Deprem bölgesinden 166 bin 238 öğrenci nakil oldu

Maraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerden etkilenen 11 ilde eğitim verilemezken, öğrenciler başak illere nakil ediliyor. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Depremden etkilenen illerimizden 166 bin 238 öğrencimizin istedikleri illere nakil işlemini gerçekleştirdik. Evlatlarımızın eğitim süreçlerinde her zaman yanlarında olmaya devam edeceğiz” dedi.

Malatya’da 5.6 büyüklüğünde deprem

Malatya Yeşilyurt’ta 5.6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. AFAD’dan yapılan açıklamada saat 12.04’te meydana gelen depremin yerin 6.96 kilometre derinliğinde oluştuğu duyuruldu. Kandilli Rasathanesi’nden yapılan açıklamada depremin büyüklüğü 5.5, derinliği de 5 kilometre olarak duyuruldu. Avrupa-Akdeniz Sismoloji Merkezi ise ilk olarak 5.5 olarak duyurduğu büyüklüğü daha sonra 5.7 olarak revize etti.

Haluk Levent ‘çadır skandalı’ tartışmalarına FOX TV’de yanıt verdi: Kızılay AHBAP’a gıda da satmış!

FOX TV’de, Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı ‘Kızılay AHBAP’a çadır sattı’ tartışmalarına ilişkin konuşan sanatçı ve dernek başkanı Haluk Levent, “15 bin 250 adet çadır aldık. 2 bin 50’si Kızılay’dan alındı. 13 bin 200 tanesi de başka firmalardan alındı. Kızılay’da 2 bin 50 tane çadır vardı. 20 bin olsa, satın alacağım. Sistemi kimse bilmiyor. AFAD da çadırları parayla, faturalı alıyor Kızılay’dan” dedi. Levent, ayrıca Kızılay’ın AHBAP’a gıda da sattığını söyledi. Cumhuriyet yazarı Murat Ağırel, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından bölgedeki “yetersizliğiyle” gündem olan Kızılay’ın, depremin üçüncü gününde AHBAP Derneği’ne 46 milyon lira karşılığında çadır sattığını ortaya çıkarmıştı. Ağırel’e açıklamalarda bulunan Kızılay yetkilileri, ‘afetzedelerin barınma ihtiyacının bir an önce çözülmesi‘ için bu alışverişin yapıldığını, ‘çadır üretiminin devamını sağlamak amacıyla da ham madde bedelinin kabul edildiğini‘ bildirmişti. AHBAP DA KABUL ETMİŞTİ AHBAP sosyal medya hesabından, söz konusu bilgileri doğrulayan bir açıklama yapmıştı. Açıklamada, “Arkadaşlarımız, Kızılay’ın iştirakinde olan Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş ile görüşme gerçekleştirdiler. Ellerinde 2050 adet olduğunu öğrendiğimiz çadırların sözleşmesini hemen yaptık ve ertesi sabah 2050 tane çadırı deprem bölgesine gönderdik” ifadelerine yer verilmişti. YAYINA ÇIKACAĞINI DUYURMUŞTU Levent, bu sabah saat 09.45’te FOX TV’ye konuk olacağını duyurmuştu. Sosyal medya hesabı Twitter’dan açıklama yapan Levent, “Daha önceden planlamış olan bir programa katılıyorum yarın sabah. Fox TV de İlker Karagöz ile. 15 günde ne yaptık ne ettik açıklayacağım. Sorularınız olursa yarın sabah ben yayına başladığımda bu twitin altına yazabilirsiniz. Saat 09,45 te” ifadelerini kullanmıştı. “ÇADIRLARIN 2 BİN 50’Sİ KIZILAY’DAN ALINDI” Son olarak konuk olduğu ‘İlker Karagöz ile Çalar Saat’ programında Cumhuriyet’in ortaya çıkardığı çadır skandalına ilişkin konuşan Levent, “15 bin 250 adet çadır aldık. 2 bin 50’si Kızılay’dan alındı. 13 bin 200 tanesi de başka firmalardan alındı. 28 tanesinin faturasını yayınlayacaktık zaten” dedi. “Arkadaşlar Kızılay’ın internet sitelerinden çadır sattığını görmüşler. Sitelerde var” diyen Levent, “Ankara Eczacılar Odası da almış, biz niye almayalım? Hemen öğrendik ihracat yapılmak üzere hazırlanan 2 bin 50 çadır var. Kızılay’ın iştiraklerinin çadır sattığı piyasada biliniyor. Deprem zamanı veya değil, biliniyor” ifadelerini kullandı. “BUYURUN AFAD YETKİLİLERİ YALANLASIN” Levent şöyle konuştu: * Ben o an hiçbir şey düşünemiyorum. İnsanlar ölüyor orada, dışarıda tir tir titriyorlar. Benim orada insanlara çadır getirmem lazım. Kızılay’da 2 bin 50 tane çadır vardı. 