ülkenin her yerinde 25 Kasım dolayısıyla alanlarda olunacağı kaydedildi. KADIN CİNAYETLERİ HATIRLATILDI 2023 yılının ilk 4 ayında 165 kadının katledildiğini hatırlatan DAD Kadın Meclisi, “Kadın cinayetlerinin katliama dönüştüğü, kadına yönelik erkek şiddetinin sistematik olarak arttığı ve her gün kadın düşmanlığının türlü görünümleriyle yüz yüze geldiğimiz günler yaşıyoruz. Evlerimizde ve işyerlerimizde sistematik olarak erkek-devletin mobbing, taciz ve şiddetine maruz kalıyoruz. Son 20 yılda artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet tesadüf olarak değerlendirilemez. Sadece 2023’ün ilk 4 ayında 165 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadın cinayetleri politiktir!” dedi. “SAVAŞ POLİTİKALARINA KARŞI KADINLAR DİRENECEK” Kadınlar üzerindeki erkek- devlet şiddetine karşı mücadele etmenin yollarının bulunmaya devam edileceğine vurgu yapılan DAD Kadın Meclisi açıklamasında “Bizi güçsüzleştiren tüm silahları üstümüze doğrultan erkek-devlet şiddeti var olmaya devam ettikçe, erkek şiddetiyle baş etmenin yollarıı bulmaya devam edeceğiz. Bugün de savaşın, işgalin, milyonlarca insanın topraklarını terk ederek göç yollarına düşmesinin, kadın bedenin savaş ganimeti olarak görülmesinin baş aktörü erkeklerin savaş politikalarına direnen kadınlar olacaktır. Tekrar tekrar hiç yorulmadan söylüyoruz kadın kazanımlarımız ne gözaltılar ile ne kayyımla ne de savaşla, işgalle elimizden alınabilir. Kadın cinayetlerinde, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz davalarında tahrik ve iyi hal indirimlerine, Türkiye’nin taraf olduğu ve İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen; “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi” sözleşmesinin iptal edilmesine karşı çıkıyoruz!” ifadeleri kullanıldı. “KAZANILMIŞ HAKLARIMIZA KARŞI BURADAYIZ” DAD Kasın Meclisi’nin açıklamasının devamında şunlar belirtildi: “Cinsiyet temelli şiddete karşı sigortamız olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz! Yargı reformu adi altında tecavüzlerin önünün açılmasına, çocuk istismarının  ve kadın cinayetlerinin artmasına zemin hazırlıyorlar. Kadın düşmanı yargı paketiyle nafakaya gasp, cinsel istismara af getirmeye yeltenmeye çalışıyorlar.15 yaş altı evliliği meşrulaştıran istismar affını daha önce engelledik. Nafakaya gasp, istismara affa izin vermeyeceğiz! Kadına yönelik şiddetin önlenmesine dönük hazırlanan 6284 sayılı kanun yürürlükten kaldırılsın isteyenlere, kadınları şiddet gördüklerinde başvuracakları mekanizmaların yoksun bırakmak isteyenlere, şiddeti, tacizi, tecavüzü engellemek yerine kadınların kazanılmış haklarına göz koyup elinden almak isteyenlere karşı buradayız! “ALANLARDA BULUŞALIM” Demokratik Alevi Dernekleri kadınları olarak hayatın her alanında yok sayılan kadınlarla, kız kardeşlerimizle 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde alanlarda buluşuyoruz! Hak ve hakikat uğruna mücadelede pervane olan kadınlar kainatın özüdür. Haktan geldik ve o güzellikte vücut bulduk. Bizler Zarife Anaların, Beselerin, Sakinelerin, Rozaların ve Mirabel Kardeşlerin mirasçılarıyız onlardan aldığımız güçle buradayız.”

Dersim’de 25 Kasım mitingi: Gülistan Doku bulunsun, failler cezalandırılsın!

Dersim Kadın Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Dersim’de yürüyüş yaptı. Ekonomik ve siyasal belirsizlikten Dersim’de yaşayan kadınların da derinden etkilendiğini belirten kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi’nden, nafakadan, haklarımızdan hukuklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. ‘Jin jiyan azadi’ felsefesiyle yürüyoruz” dediler. Kadınlar ayrıca Gülistan Doku’nun akıbetini de sordu. Dersim Kadın Platformu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Dersim’de yürüyüş ve basın açıklaması yaptı. “Yoksulluğa, Eşitsizliğe, Şiddete ve Savaşa Karşı Örgütlü Mücadeleye” başlıklı yürüyüş için Sanat Sokağı’nda buluşan kadınlar buradan slogan ve dövizlerle Seyit Rıza Meydanı’na yürüdüler. Yürüyüş boyunca alanda; “Jin, Jiyan, Azadi” , “Ciniye, Cuye, Azadi” ,”Kadın, Yaşam, Özgürlük” , “Şiddet ve hak ihlallerine karşı ortak mücadeleye” , “İstanbul sözleşmesi yaşatır” , “Kadına şiddet suçtur” , “Gülistan Doku Nerede” , “Mutfak senin olsun, serseri doğdum, serseri ölücem” , “Herkese anadilde sağlık hizmeti hakkı” ,” Nefrete inat yaşasın hayat” ve “Ekmekte istiyoruz, gül de” yazılı dövizler taşındı. Dersim Kadın Platformu’nun açıklamasını Seyit Rıza Meydanı’nda Fatoş Taşkale okudu. “SİYASAL İKTİDARA GERİ ADIMLAR ATIIRACAK KAZANIMLAR ELDE ETTİK” 25 Kasım 1960’ta Dominik’te faşist Trojillo Hükümeti’ne karşı mücadelenin parçası olan Mirabel Kızkardeşler’in şiddetin her türlüsünü yaşayarak katledilmelerini hatırlatarak konuşmasına başlayan Dersim Kadın Platformu üyesi Fatoş Taşkale, “O günden bugüne tüm dünyada her yaştan kadınların yaşamında onca şey değişse de mücadele etme noktasında bir ortaklık kurma ve dayanışma gösterme ısrarı hala devam ediyor. Biz de bugün Dersim’de bu mücadelenin bir parçası olarak ‘Yoksulluğa, eşitsizliğe, şiddete ve savaşa karşı örgütlü mücadeleye’ şiarıyla alanlardayız” dedi. İktidarın, kadınların kazanımlarını hedefe koyan siyasi gericilikte ısrar ettiğini ama kadınların da bu saldırılara karşı durmaktan, mücadele etmekten asla vazgeçmediğine vurgu yapan Taşkale, “Bizler pek çok kez güçlü ve birleşik bir mücadele ortaya koymayı başararak siyasal iktidara geri adım attıracak, saldırıları püskürtecek kazanımlar elde ettik” dedi. “ÇOCUKLARIMIZIN ZİHİNLERİ CİNSİYETÇİ, GERİCİ ODAKLARCA TESLİM ALINMAYA ÇALIŞILIYOR” “Evde, işte, okulda, sokakta, sosyal medyada, erkek şiddetine maruz bırakılıyoruz” diyen Fatoş Taşkale, şunları kaydetti: Erkek şiddetine dair veriler iktidarlar tarafından açıklanmıyor. Şiddet vakalarının üstü örtülmeye çalışılıyor. 2023 yılının ilk 10 ayında 353 kadın katledildi. LGBT+ örgütlerinden gelen raporlar nefret söyleminin de her geçen gün arttığını gösteriyor. Bu yaşananların hiçbirinin münferit olaylar olmadığını biliyoruz. Örneğin eğitimin her kademesinin dinci, gerici bir forma büründürmek isteyen iktidar, ÇEDES gibi uygulamalarla eğitimin bütün kademelerine dini görevli atanıyor. Genç yaşlarda gençlerimizin, çocuklarımızın zihinleri cinsiyetçi, gerici odaklarca teslim alınmaya çalışılıyor. Buna izin vermeyeceğiz.” İktidarın kadınlara yönelik baskı ve şiddetinin her alanda hız kesmeden devam ettiğini, Kürt kadınlarının bu baskı ve şiddetin en büyük mağdurları olduğunun altını çizen Taşkale, “AKP-MHP İktidarı bölgede uyguladığı politikalarla, kadına yönelik şiddeti ve yoksulluğu on kat daha artırmıştır. Çok sayıda Kürt kadın siyasetçi atanan kayyumlar nedeniyle halen cezaevinde iken, cezaevlerinde bulunana hasta tutsaklar için herhangi bir önlem alınmış değil. Kürt kadınları ağırlaşan ve derinleşen yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik ile mücadele etmeye devam ediyor” diye belirtti. “EKONOMİK VE SİYASAL BELİRSİZLİK DERSİM’DEKİ KADINLARI DA DERİNDEN ETKİLİYOR” Dersim’de yaşayan kadınların sorunlarına değinen ve Gülistan Doku’yu hatırlatan Dersim Kadın Platformu üyesi Fatoş Taşkale, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ülkenin içine girdiği ekonomik ve siyasal belirsizlik, Dersim’de yaşayan kadınları da derinden etkiliyor. Kadınlar her yerde olduğu gibi güvencesiz, kayıt dışı, düşük ücretle sendikasız, sigortasız çalıştırılıyor. Yine Üniversite öğrencileri başta olmak üzere, şehirde yaşayan kadınlara yönelik şiddet, taciz, istismar sistematik olarak belli güçler tarafında sürdürülüyor. Bu durum kadın platformumuz tarafından çokça teşhir edilmesine rağmen hiçbir önlem almayan yetkililer bu duruma sesiz kalarak bu suça ortak olmaktadırlar. 5 Ocak 2020 kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku bu kirli politikanın bir sonucu olduğunu çokça ifade ettik. Bugüne kadar Gülistan Doku’nun bulunmasına dair verilen sözler yerine getirilmedi. Gülistan Doku bulunana kadar bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğiz.” “BU TOPRAKLARDA KADINLARIN MÜCADELESİYLE YOL ALIYORUZ” Daha sonra söz alan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Dersim Milletvekili Ayten Kordu da, “Yaşamını yitiren her kadını saygıyla anıyorum. Bizler örgütlü mücadele derken önemli bir şeye işaret ediyoruz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz diyoruz, çünkü biz AKP-MHP rejiminin 21 yıldır faşizmi kurumsallaştırdığı, kadınlarının haklarını gasp ettiği anlayışına kadının özgürlük mücadelesiyle baş edeceğiz. Bu örgütlü mücadelemizle cevap vereceğiz” dedi. “Örgütlü mücadelemizle özgür kadınlar olarak toplumu inşa edeceğiz. Özgürleşmeden eşitliği sağlayamayız” diyen Kordu, şunları söyledi: “Özgürleşmenin öncüsü biz kadınlar olacağız. Dersim’in kadim bir direniş tarihi var. Bizim yolumuzu aydınlatanları biliyoruz, o direniş tarihidir ki, Zarifelerden, Sakinelerden, Aysel Doğanlardan, Arin Mirkanlardan geldik biz. Biz bu topraklarda kadınların bu mücadelesiyle yol alıyoruz. Güçlü tutan bu mücadeledir. Bugün katledilen kadınların çoğu alınmayan tedbirler yüzünden öldürüldü. Mahkemelerde haksız tahrik indirimleriyle erkekler serbest bırakılmıştır. Cezaevinde olan tüm kadınlara selam olsun. Yaşasın örgütlü mücadelemiz, her yerdeyiz. İstanbul Sözleşmesi’nden, nafakadan, haklarımızdan hukuklarımızdan vazgeçmeyeceğiz. ‘Jin jiyan azadi’ felsefesiyle yürüyoruz.” Konuşmaların ardından sanatçı Songül Bulur kadınlar üzerine yaptığı şarkısını seslendirdi. Son olarak Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Kadın Meclisi Erbane Grubu’yla şarkılar söylendi, halaylar çekildi. PİRHA/DERSİM

Dortmund’ta ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam’ paneli: Dilimiz kayboluyor

 Mezopotamya İnançlar Platformu Dortmund’ta ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam’ başlıklı panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak katılan FEDA Genel Başkanı Demir Çelik Kırmancki dilinin kaybolan dillerden olduğuna dikkat çekerek “Devletimiz olmadığı, siyasal statüye kavuşamadığımız için biz de oto-asimilasyonla yaklaştığımız için dilimiz kayboluyor”dedi.   Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) Genel Başkanı Demir Çelik’in de katılımı ile Almanya’nın Dortmund kentinde ‘Asimilasyona karşı birlikte yaşam paneli yapıldı’. Panele Mezopotamya Dinler ve İnançlar Platformu ev sahipliği yaptı. Çelik konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Kapitalist modernite ile demokratik modernitenin iç içe yaşadığı Mezopotamya‘nın aşağı ve yukarı kısmındaki mücadele tarih boyunca kesintiye uğramadan bugünlere gelmiştir. Kapitalist modernite, demokratik moderniteyi ortadan kaldırmaktadır. Niçin biz ortak yaşam diyoruz. Bizim de parçası olduğumuz doğa ekoloji ya da ekosistem çokluğun çeşitliliğin fonksiyonuyla vardır, bizim de parçası olduğumuz ekolojik sistemin renkliliğini biz insanlarda taşıyoruz.” YOK OLAN 10 DİL ARASINDA KIRMANCKİ DE VAR Anadili olan Kırmancki’nin kaybolma tehlikesi altında olan dillerden biri olduğunu belirten Çelik, “Yeryüzünde 8 milyar insan var. Bu 8 milyar insanın üç renginden bahsediliyor. Siyah beyaz ve sarı ırk. Ama bugüne kadar 12.000’in üzerinde dilin konuşulduğu bugün itibari ile devletin, sistemin ortadan kaldırdıklarını bir yana bırakırsak 7500 dilin hala konuşulmakta olduğunu bu dillerden önümüzdeki 40-50 yıl içerisinde ortadan kaldırılacağı söylenen 10 dilin arasında bizim ana dilimiz Kırmancki’nin sayıldığı günlerde yaşıyoruz. Kırmancki dili Türkler’in bize yakıştırdığı şekliyle ‘Zaza’ olarak ifade edilen dil, Mezopotamya kültürünün köklü Neolitik tarım devriminden bu yana analarımız tarafından aktarılmıştır. Ama devletimiz olmadığı, siyasal statüye kavuşmadığımız için biz de oto-asimilasyonla yaklaştığımız için dilimiz kayboluyor” dedi. DEVLET YÜZLERCE KEZ ALEVİ KATLİAMINA SOYUNDU Demir Çelik, inancın devlet tarafından itibarsızlaştırıldığına dikkat çekerek, “Ocaklarımız vardı, aşiretler konfederasyonuna bağlı pirlerimiz gelirlerdi yılda en az bir kez cem tutarlardı. Cem’de kadın erkek eşit olurdu. O eşitliği devlet itibarsızlaştırarak mum söndü sıfatını çıkararak Sünni kardeşlerimizi katliamın aracısı durumuna düşürdüler. Halbuki orada bir hakikat yaşanıyordu. Toplumun etik ahlaki kurallarına göre bir arada nasıl yaşanacağını, duygusunu, düşüncesini, kimliğini, ruhunu katıyordu. Biz tarih boyunca polisi, jandarmayı, karakolu bilmezdik. Savcıya, hakime gitmezdik. Sorunumuzu kendi etik kurallarımıza göre çözerdik. Devlet bu hakikati ortadan kaldırmak için yüzlerce kez Alevi katliamına soyundu. Alevilik aslında 1800’lü yıllarda İttihat Terakki zihniyetini Türkçü ideologların bize yakıştırdığı bir sıfattır. Biz Reya Haq’çıyız yani Hak yolu, hakikat yolu. Mümkün olduğunca, zorunlu olmadıkça Alevilik terimini, kavramını kullanmak yerine Kurmanci konuşan canlarımız Riya Haq, biz Kırmançki konuşanlar da Rêya Heq deme ısrarında bulunalım.” PİRHA