20 bin olsa satın alacağım. Ben o anda ‘Kızılay oldu, toplum bize bir şey’ diye düşünemem. İnsanlar ölüyor, eksi 10 derece. * Sistemi kimse bilmiyor. AFAD da çadırları parayla, faturalı alıyor Kızılay’dan. Buyurun AFAD yetkilileri yalanlasın. Eğer o yurt dışına ihraç edilecek çadırlar satılacaksa, AFAD da parayla alıyor. Orada bir muhasebe var. KIZILAY AHBAP’A GIDA DA SATMIŞ AHBAP olarak Kızılay’dan gıda da satın aldıklarını söyleyen Levent, “Kızılay’dan barbunya, konserve aldık. Muhatap ben miyim? Bir dakika bile önemli. Kızılay yönetimi karar alır, parayı iade eder. Onu ben bilemem” dedi. BAHÇELİ’NİN AHBAP’I HEDEF GÖSTERMESİ Levent, MHP lideri Bahçeli ve partililer tarafından hedef gösterilmesine ilişkin ise şu ifadeleri kullandı: “MHP içerisinde Devlet Bahçeli’nin önüne bir anda bir cümle geldi. MHP’nin bütün örgütleriyle görüştüm, kimsenin sorunu yok benimle. Benim siyasi partilerle alakalı bir durumum yok. Bunun hesaplaşmasını sonraya bıraktım çünkü şu anda bunları konuşacak durum yok. Çünkü biz depremde canlarla uğraşıyoruz. Siyasi politik tartışmalara girmek istemiyorum. AK Parti içinden bir yerin il başkanı bir tweet attı, sonra sildi. Burada bir algı var bu hesaplar kendilerine alan açmak istiyorlar ve sürekli yalan söylüyorlar. Ahbap’ın devlet kurumlarıyla bir sorunu, sıkıntısı yok. Bundan birkaç gün önce sorunlar yaşamaya başladık bakanlarımızla görüştük sağ olsunlar çözdüler. Devletin kademeleriyle alışıyoruz.  Benim muhalefetle de devletin kademeleriyle de eşit şekilde dayanışmam var. Ahbap politik bir kimlik değil bir yardım derneği.” “DEVLETLE BİZ NASIL YARIŞTIRILABİLİRİZ?” AHBAP’ın sürekli olarak AFAD ile karşı karşıya getirilmesini doğru bulmadığını söyleyen Levent, “Ahbap bir arama kurtarma ekibi değil, arama kurtarma ekibine destek veriyor. Biz 4 yıldır AFAD’la işbirliği halindeyiz. Çok güzel bir şekilde organize olduk. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla irtibata geçtik. Biz her depremde bize düşen görevleri alırız. STK’lar AFAD’la işbirliği protokolü yaparlar. Devlet bir AFAD, bizler STK’yız. Devletle biz nasıl yarıştırılabiliriz? Biz ancak el ele insanların yardımına koşabiliriz” dedi. Levent şöyle konuştu: * Devlet yok Haluk Levent var’ diye yazdılar. Hayır. Kesinlikle böyle bir şey yok. Depremde can kurtaran biz değiliz. Arama kurtarmalarda o canları kurtaran biz değiliz. Biz devletin karşısında hiçbir şey değiliz. Devlet oraya yerleşti, bizler onlarla beraber koordinasyona girdik. * Mütevazı davranmamak gerekiyor, Ahbap bu süreçte koordineyi çok güzel idare eden, gelen yardımları çok güzel dağıtan bir dernek. Ahbap’ın devlet kurumlarıyla bir sıkıntısı yok. Zaten devletin kademeleriyle çalışıyoruz. * Bizim bir konteynerin fiyatı 60-65 bin lira artı KDV civarı. Biz üç kurum tarafından denetleniyoruz. Devletin denetimi var, TÜRMOB var, yabancı kuruluşlar var. Öte yandan depremin ilk anına ilişkin konuşan Levent, “Depremin ilk günü, depremin olduğu saatin 3 dk sonrası uyandırıldım. OHavaalanlarını aradım uçak yok, Sabah yola çıktım. Zor şartlarda akşama doğru Hatay’da oldum. Gittiğimde çok acılı manzarayla karşılaştım. Ses ve çığlık. Her yer çığlık sesleri. Sadece enkazdakilerin çığlığı değil, dışarıdakilerin enkazdakilere ulaşamadıkları için çığlıkları da var. Çok acı bir tabloydu” dedi. LEVENT’TEN YAYIN SONRASI PAYLAŞIM: ‘AÇIKLAMAYA ZAMAN KALMADI…’ Canlı yayının sona ermesinin ardından Haluk Levent, kişisel Twitter hesabından yeni bir paylaşım yaptı. “Canlı yayın bitti. Açıklamaya zaman kalmadı” diyen Levent, mesajında şu ifadeleri kullandı: “Kızılay kurumunun alt iştiraki olan Kızılay Lojistik A.Ş den 30 bin adet 4 kişilik bir ailenin 3 öğünlük yemeğini karşılayan ve 1 yıl bozulmayan gıda satın aldık. Canlı yayın sonuna denk geldi. Bilginize.”

HDP’li Zeynel Örnek: Ovacık’ta depremin sonuçlarını azaltıcı çalışmalar başlattık

Uzmanlar tarafından Malatya-Ovacık fay hattında da deprem olabileceği anlatılıyor. Ovacık’ın birinci derece deprem kuşağında olduğunu belirten HDP Ovacık İlçe Yöneticisi Zeynel Örnek, “Depremlerin ardından herkesin ders çıkarması gerekiyor. Depremden sonra yaşanan travma ve trajedileri en aza indirmek için biz halk olarak Ovacık’ta depremin sonuçlarını azaltıcı çalışmalar başlattık” dedi. Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli iki büyük depremin ardından on binlerce yurttaş yaşamını yitirirken, yüz binlercesi yaralandı, evsiz kaldı. Uzmanlar tarafından Malatya-Ovacık fay hattında da deprem olabileceği sürekli anlatılıyor. Ovacık’ta da, yurttaşlar ve belediye, olabilecek bir depreme karşı kendi önlemlerini şimdiden almak için çalışmalara başladı. HDP Ovacık İlçe Yöneticisi Zeynel Örnek, yaşanan depremi ve Ovacık’ta yaşanacak bir depreme karşı neler yaptıklarını PİRHA‘ya anlattı. “DEPREMLERDE MİLYONLARCA İNSAN KAYBETTİK” Son iki yüzyılda meydana gelen binlerce depremde milyonlarca insan kaybettiklerini söyleyen Zeynel Örnek, “Deprem önleyemeyeceğimiz bir gerçek ama asıl felaket depreme müdahalede yaşanan sıkıntılar. Depremi önlemek için bilime uygun imar planları, ilk üç günde yapılacak kurtarma çalışmaları ve yaşananlardan ders çıkarılarak ne yapılacağı yönünde çalışmaların örgütlenmesi gerekiyor. Otoriter rejimlerde insan kayıpları çok daha fazla olur bunun esas nedeni devletler bir yönetimi bir insan ömrüyle eş tutarak otoriter rejimlerini sürdürmek için her şeyi göze alıyorlar. Tarihe ve topluma sorumlulukları yok, çünkü ellerini taşın altına koymuyorlar, otoriter rejimler ne politik zeminde hesap verebiliyorlar ne de hukuksal zeminde bunun bedelini ödüyorlar. Böyle olunca da insan çok değersiz bir nesne oluyor” dedi. “OVACIK BİRİNCİ DERECE DEPREM KUŞAĞINDA” Ovacık’ta birinci derece deprem kuşağında olduklarını ifade eden Zeynel Örnek, şöyle devam etti: “Yaşanan depremlerin ardından herkesin ders çıkarması gerekiyor. Depremden sonra yaşanan travma ve trajedileri en aza indirmek için biz halk olarak Ovacık’ta depremi önleyici değil de sonuçlarını azaltıcı çalışmalar başlattık. İki toplantı gerçekleştirdik, 20 kişilik acil kurtarma ekibinin kurulması ve mahalle komisyonlarının kurulması kararlaştırıldı. Risk analizi, demografik durum, imar durumu, binaların yapı standartları ile ilgili çalışmalar yapılacak ve deprem sonrasında müdahale için gerekli ekipman temini yapılacak. Doğru kararı aldık ama bu her şey değil bunu uygulamaya geçirecek kararlığa da sahip olmak gerekiyor. Muhtemelen her ilçede böyle bir çalışma var o yüzden yatay olarak ilçelerle ve il merkeziyle organik bir bağ kurarak depremin kolektif bir travma olduğunu o yüzden bu travmadan kurtulmak için ortak çalışmanın gerekliliğini de bilince çıkartacağız.” PİRHA/DERSİM