‘100. yılda kimi dışlıyorsanız hepimiz oyuz!’

PİRHA – İHD Irkçılık ve Ayrımcılık Karşıtı Komisyon ile Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu, Cumhuriyetin 100. yılı sebebiyle yaptığı açıklamada “Yüzleşme” vurgusu yapılarak, “Eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, demokrasinin her düzeyde hakim olduğu bir cumhuriyet inşa edilecekse bu 100 yılla yüzleşmek ve 100 yıl boyunca dışlananların sesi olmayı sürdürmek bir zorunluluktur. Herkesi bu yüzleşme mücadelesini güçlendirmeye davet ediyoruz” denildi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Irkçılık ve Ayrımcılık Karşıtı Komisyon ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu, cumhuriyetin 100. yılı vesilesiyle açıklama yaptı. Çok sayıda gazeteci, yazar, akademisyen, sanatçı ve insan hakları savunucusunun destek verdiği açıklamada “100. Yılda kimi dışlıyorsanız hepimiz oyuz!” denilerek şu ifadelere yer verildi: “Cumhuriyetin 100. yılı hakkında açıklama yapanlar, ister iktidar ve devlet erkanından isterse ana muhalefetten olsunlar, esas olarak gerçekleri gizlemeye çalışıyorlar. 100 yıllık tarihin içinde ezilen, ötekileştirilen, dışlanan, imha edilen, imha edildiği gerçeği gizlenen, sürülen, idam edilen, yok sayılan, sömürülen, hakları, inançları, özgürlükleri, yaşamları, dilleri devlet şiddetiyle gasp edilen, soykırıma uğratılan milyonları hatırlatmayı kaçınılamaz bir sorumluluk olarak görüyoruz. Sadece hatırlatmanın yeterli olmadığını biliyoruz. 100 yıl, yüzleşme ve hesaplaşma dinamiğiyle eleştirilmezse, dün bugünün kabusu olmaya devam eder. Düşmanlaştırılacak kesimlerin adları değişir ama hedef gösterme, düşmanlaştırma ve linç kültüründe hiçbir gerileme yaşanmaz. Dünün Ermenilerinin, Yahudilerinin, Rumlarının yerini Kürtler, Suriyeli göçmenler alır. İşçiler sistematik olarak sömürülmeye devam eder. Türkiye kapitalizminin tarihi kandan ve ateşten harflerle yazılmaya devam eder. Bu yüzden milliyetçiler, tarihi hamaset yüklü yalanlarla çarpıtır ve resmileştirirken bizler, resmi tarihin dışladıkları, hatta düşmanlaştırdıkları toplumsal kesimler hakkındaki gerçekleri açıklayacağız. Onlar 1915’i gizleyecek, biz gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Onlar 1938 Dersim’ini gizleyecekler, biz anlatmaya devam edeceğiz. Onlar mübadeleyi çarpıtacaklar, biz gerçekleri ortaya sereceğiz. Onlar 6-7 Eylül pogromunu görmezden gelecekler, biz her yönüyle açıklamaya devam edeceğiz. Onlar darbeleri gizlemeye devam edecekler, biz cumhuriyet tarihinin darbeler tarihi olduğunu anlatmayı sürdüreceğiz. Onlar siyasilerin, devrimci gençlerin idamını yok sayacaklar, biz göstereceğiz. Onlar 2 Temmuz Sivas’ını, Gazi katliamını sıradanlaştıracaklar, biz pogromların ve linç kültürünün sıradanlaştırılamayacağını savunmaya devam edeceğiz. Her gün kadın cinayetlerinin işlenmesi, cumhuriyet tarihinin aynı zamanda bir işçi katliamı tarihi olması, LGBTİ+’lara yönelik düşmanlık ve linç politikaları, Kürtlerin anadilinin yok sayılması, göçmenlere yönelik aralıksız şiddetin rahat rahat örgütlenebilmesi tesadüf değil. Bu toplumun her bireyi, her toplumsal grubu ayrı bir cumhuriyeti deneyimliyor kuşaklar boyunca. Egemenlerin, milliyetçilerin yaşadığı cumhuriyet, dışlananlar açısından bütünüyle farklı bir cumhuriyettir. Tarihsel bir sorun olan Kürt Sorunu’nu tüm ağırlığıyla yaşayanlar açısından farklı bir cumhuriyet tarihidir tanık olduğumuz. Eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, demokrasinin her düzeyde hakim olduğu bir cumhuriyet inşa edilecekse bu 100 yılla yüzleşmek ve 100 yıl boyunca dışlananların sesi olmayı sürdürmek bir zorunluluktur. Herkesi bu yüzleşme mücadelesini güçlendirmeye davet ediyoruz.”

‘Hayal kırıklığına uğradık; demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş!’