Dersim’in hafızası Mirali Çetin Hakk’a yürüdü

Dersim’in yaşayan hafızası Mirali Çetin Hakk’a yürüdü. Büyük Millet Meclisi 1. Dönem Dersim Milletvekillerinden Gangozade Hasan Hayri Bey ve Gangozade Ramis Tan’ın yeğeni olan 1935 doğumlu Mirali Çetin, Dersim’in yaşayan önemli bir hafızasıydı. Dersim Pertek’e bağlı Avşeker (Akdemir) köyünde yaşayan Gangozade Mirali Çetin Hakk’a yürüdü. Büyük Millet Meclisi 1. Dönem Dersim Milletvekillerinden Gangozade Hasan Hayri Bey ve Gangozade Ramis Tan’ın yeğeni olan 1935 doğumlu Mirali Çetin, Dersim’in yaşayan önemli bir hafızasıydı. Çetin’in Hakk’a yürümesi büyük üzüntü yarattı. PİRHA

Dersim’de deprem açıklaması: Yaşadığımız cehennemin nedeni rant hırsıdır

Dersim Emek ve Demokrasi Platformu, depremden sonra yaşananlara ilişkin basın açıklaması yaptı. Platform adına açıklamayı okuyan Nurşat Yeşil, “Her biri mezarlığa dönen enkazlar da on binlerce insanımız, gerekli iş makineleri, arama kurtarma ekipleri ve yardımlar ulaşmadığı için can vermiştir. Yüz binlerce insanımız yaralıdır. Şu ana dek tek bir yetkili dahi istifa etmemiştir. Sistemin kendisi kriz içerisindedir” dedi.  Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli iki büyük depremin ardından on binlerce yurttaş yaşamını yitirirken, yüz binlercesi yaralandı, evsiz kaldı. Dersim Emek ve Demokrasi Platformu, depremden sonra yaşananlara ilişkin Belediye Konferans Salonu’nda basın açıklaması yaptı. Platform adına açıklamayı Yeşil Sol Parti Dersim İl Örgütü Eş Sözcüsü Nurşat Yeşil okudu. “İKTİDAR DEPREMİN SİYASİ SORUMLUSUDUR” 16 gündür büyük bir insanlık dramı ile karşı karşıya olunduğunu belirten Nurşat Yeşil, “Büyük bir felaket yaşıyoruz. Acımız ve yasımız devam ediyor ama buna karşın, dayanışmayı büyüterek bugünleri aşmaya, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Her biri mezarlığa dönen enkazlar da on binlerce insanımız, gerekli iş makineleri, arama kurtarma ekipleri ve yardımlar ulaşmadığı için can vermiştir. Yüz binlerce insanımız yaralıdır. Şu ana dek tek bir yetkili dahi istifa etmemiştir. Kriz yönetmeyi bir kenara bırakın sistemin kendisi kriz içerisindedir. Yaşadığımız cehennemin nedeni sözü edildiği gibi bir “kader planı” değil, doymak bilmeyen kar ve rant hırsıdır. Bilim insanlarının uyarılarını dikkate almak yerine, müteahhitlere sınırsız kaynak ve imkân sağlayan beton zihniyetli iktidar bu depremin siyasi sorumlusudur” diye belirtti. “DEPREM KATLİAMININ HESABINI BİRLİKTE SORACAĞIZ” Ülkenin ve dünyanın dört bir yanından gelen yardımların tüm zorluklara ve engellemelere rağmen ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldığını ifade eden Yeşil, “Toplum büyük bir dayanışma örneği göstererek ortaklaşmanın ne olduğunu iktidarlara gösterdi, binlerce gönüllü depremde yaraları sarmak için seferber oldu. Evsiz kalan yüzlerce aileye konaklama imkânı sağlandı. Ancak deprem sonrası yaşanan insani krizi yönetemeyen, tehdit, hakaret ve küfür ederek halka kin ve öfkelerini kusan iktidar temsilcilerine tanık olduk ve bunları asla unutmayacağımızı belirtmek isteriz. Hatay, Adıyaman, Maraş başta olmak üzere yıkılan kentlerin yeniden inşası bir kez daha kar ve rant politikalarına terk edilemez. Yaralarımızı birlikte saracağız, deprem katliamının hesabını birlikte soracağız” dedi. “DERSİM, BİRİNCİ DERECE DEPREM BÖLGESİNDE YER ALIYOR” Depremin yaşandığı ilk günden itibaren Dersim Emek ve Demokrasi Platformu ve Dersim Belediyesi olarak bir araya gelip deprem kriz koordinasyonunu oluşturduklarını söyleyen Yeşil, şöyle devam etti: “Deprem kriz koordinasyon merkezi, önceliğine arama kurtarmayı koyarak çalışmalarına başlamıştır. Bu kapsamda gönüllüler ve Dersim Belediyesi ekipleri deprem bölgelerinde arama kurtarma faaliyetlerine hızlıca dâhil oldu. Dersim Belediyesi hizmet binasında gönüllülerin katılımıyla Malatya, Adıyaman, Pazarcık, Elbistan ve Nurhak’a dayanışma tırları gönderilmiştir. Depremden etkilenen ve ilimize yerleşen depremzedelerin temel ihtiyaçları karşılanmaya devam ediyor.” Nurşat Yeşil, Dersim’in birinci derecede deprem bölgesinde yer aldığını belirterek, “Kuzey-doğusunda Bingöl Yedisu fay hattı, doğusunda Bingöl Karlıova fay hattı, batısında Ovacık fay hattı bulunmaktadır. Bu fay hatlarının minimum 7.2 deprem üretme potansiyeli olduğu bilinmektedir. Bu bilimsel veriler ışığında bizler Dersim’in olası bir depremsellik karşısında hazırlıklı olma ve önlem çalışmaları içerisinde bulunmaktayız. Daha somut ele alacak olursak Dersim’in başta devlet hastanesi olmak üzere mevcut yapı stoğu içerisinde riskli yapıların en ivedi şekilde tespit edilip bu yapılarımızı en hızlı şekilde depreme hazırlama, mevzuatsal iyileştirmeler yaparak yeni gövdelenecek binalarımızın oluşacak depremleri göğüsleme noktasında oluşturmuş olduğumuz komisyonlarca çalışmalarımızı yürütmekteyiz.” PİRHA/DERSİM

Gazeteci Gökhan Biçici’yi darp eden polis hakkında yakalama kararı

Gezi direnişi sırasında İMC TV adına haber takibi yapan Gazeteci Gökhan Biçici’yi darp eden 5 polis hakkında “Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırların aşılması”, “hakaret”, “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçlamasıyla açılan davanın dördüncü duruşması İstanbul 48’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya Biçici katılmazken, avukatı Metin İriz ise hazır bulundu. Duruşmada, daha önce hakkında yakalama kararı çıkartılan polis Yılmaz Uyan’ın yakalandığı ve ifadesinin alındığı paylaşıldı. Biçici’ye işkence yapan polis Uyan’ın, Biçici’nin polise mukavemet ettiğini iddia etti. Duruşmada söz alan Av. İriz, müvekkiline işkence uygulandığını ve bu nedenle mahkemeden dosya hakkında görevsizlik kararı verilmesini ve dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermesini talep etti. İddia makamının eksik hususların giderilmesine dair talebinin ardından ara kararını oluşturan mahkeme, henüz ifadesi alınmayan sanık polis Alper Erbay hakkında yakalama kararı çıkararak duruşmayı 23 Mayıs’a erteledi. Pirha