PSAKD Genel Merkezi, Cumhuriyetin ilan edilişinin 100. yıl dönümü sebebiyle yaptığı açıklamada “Ayrımcılığa uğradık, inkar edildik ve hatta defalarca soykırıma uzanan katliamlar yaşadık. Hayal kırıklığına uğradık. Demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş” ifadelerini kullandı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Merkezi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı sebebiyle yazılı açıklama paylaştı. 100 yıl önce ülke yönetiminin, saraydan alınıp halka verildiğine vurgu yapılan açıklamada “Bugün, 600 yıldan fazla hüküm sürmüş olan ve babadan oğula geçen tek adam iktidarına dayalı Osmanlı Devleti’nin resmen sona erdiğildiği tarihin 100. yılı” denildi. “HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIK” Cumhuriyetin yüzüncü yılını kutlayan PSAKD yönetimi, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Aleviler olarak Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde çok acılar çektik. Saray iktidarlarının sürekli zulmüne ve soykırımlarına maruz kaldık. Ancak, Anadolu halklarına uygulanan sömürüye ve bu halklara yönelik uygulanan zulme karşı hiçbir dönemde sessiz kalmadık ve direndik. Zulme ve sömürüye karşı direndik, teslim olmadık ancak, devamlı olarak kırıldık, katliamlara uğradık. İnkar edildik, yok sayıldık, asimile edildik, sürgünlere yollandık. Yol ulularımız katledildi. Pirlerimiz idam edildi. Bütün bunlardan dolayı biz hep rızalığa dayalı bir yaşamı ve düzeni savunduk. Dolayısıyla Cumhuriyet fikrine en başta ‘evet’ dedik. Cumhuriyet ilan edildiğinde heyecan duyduk, mutlu olduk. Bugün hala ‘ille de Cumhuriyet ve inadına Cumhuriyet’ diyoruz. Ancak, sadece Cumhuriyet demenin yetmediğini yaşayarak gördük. Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra üzerinde yaşadığımız ülkenin her karış toprağında yaşayan herkesin Cumhuriyeti olmasını beklerken ne yazık ki olmadı. Yine ve yeniden tekçiliğe dayalı bir sistemi esas aldı. Egemen ve hakim anlayışların dışında kalan herkes baskıya ve şiddete maruz kalmaya devam etti. Bu dönemde yine biz Aleviler, bizim gibi horlanan dışlanan diğer halklar gibi ayrımcılığa uğradık, inkar edildik ve hatta defalarca soykırıma uzanan katliamlar yaşadık. Hayal kırıklığına uğradık. Demek ki tek başına Cumhuriyet demek yetmiyormuş. Hilafet kaldırıldı, Şeyhülislamlık kaldırıldı ama bugünkü gerici ve şeriatçı ve hatta ırkçı kuşatmanın karargahı haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bu dönemde palazlandırılan cemaatler ve tarikatlar aracılığıyla laiklik, daha yaşam bulamadan, ayağa kalkamadan ayaklar altına alındı. Bu gerici ideolojiler demokrasi fikrine en başından beri sıcak bakmadı. Geldiğimiz aşamada yönetim yine saraya ve tek adama teslim edildi. ‘Laiklik, demokrasi, adalet, eşitlik’ gibi kavramlar katledildi. “CUMHURİYET ADETA TEKÇİ BİR ANLAYIŞ TARAFINDAN ESİR ALINDI” Cumhuriyet, temel ilkelerinden ve olmaz ise olmazlarından koparıldı. Cumhuriyet adeta yetim ve öksüz bırakılarak gerici ve tekçi bir anlayış tarafından esir alındı. Cumhuriyeti ikinci yüzyılında demokrasi ile laiklik ile eşit yurttaşlığa ve adalete dayalı bir rejim ile buluşturmak temel görevimizdir. Biz Aleviler olarak laik ve demokratik cumhuriyeti inşa etme mücadelesinin ön saflarında olmaya devam edeceğiz. Yaşamın her alanına sirayet etmiş olan gerici ve şeriatçı kuşatmaya karşı aklı ve bilimi savunacağız. Halkları kutuplaştıran, düşmanlaştıran politikalara ve yürütülen kirli savaşlara karşı kardeşliği ve barışı savunmaya devam edeceğiz. Biz Aleviler, inkar ve imha politikalarına karşı eşitliği, özgürlüğü ve eşit yurttaşlık anlayışını savunmaya devam edeceğiz. Tek adam rejimine karşı demokrasi, şeriata karşı laiklik, erkek egemen kültüre karşı kadından yana pozitif ayrımcılık demeye devam edeceğiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, tarihimizle yüzleşip, birinci yüzyılında başaramadığımız ne var ise başaracağız. Kimsenin dilinden, kültüründen, inancından, milliyetinden, renginden, cinsiyetinden dolayı horlanmadığı, yok sayılmadığı, öldürülmediği, çocuklarımızın sokaklarda özgürce koşabildiği, ülke gelirlerinin adil ve eşit bir şekilde paylaşıldığı, doğanın talan edilmediği, ülke kaynaklarının halka ait olduğu bir cumhuriyeti bütün halkımız ile birlikte temelden inşa edip yeniden kuracağız. Laik ve demokratik cumhuriyet fikrine sıkı sıkıya bağlı kalarak, eşit ve adil bir düzenin kurulması için sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz. Yaşasın laiklik, yaşasın demokrasi, yaşasın adalet, yaşasın bilim, kültür ve sanat, yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın laik ve demokratik cumhuriyet!” PİRHA/ANKARA

Dersim’de zihinsel engelli çocuğu tacize 10 ay hapis cezası verildi

Dersim’de yüzde 50 engelli çocuğu ‘istismar’ suçlamasıyla yargılanan Zeynel Yıldız’a, taciz suçundan 10 ay hapis cezası verildi. Dersim’in Hozat ilçesinde 17 yaşındaki zihinsel engelli çocuğu istismar suçuyla yargılanan Zeynel Yıldız’ın karar duruşması Tunceli Adliyesi 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada iki tarafın avukatları hazır bulunurken tutuksuz yargılanan sanık Zeynel Yıldız, yer almadı. “CEZALANDIRILMASINI TALEP EDİYORUZ” Sanığın istismardan ceza alması gerektiğini belirten çocuğun avukatı, “Müvekkilimin beyanları bütün aşamalarda istikrarlı ve herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. Aksine sanığın savunmaya yönelik her aşamada farklı beyanları mevcut. Bu tür dosyalarda görgü tanığı aramak, hayatın olağan akışına aykırıdır. Elazığ Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi tarafından verilen görüşme raporu da istismarı doğrular niteliktedir. Dolayısıyla biz, sanığın farklı zamanlarda birden çok kez cinsel taciz ve cinsel istismar suçlarında hüküm veren eylemlerde bulunduğunu ve bu yönlü de cezalandırılmasını talep ediyoruz.” dedi. Mahkeme, Zeynel Yıldız’a, taciz suçundan 10 ay hapis cezası verdi. Ceza, hükmün açıklanmasının geri bırakılması maddesi ile ertelendi. NE OLMUŞTU Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Çığırlı köyünde yaşayan ve 5 yıl önce alınmış ‘yüzde 50 zihinsel engelli’ raporu bulunan S.E., iddiaya göre mayıs ayında okula gitmek için bindiği minibüste Zeynel Yıldız’ın istismarına uğradı. Zeynel Yıldız’ın cinsel istismarları devam edince S.E., yaşananları ses kaydına alarak yakınlarına dinletti. S.E.’nin bir yakınının da ses kaydı ile savcılığa şikayette bulunması üzerine S.E.’nin Çocuk İzleme Merkezi’nde ifadesi alındı. İfade üzerine gözaltına alınan Zeynel Yıldız, suçlamaları reddederek ses kaydındaki ifadelerin kendisine ait olmadığını ileri sürdü. Zeynel Yıldız 2019 yılında sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Yıldız’ın 3,5 ay sonra serbest bırakılması ise kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı. PİRHA