YSK’dan emsal karar: Elazığ’daki muhtarlık seçimi ‘deprem nedeniyle’ ertelenmeyecek

YSK, Elazığ’da 5 Mart tarihinde yapılması planlanan muhtarlık seçiminin deprem nedeniyle ertelenip/ertelenemeyeceğine yönelik soruya, ‘Belirlenen tarihte seçimin yapılması gerektiği’ şeklinde yanıt verdi. Maraş merkezli iki büyük depremin ardından seçimlerin deprem nedeniyle ertelenmesi tartışmaları sürerken, 5 Mart tarihinde yapılması planlanan Elazığ’daki muhtarlık seçimlerine dair Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) emsal sayılabilecek bir karar geldi. Depremden etkilenen kentlerden olan Elazığ Güneykent Mahallesi Muhtarlık seçimlerinin deprem nedeniyle ertelenip ertelenmeyeceğini görüşen YSK, “Belirlenen tarihte seçimin yapılması gerektiği” yönünde karar verdi. İYİ Parti’nin YSK temsilcisi Mustafa Tolga Öztürk, konuya dair yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “YSK, 23.02.2023 tarihli toplantısında Elazığ 2. İlçe Seçim Kurulu’nun Güneykent (Elazığ) Mahallesi Muhtarlık seçiminin deprem nedeniyle ertelenip/ertelenemeyeceğine yönelik sorusuna ‘Belirlenen tarihte seçimin yapılması gerektiği’ şeklinde karar verdi.” SEÇİMİN ERTELENMESİ TARTIŞMALARI Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından seçimlerin ertelenebileceği tartışması kamuoyunun gündemine gelmişti. AKP’nin kurucularından eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, seçimlerin “ivedilikle” ertelenmesi talebinde bulunarak, “Devlet bürokrasisinin vatandaşlarımızın yaralarına merhem olmasına odaklanması için seçimlerin ivedilikle ertelenmesi lazım. Bu bir tercih değil zarurettir” demişti. Muhalefet ise Arınç’ın açıklamasına tepki göstererek, seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini vurgulamıştı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerin erteleneceğine ilişkin tartışmaya yönelik, şunları söylemişti: “Bu ülke sana 20 yıl verdi. Darbe gördü sayende. Covid’de 5 maskeye muhtaç ettin. Ormanlarımız yandı, uçak bulamadın. Ekonomiyi çökerttin. Depremde yıkıldık. Hep beceriksizdin. Sana verecek 1 yıl değil, 1 günümüz bile yok. Bir beceriksizliğe daha katlanamayız. Seçimden korkma. Ya da kork, seçim zamanında yapılacak!” Artı Gerçek/Haber Merkezi