‘Alevi pirleri Cemevi Başkanlığı’na giderse, cemlerde ne yapılacağını başkaları tarif eder’

Alevi pirlerinin Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na gitmeleri halinde cemlerde ne yapılacağını artık başkalarının tarif edeceğini belirten Ağuçan Ocağı pirlerinden İnanç Dolu, “Köyleri dolaşıp maaşlı dede bulma çalışmaları ÇEDES projesinden bağımsız değildir. Bir Alevi piri maaşlı olarak çalıştığı ve rıza lokmasından uzaklaştığı zaman devletin memuru olacaktır, o yüzden artık pir olamaz” dedi.   Türkiye’de Alevi inancının ve ibadethanesinin hala devlet tarafından tanınmadığı bir süreç yaşanıyor. Alevi toplumunun; zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması ve nefret suçlarının önüne geçilmesi için gerekli hukuki tedbirlerin alınması, Alevilere karşı yapılmış olan kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması gibi temel talepleri var. Ancak bu talepler hükümet tarafından yerine getirilmiyor, mahkeme kararları bile tanınmıyor. Alevi toplumunun ve örgütlerinin taleplerini görmezden gelen AKP hükümeti, 9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Başkanlığın görev alanındaki çalışmalarını değerlendirmek ve önerilerini bildirmek üzere başkan ve 11 üyeden oluşuyor. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanı, aynı zamanda danışma kuruluna da başkanlık ediyor. Danışma kurulu üyeleri, hükümetin seçtiği kişilerden oluşuyor ve Cumhurbaşkanı tarafından 3 yıllığına seçiliyor. Neredeyse tüm Alevi örgütleri, Alevi Diyaneti olarak adlandırdıkları Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı‘na ve üstelik de Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulmasına büyük tepki gösterdiler. İki yıldır yüzlerce cemevini dolaşarak liste tutan, Aleviliği bir inanç olarak görmeyen ve kültürel bir öğeye indirgeyen AKP hükümeti, şimdi ise bir ekip oluşturup Alevi köylerini, cemevlerini ve dernekleri dolaşarak maaşlı dedeler, elemanlar arıyor. Aleviler ise, AKP iktidarının Alevileri, Alevi inancını kontrol altına almayı ve Alevileri bölmeyi hızlandıran bu çalışmalarına tepkileri yükseltiyor. Ağuçan Ocağı pirlerinden İnanç Dolu, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın maaşlı dedeler bulma arayışını ve Alevileri bölme girişimlerini değerlendirdi   “PİRLERİMİZ, RIZASIZ LOKMA YEMEMEK İÇİN EKMEKLERİNİ KUŞAKLARINA BAĞLAYIP TALİPLERİNE GİDERDİ” Cemevlerinin bir müdürlüğe bağlı olmasının Alevi inancının bağımsız olmasının karşısındaki en büyük engel olduğunu ifade eden İnanç Dolu, “Özellikle cemevinde hizmet yürütecek pirlerin, rayberlerin, ocakzadelerin bu döngüye dâhil olmaları pirlerin bağımsızlığını zedeleyecek bir durumdur” dedi. Köyleri dolaşıp maaşlı dede bulma çalışmalarının ÇEDES projesinden bağımsız olmadığını söyleyen Dolu, “Alevi pirleri bir yola gittikleri zaman ya da ibadet için talip köylerini dolaştıkları zaman kendi kuşaklarına ekmek bağlayıp giderlerdi. Sebebi ise rızasız lokma yememek, kötü birine muhtaç kalmamak ve yanlış bir karar vermemek açısından ekmeğini beraber götürürlerdi. Alevi pirlerinin ve ocakzadelerinin bu konuda bağımsız kalmaları Alevi inancının yaşaması açısından çok önemlidir. Çünkü Alevi pirleri bağımsız oldukları müddetçe kendi taliplerinin cemu civatlarında, daru didarlarında bağımsız karar verebilecekler. Ama bu tür projelerin içerisinde yer almak Aleviliğin asimile olmasındaki en büyük etkenlerden birisidir” diye konuştu. “OCAKZADELERİN VE ALEVİ KURUMLARININ BİRLİKTE HAREKET ETMESİ LAZIM” Diyanete bağlı imamların camilerde verdikleri cuma hutbelerinin Diyanet tarafından düzenlendiğini vurgulayan Dolu, şöyle devam etti: “Alevi pirleri eğer cemevi başkanlığına giderlerse cemlerde ne yapılacağını başkaları tarif eder. Aslında bizim inancımızı tarif etmeye kimsenin gücü yetmez. Bir Alevi piri maaşlı olarak çalıştığı zaman ve rıza lokmasından uzaklaştığı zaman devletin memuru olacaktır. O yüzden artık pir olamaz. Bütün ocakzadelerin ve Alevi kurumlarının birlikte hareket etmesi lazım. Biz kimsenin Alevisi olmak istemiyoruz. Alevi inancının temelinde ocaklar, pirler, rayberler, mürşitler vardır. 7 yaşında gözlerini kaybetmiş Âşık Veysel bu dünyaya sayısız eser bırakmışsa, okuma yazması olmayan pirlerimiz inancımızı bugüne kadar sazlarıyla ve sözleriyle getirmiştir. Cemevi başkanlığına atanan kişi ve ÇEDES projesi birbirinden bağımsız projeler değil. Bu projeler bizim inancımız için büyük bir tehlike, çünkü biz inancımızı kaybetmek istemiyoruz.” PİRHA- Cihan BERK/DERSİM

ÖHD’nin Amed raporu: 7 ayda 667 kişiye kötü muamele

ÖHD’nin Amed’te yaşanan hak ihlalleri raporunda, 7 ay içerisinde 667 kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, 24 dosyadan 9’unun “takipsizlik” ile sonuçlandığı belirtildi. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi, kentte yaşanan hak ihlallerine dair 7 aylık raporunu dernek binasında açıkladı. Dernek üyesi avukatların yanı sıra Eğitim Sen ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) yöneticileri de açıklamaya katıldı. ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Rıza Polat, Türkiye’nin taraf olduğu yasalara uymadığına işaret etti. 24 İŞKENCE DOSYASI Raporu okuyan ÖHD Amed Şubesi yöneticisi Zeynep Karayılan, derneğin işkence ve kötü muameleye dair 24 dosyayı takip ettiğini, söz konusu dosyalardan 14’ünün soruşturma sürecinin devam ettiğini ve 9’una dair “kovuşturmaya yer olmadığı” yönünde karar verildiğini aktardı. Karayılan, “Bu süreçte sadece 1 başvuru dosyamıza ilişkin basit yaralama suçu isnadıyla ceza davası açılmış olup yargılama süreci devam etmektedir. Yine son 7 ay içerisinde Amed’de gerçekleşen 8 işkence ve kötü muamele vakasına ilişkin derneğimizce tespit ve incelemelerde bulunulmuş olup gerekli hukuksal başvurular yapılmıştır” diye belirtti. CEZAEVLERİNİN DURUMU Karayılan, “kovuşturmaya yer olmadığı” yönünden verilen kararları “güvenlikçi anlayışın ve cezasızlık politikasının bir sonucu” olarak değerlendirdi. Karayılan, “Anayasa başta olmak üzere hiçbir kural ve normla kendine sınırlandırmak istemeyen siyasal iktidar, uluslararası mekanizmaları, onların yaptığı eleştiri ve uyarıları dikkate almamakta. İşkenceyi önlemeye yönelik iyileştirmeleri yapmamaktadır” diye konuştu. İşkence ve kötü muamele uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı mekanların başında cezaevlerinin geldiğine dikkati çeken Karayılan,  “Mahpuslar, çıplak arama, fiziki müdahale, ayakta sayım dayatmaları, darp, hakaret, ağırlaştırılmış tecrit, uzun süreli tekli odalarda ve hücrelerde tek başlarına tutulma uygulamaları, sosyal faaliyetlerden yararlandırmama ve buna benzer pek çok uygulamalara tabi tutuluyor. Hem fiziksel hem de ruhsal bütünlüklerine zarar veren işkence uygulamalarına maruz bırakılmaktadırlar” dedi. EYLEM VE ETKİNLİKLER Resmi olmayan gözaltı yerlerinde işkence ve kötü muamele uygulamalarının arttığını söyleyen Karayılan, “Keza uzunca bir süredir kentimizde barışçıl gösteri, yürüyüş ve ifade özgürlüğü hakkını kullanmak isteyen vatandaşlar idari otoritelerin keyfi ve hukuk dışı kararları ile engellenmeye çalışılmaktadır. Haklarını kullanmaya çalışan yurttaşlar bu sırada kolluk kuvvetlerinin müdahalesi ile kötü muameleye, ardından yapılan gözaltı işlemleri neticesinde gözaltı mekânlarında işkenceye maruz bırakılmaktadırlar. Bu durum karşısında hakkında suç duyurusunda bulunulmuş failler hakkında biran önce etkin soruşturma yürütülmesi gerekmektedir” diye konuştu. ETKİN SORUŞTURMA TALEBİ  Soruşturma süreçlerinin etkin yürütülmesini isteyen Karayılan, şöyle devam etti: “Başta Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olmak üzere, yetkili ve sorumlu bütün kamu otoritelerinin etkin soruşturmaların yapılabilmesi için sorumluluk alarak gerekli girişimlerde bulunmaya, cezasızlık politikalarını terk etmeye çağırıyoruz.” Raporda yer alan tespitler şöyle:  “* 21 Mart 2023 tarihinde kentte yapılan Newroz etkinliğinde kayıt dışı gözaltına alınanlar dışında 57’i çocuk olmak üzere 350’ye yakın kişi işkence ve kötü muameleyle gözaltına alındı, bunun yanında gözaltına alınan yüzlerce kişi kelepçeli bir şekilde saatlerce araçta bekletildi. * 28 Mart 2023 tarihinde Bismil İlçesinde adliye koridorlarında yüzde 72 engelli bir vatandaş önce bir savcının odasının önünde akabinde adliyenin tuvaletinde kolluğun işkence ve kötü muamelesine maruz bırakılmıştır. Adliyede bulunan üyelerimizce kuruma başvuru yapılmıştır. * 25 Nisan 2023 tarihinde Diyarbakır merkezli başlatılan operasyon kapsamında yaklaşık 200 kişi işkenceyle gözaltına alınmış; gözaltına alınanlar, kentin farklı karakol merkezlerine götürülerek 24 saat avukat görüş yasağı getirilerek kendilerinden haber alınamamıştır. Daha sonra yapılan tespitlerde gözaltına alınan vatandaşlar nezarethanenin kapasitesini aşacak şekilde çok sayıda insanla havasız ortamlarda tutulmuştur. Akabinde adliyeye çıkartılan vatandaşlar saatlerce adliye koridorlarında plastik kelepçeli bir şekilde bekletilmişlerdir. Yine aynı şekilde ifade işlemi için savcılığa çıkartılan vatandaşlar gayriinsani koşullarda çoğu zaman 1 saati geçecek şekilde ayakta bekletilerek, ifadesi alınmıştır. * Lice’nin Türeli köyünde çobanlık yapan 4 vatandaş şüpheli olduğu iddia edilerek sabah saatlerinde haksız ve hukuka aykırı olarak kolluğun işkence ve kötü muamelesine maruz bırakıldığı, ters kelepçeli bir şekilde yüzüstü yere yatırıldığı akabinde köylülerin araya girmesiyle serbest bırakıldıkları, bu durumun olayın faili olan kolluk kuvvetlerinden birinin 12 Temmuz 2023 tarihinde Tiktok isimli sosyal medya hesabından ‘İNTİKAM’ başlığıyla paylaştığı videodan öğrenilmiştir. Olayın mağdurlarından H.Y. Kuruma başvuruda bulunmuştur. * 17 Temmuz 2023 Tarihinde Rıhan Parkında kolluk 3 vatandaşa gözaltı işlemi yaparken orantısız bir şekilde müdahalede bulunmuş, vatandaşların gözlerini hedef alarak sprey biber gazı sıkmış akabinde polis aracına alarak bir süre orada da işkence ve kötü muamele uygulamıştır. Olayın mağdurlarından M.S. Kuruma başvuruda bulunmuştur. * 26 Ağustos 2023 Tarihinde Silvan’da koçerlik yapan 4 vatandaş işkence ve kötü muameleyle gözaltına alınmış akabinde yaşam alanları olan çadırları kolluk kuvvetleri tarafından yakılmıştır. 24 saat avukat görüş yasağı getirilerek avukatla görüşebilmeleri engellenmiştir. Basına yansıtılan görüntülere göre iki yurttaşın çıplak bir şekilde ters kelepçeli bir şekilde yerde uzattırıldıkları görülecektir. * 9 Ekim 2023 tarihinde Koşuyolu Parkında düzenlenmek istenen basın açıklamasına katılım yapan 105 yurttaş işkence ve kötü muameleyle gözaltına alınmış, yurttaşlar saatlerce kelepçeli bir şekilde gözaltı aracında bekletilmiş, gözaltında bulundukları süre boyunca 12 saati aşan sürede kendilerine su ve yemek verilmemiştir.”