Tutuklu gazetecilerin duruşma tarihi belli oldu: 16 Mayıs

Tutuklu gazeteciler hakkında üç buçuk ay sonra hazırlanan iddianamenin ardından duruşma tarihi belli oldu. Mahkeme, ilk duruşma için 16 Mayıs tarihini belirledi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında 29 Ekim’de tutuklanan gazetecilerin duruşma tarihi belli oldu. Mezopotamya Ajansı Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, muhabirleri Berivan Altan, Ceylan Şahinli, Deniz Nazlım, Emrullah Acar, Hakan Yalçın, Selman Güzelyüz, JINNEWS muhabirleri Habibe Eren ve Öznur Değer ile tutuksuz yargılanan MA muhabiri Zemo Ağgöz ve bir süre MA Ankara bürosunda stajyer olarak çalışan Mehmet Günhan hakkında açılan davanın il duruşması 16 Mayıs’ta görülecek. Gazeteciler hakkında tutukluluktan 3 buçuk ay sonra 17 Şubat’ta hazırlanan iddianamede, tüzel kişiliği bulunan Mezopotamya Ajansı da sanık olarak yer aldı. İddianamenin büyük bir bölümünü Mezopotamya Ajansı’nda yayınlanan 149 haber oluşturdu. Ayrıca iddianamede gazeteciler hakkında beyanı olmayan açık ve gizli tanıkların ifadeleri yer aldı. TAHLİYE TALEBİ REDDEDİLDİ Delillerden yoksun ve gazetecilerin “örgüt üyesi” olduğu iddia edilen iddianameyi kabul eden Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, aynı gün gazetecilerin avukatı Resul Temur’un yaptığı tahliye talepli başvurusunu reddetti. MAHKEME TUTUKLULUK HALLERİN DEVAMINA KARAR VERDİ Mahkeme, “…atılı suç için yasada öngörülen cezanın türü ve miktarı, tutuklama kararından sonra delillerde sanıklar lehine bir değişiklik olmaması ve tutuklama kararındaki gerekçeler ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, adı geçen sanıklar yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, sanıklara isnat edilen suçların CMK’nın 100/3-a maddesinin 11.alt bendi gereğince tutuklama sebebi varsayılan suçlardan olması, sanıkların tutuklu kaldığı süre ve muhtemel cezanın üst sınırına göre sanıkların kaçma şüphesinin mevcudiyeti ile bu aşamada adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı hususları birlikte nazara alınarak…” gerekçelerine yer vererek, tutukluların hallerinin devamına karar verdi. Ayrıca, MA muhabiri Zemo Ağgöz ve Mehmet Günhan hakkında dosya kapsamında adli kontrol şartı uygulamasının devamına karar verildi.(MA)

Amed ZMO Eşbaşkanı: Dicle Nehri kıyısında ‘Çadır Kent’ ısrarı belli ki bir şeylerin ön aşaması!