Gazze’deki hastane katliamına dünyadan tepkiler yükseldi

İsrail’in Gazze’de bulunan hastaneye yönelik bombardımanında en az 500 kişinin yaşamını yitirdiği katliama dünyadan tepki yağdı İsrail’in Gazze’de bulunan El-Ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik bombardımanında, en az 500 kişi yaşamını yitirdi. İsrail’in gerçekleştirdiği katliama, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) başta olmak üzere dünyadan tepki yağdı. BM: Saldırılar sonlandırılmalı Saldırıyı şiddetle kınayan Birleşmiş Milletler (BM), siviller ve sağlık tesislerine yönelik saldırıların sonlandırılması çağrısı yaptı. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), “UNFPA, yüzlerce insanın ölümüne neden olan Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik saldırıyı şiddetle kınıyor” açıklaması yaptı.  WHO: Sağlık hizmetleri korunmalı WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, sanal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “İlk haberler yüzlerce ölü ve yaralı olduğuna işaret ediyor. Sivillerin ve sağlık hizmetlerinin derhal korunması için çağrıda bulunuyoruz” mesajı paylaştı. Ghebreyesus, İsrail tarafından yapılan hastanelerin tahliye talebinin geri alınması talebinde bulundu. UNICEF: Acil Ateşkes UNICEF, acil ateşkes çağrısında bulunarak, “UNICEF, yüzlerce sivilin ölümüne yol açan Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırıyı şiddetle kınıyor” ifadelerine yer verdi. Çocuklar, siviller ve onların kullandığı altyapıların korunması gerektiği belirtilen mesajda, “Acilen ateşkes ve insani yardım erişimine ihtiyacımız var” çağrısı yapıldı. Kanada: Kabul edilemez Kanada Başbakanı Justin Trudeau, saldırının korkunç ve kabul edilemez olduğunu belirtti. Mısır: İnsani hukukun ciddi bir ihlalidir Mısır hükümeti de İsrail’i “toplu cezalandırma politikalarına” derhal son vermeye çağırdı. Mısır Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Mısır Arap Cumhuriyeti, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki el-Ehli Baptist Hastanesini bombalayarak yüzlerce masumun hayatını kaybetmesine neden olan saldırıyı en güçlü ifadelerle kınadı. Sivil tesislerin kasıtlı olarak bombalanmasının uluslararası ve insani hukukun ciddi bir ihlalidir” diye belirtildi. İran: Vahşi bir savaş suçu İran Dışişleri Bakanlığı, katliamı “vahşi bir savaş suçu” ve “soykırım” olarak nitelendirdi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, İsrail’in uluslararası hukukun ilke ve kurallarına en ufak bir bağlılığının olmadığını bir kez daha dünyaya ilan ettiğini ifade etti. İran’ın saldırıyı en güçlü şekilde kınadığını aktaran Kenani, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası toplumdan, Gazze’de işlenen savaş suçunun boyutlarının hızla araştırılması ve olayın sorumlusu İsrailli yetkililerin yargılanması konusunda, sorumluluğunu yerine getirmesini beklediklerini dile getirdi. Katar: Vahşice bir katliam Hastane saldırısını kınayan Katar, saldırıyı “vahşice bir katliam ve uluslararası hukukun ihlali” olarak nitelendirdi. Ürdün: Uluslararası koruma sağlanmasını istiyoruz Ürdün hükümeti, “Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi saldırısını şiddetle kınıyor, Filistin halkı için uluslararası koruma sağlanmasını ve savaşın derhal sona ermesini istiyoruz” açıklaması yaptı. Arap Birliği: Batı bu trajediyi derhal durdurmalı Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebul Gayt, saldırıya dair yaptığı açıklamada, “Hangi akıl hastası, savunmasız insanların olduğu bir hastaneyi kasten bombalar? Arap kurumlarının savaş suçlarını belgelediğini ve suçluların yaptıkları yanına kar kalmayacak. Batı bu trajediyi derhal durdurmalı” şeklinde konuştu. Rusya: Açık savaş suçu Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev de, saldırıyı kınayarak, “Gazze Şeridi’nde bir hastaneye yapılan korkunç saldırı açıkça savaş suçudur” ifadelerinde bulundu. YENİ YAŞAM

Frankfurt Kitap Fuarı Filistinli yazarın ödül törenini iptal etti

 Frankfurt Kitap Fuarı Filistinli yazar Adania Shibli’nin ödül törenini iptal etti. Organizatörler, romanı onurlandırmaktan geri adım atmalarına gerekçe olarak İsrail-Hamas savaşını gösterdi. 18 Ekim’de Frankfurt’ta kapılarını açacak fuarın organizatörleri, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırılarının ardından bir kınama yayımlayarak İsrail ile tam bir dayanışma içinde olduklarını bildirdi. Fuarın programı da Yahudi seslere öncelik verecek şekilde yeniden düzenlenirken Litprom, Filistinli yazar Adania Shibli’ne ödülünün Hamas tarafından başlatılan savaş nedeniyle kitap fuarında düzenlenen bir törenle verilmeyeceğini duyurdu. Dernek, “Daha ileri bir tarihte etkinlik için uygun bir format ve ortam” arayacağı güvencesini verirken, “Adania Shibli’ye ödül verilmesi hiçbir zaman sorgulanmamıştır” açıklamasını yaptı. TEPKİLER BÜYÜYOR Bu karar, edebiyat ve yayıncılık dünyasından 600 kişinin açık bir protesto mektubu yayımlamasına neden oldu. Tanzanyalı edebiyatçı Abdulrezak Gurnah, Polonyalı yazar Olga Tokarczuk, Kongolu yazar Emmanuel Dongala ve Kanadalı yazar Naomi Klein gibi isimlerin imzasıyla yayımlanan mektupta, fuarın organizatörlerinin alanı bir Filistinlinin sesine kapattığı belirtildi. Uluslararası Bağımsız Yayıncılar Birliği (International Alliance of Independent Publishers) de karara tepki göstererek yazılı açıklama yaptı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Filistin topraklarında on yıllardır süren İsrail işgali ve yerleşimci sömürgeciliği, İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik son saldırılarıyla yeni bir boyuta ulaştı. Bu yazı kaleme alınırken, 724’ü çocuk olmak üzere 2,200’den fazla Filistinli hayatını kaybetti ve 1 milyondan fazla Gazzelinin kuzeyi terk etmesi emredildi. Bu ciddi insani krizin ortasında, kitaplar ve edebiyat da dahil olmak üzere tüm ifade araçlarıyla mazlumlara ses vermek çok önemlidir. İronik bir şekilde, dünyanın en büyük yıllık kitap fuarı olan Frankfurt Kitap Fuarı bunun tam tersini yapmıştır. Küçük Bir Ayrıntı adlı romanıyla 2023 Literaturpreis Ödülü’nü alacak olan Filistinli yazar Adania Shibli’nin ödül töreni, ‘kitap fuarında Yahudi ve İsrailli sesleri özellikle görünür kılmak’ ve ‘İsrail’in yanında tam bir dayanışma içinde durmak’ amacıyla fuar tarafından tek taraflı olarak iptal edilmiştir. Bu tek taraflılık kabul edilemez, zira Frankfurt Kitap Fuarı şiddet içermeyen diyalog ve tartışmaların yapılabileceği özgür ve tarafsız bir forum olmalıdır. Uluslararası Bağımsız Yayıncılar Birliği’nden yayıncılar olarak, Frankfurt Kitap Fuarı’nın Adania Shibli’nin ödül törenini iptal etme kararını kınıyor ve Filistinli seslere fuarda diğer seslerle aynı görünürlük ve saygının gösterilmesini talep ediyoruz” PİRHA

HEDEP, DBP ve Amed Barosu Gazze’deki hastane saldırısını kınadı

DBP ve Amed Barosu, Gazze’de hastanenin vurulmasını yaptığı açıklama ile kınadı. Saldırıyı kınayan HEDEP de ‘İsrail devleti tüm dünyanın gözü önünde insanlık suçu işliyor… Ortadoğu’da ve tüm dünyada savaşa topyekun karşı çıkılmalıdır’ dedi Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İsrail’in Gazze’deki El-ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik gerçekleştirdiği saldırıda en az 500 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıya ilişkin açıklama yaptı. Saldırının kınandığı DBP açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Ortadoğu’da barışın sesinin yükseltilmesinin önemi maalesef sivillerin katledilmesinden sonra görünür olmaktadır. Bugün Filistin ve Rojava konusunda bütün dünya riyakar bir tutum içine girmektedir. Özellikle Türkiye’deki yandaş basının ikiyüzlülüğü hakikati bilen herkesi hayrete düşürmektedir. Daha 10 gün önce Rojava’da su tesislerinin, elektrik kaynaklarının, hastanelerin bombalanmasını, sivil katliamları görmeyenlerin timsah gözyaşları ile Filistin’deki katliama yaklaşması insanlık için utanç sebebidir. Türkiye’deki ikiyüzlülük sadece basınla sınırlı kalmamakta, iktidar ve onun izini sürenler tarafından da devam ettirilmektedir. Bugün Filistin halkını en çok anlayan Kürt halkıdır. Ve acısını da paylaşan halkımızdır. Gazze’de İsrail tarafından hastaneye yapılan ve 500’den fazla insanın katledildiği saldırıyı kınıyoruz.” Amed Barosu’ndan kınama Yine Gazze’deki hastane katliamına ilişkin Amed Barosu da açıklama yaptı. Baro tarafından yapılan açıklamada, “İsrail devletini, sivil insanlara yönelik gerçekleştirdiği katliamlardan dolayı şiddetle kınıyoruz. Uluslararası toplumu, bu vahşete karşı derhal harekete geçmeye çağırıyoruz” denildi. HEDEP’ten kınama Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP), İsrail’in Gazze’de bir hastaneye yönelik saldırısına tepki gösterdi. Partinin sanal medya hesabından yapılan açıklamada, “İsrail’in Gazze’de sivillerin sığındığı, yaralıların tedavi gördüğü hastaneye yönelik saldırılarını lanetliyoruz. Bu yaşananların tamamı insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Bütün dünya halklarını Ortadoğu’da barışın sesini yükseltmeye çağırıyoruz” denildi. ‘İnsanlık suçu’ HEDEP Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan da da sanal medya hesaplarından tepki gösterdi. Hatimoğulları, “İsrail devleti Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombalayarak yüzlerce insanı katletti! İsrail devleti tüm dünyanın gözü önünde insanlık suçu işliyor… Ortadoğu’da ve tüm dünyada savaşa topyekun karşı çıkılmalıdır” sözleriyle tepki gösterdi. Bakırhan da “İsrail pervasızca insanlık suçu işliyor. Bunu yaparken de bütün dünyanın gözü önünde saldırıları gerçekleştiriyor ve bu durum destekleniyor. Bir an önce bu saldırıların durdurulup ateşkesin sağlanması gerekiyor” ifadelerini kullandı. YENİ YAŞAM

İHD AMED: Rojava ve Filistin’e saldırılar; Ayrım yapmadan ses çıkarılmalı

İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, Filistin’deki saldırılarda olduğu gibi Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılara da karşı çıkılması ve barış talebinin yükseltmesi gerektiğini belirtti. Hak savunuculuğunda ayrım yapmaksızın ses çıkartılması gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Şu an Türkiye’nin Rojava bölgesine yönelik yaptığı askeri operasyonlar hem dünya hem de Türkiye’deki barış talebinde bulunanlar açısından turnusol kâğıdı görevi görüyor. Evet, biz dünyanın hiçbir yerinde savaşların olmaması gerektiğini düşünüyoruz ama burada bir ayrım ortaya koymamak gerekiyor. İsrail’in, Filistinli yurttaşlara yönelik gerçekleştirdiğini nasıl kınıyorsak, yine Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik gerçekleştirdiği eylemleri nasıl kınıyorsak, aynı şekilde Rojava’da yaşanan can kayıplarını, sivil yurttaşlara yönelik eylemleri de aynı şekilde tepki göstermemiz ve barış talebini yükseltmemiz gerekiyor. Muhalefetin de, bu konuda talepleri olan insanların da, herhangi bir kaygı gütmeden Suriye’ye, Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen eylemlere ses çıkarması gerekir” dedi. Rojava’da sivillere yönelik saldırılara karşı tepki gösterilmesinin “Bu insan hakları mottosudur” diyen Yılmaz, şunları söyledi: “Burada Filistin’i savunmak çok kolay, herkes burada Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu söylüyor. Ama birebir aynı konumda olan Rojava’da yaşayan halklar açısından bir tepki ortaya koymak aslında insan hakları savunucusu, barış yanlısı olup, olmadığınızı ortaya koyuyor. Burada kişisel kaygılardan, maruz kalabileceğimiz tehditlerden bağımsız bir şekilde bildiğinizi, gördüğünüzü ve gerçek olanı eleştirmek gerekir. Bu konuda devletin yapıcı politikalara dönmesi gerektiğini belirtmek gerekir. Gerçekten hak savunuculuğu ve demokratlığın göstergesi bunlardır.” BM’nin suskunluğuna karşı barış isteyenlerin ses yükseltmesi gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, İHD ve insan hakları savunucuları olarak çatışma yerine diyalog ve müzakere yöntemlerinin gündeme gelmesi çağrısında bulunduklarını söyledi. Yılmaz, “Türkiye içerisindeki çatışmaların ve can kayıplarının sınır ötesi operasyonların sona ermesi ve tekrardan barış ikliminin konuşulabilmesi için neler yapılabileceğini sürekli bir şekilde kamuoyuyla paylaşıyoruz. Biz her koşulda OHAL’de de, aktivistlerimiz gözaltına alınıp tutuklandığı zamanda da bu sözleri söylemekten geri durmadık, bundan sonra da barışın sağlanması için, sivil ölümlerin, sivil alanların çatışma bölgesi olmaktan çıkması için, gerçek anlamda bir barışın tesis edilebilmesi için elimizden gelen tüm çalışmaları yapacağız. Bunu yaparken de herkesin cesur olması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz” diye konuştu. MA / Eylem Akdağ

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?