Dicle Nehri kıyısında yapımı süren “Çadır Kent”in yaratacağı tahribatlara dikkati çeken ZMO Eşbaşkanı Abdussamed Ucaman, “Hem demografik hem coğrafik hem jeolojik yönlerini ön plana çıkararak değerlendirme yapıyoruz. Belli ki bir şeylerin ön aşaması” dedi. Dicle Nehri kıyısında riskli olmasına rağmen depremzedeler için yapımı süren 4 bin 200 hanelik “Çadır Kent”e yönelik tepkiler sürüyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Amed İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Deprem Kriz Masası’nda yer alan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Şube Eş başkanı Abdussamed Ucaman, yaşanacak sorunlara dikkati çekti. TAŞKIN SAHASI OLMASI TEHLİKE ARZ EDİYOR Tercih edilen alanın yanlışlıklarına işaret eden Ucaman, “Bazı değerlendirmeleri yaptığımız zaman işin hem demografik hem coğrafik hem jeolojik yönlerini de ön plana çıkararak yapıyoruz. TMMOB olarak bu açıdan önerebileceğimiz alanlar mevcut ancak bu 4 bin 200 kapasiteli Dicle Nehri kenarına taşkın alanının bulunduğu yere yerleştirilen alanın tercih etme gibi bir değerlendirmesi olamaz. Diyarbakır’da sokaktan birisini bile çevirseniz orada bu işin olamayacağıyla ilgili dünya kadar nedenler sıralar. Çünkü orada tarihsel bir hafıza ve yaşanılan durumlar var. Taşkın sahasıdır derken bunu salt barajlara bağlayarak demiyoruz. Genel anlamda su alma yapıları, hayvan su içme göletleri, yer üstü sulama göletleri yaptığınız zaman tümüyle otomatik hesaplanır ve o taşkın hesapları 50 yılda, 100 yılda bir gelebilecek “feyezana(ani su baskınları) karşı bir değerlendirme olarak alınır. Bu hesaplamalar bunlar üzerine değerlendirilerek yapılır ancak ne oluyorsa şu deniyor; DSİ garanti vermiş, barajda herhangi bir sorun yok, o yüzden taşkınlık olmayacak. Bu değerlendirmeyle bu işi teknik ve bilimden uzak bir biçimde ele alıyorlar” dedi. YAPAY ALAN ÜZERİNE KURULACAK “O alan bir çadırın konulması gereken en son yer” diyen Ucaman, “Çünkü orası tümüyle dolgu malzemesi ve hafriyat sahasıdır. Bu hafriyat sahaları genelde Seyrantepe, Yeni Hal alt geçit dediğimiz bölgelerden, kazılardan getirilmiştir. Bununla birlikte alt yapı için kazılan kazılar içerisinde kanalizasyon kanalları dediğimiz beton kanallar da kırılıp o alana getirilmiştir. Yine yeni yapılan inşaatların toprakları da getirilmiştir. Bu kanalizasyon kanallarında asbest var mı yok mu bunu da değerlendiremiyoruz.  Dolayısıyla bu bölge yapay alan üzerine kurulmuş bir yer” diye belirtti. KIŞIN AYRI YAZIN AYRI DERT  Ucaman, şöyle devam etti: “Çadırlarda ısıtma problemi olur, basından duyduk, Büyükşehir Genel Sekreteri çadır kurulan alanın karşısında dubleks evleri örnek göstererek, ‘orada bir sıkıntı yoksa burada niye sıkıntı olsun’ demiş.  Yani bir çadırı betonarme ve son derece teşekküllü, yalıtımlı bir alanla karşılaştıramazsınız bu yanlış bir değerlendirmedir. Yine aynı şekilde betonarme dediği yapıların kanalizasyon sistemleri bile yok. DSİ tarafından o bölgelere şu an da tek bir kanalizasyon sistemi yapılmamış. Açıktan veya farklı farklı şekilde milletin orada oluşturduğu kanalizasyon sistemleri var. Düşünün, bu oluşmayan kanalizasyonların döküntüleri Dicle Nehri’ne akacak ve hemen karşı sahilde, sol sahilde olan yapılar. İlkbaharla birlikte bunun oluşturacağı haşaratının referans noktası olarak da yine oradaki villalar gösteriliyor. Oraya ilaçlamanın yapıldığı, çadırlara da yapılacağı ve sıkıntının olmayacağı yönünde değerlendirmeleri var. Villalarla açıkta olan çadırın karşılaştırılması ve referans alınması doğru bir değerlendirme değildir. Biz teknik olarak bir şeyi referans vereceksek böylesi durumlarda en kötüsünü veririz. Bu yüzden yazın ayrı kışın ayrı bir dert. Kent ile entegrasyonları ayrı bir dert.” ‘SOSYOLOJİK TRAVMAYA SEBEP OLACAK’ Söz konusu alanın sorun yumağı olduğunu vurgulayan Ucaman, “Kentin insanı, fabrikalarda, okullarda, devlet kurumlarında çalışan insanlar. Dolayısıyla bir kısmı mevsimlik işçidir, bir kısmı kamu görevlisidir, bir kısmı farklı işlerdedir. Bu insanları hayatlarının tümünü götürüp orada farklı bir cendereye alarak, kentten soyutlayarak, kentin doğal yaşam döngüsünden uzaklaştırarak sosyolojik bir travmaya da neden olacaklar. Bu yüzden bizim önermelerimizin çoğu kent içerisinde olan kente, hastanelere, okullara yakın alanlar. Orada çadırlarda eğitim yapılırsa çocuklar için ayrı bir dert, taşıma usulü ayrı bir dert. Sadece çocuklar için ele alındığında bile bir travmanın yaşatılacağı görünmektedir. Biz vicdanen bunu kabullenemiyoruz.  Bu kentin insanlarının bizden ayrıştırılarak götürülüp ayrı bir yere konumlanması vicdanen bizi rahatsız ediyor. Buna karşı ciddi bir mücadele sürdüreceğiz.  Afette tartışmasız alanlara eleştiriler yapılmadan yürütülür ama böylesi durumları farklı bir şeye yorumluyoruz. Bu mevcut afetin yarasını sarmayla ilgili bir durum değildir. Bu biraz daha bazı şeylerin üstünü örtmedir. Bazı şeylerin üstü örtülürken de bu alet edilen durumunda yanlış bir noktadan değerlendirildiğini ve tehlikeli sonuçlara da götürebileceği bir durumdan söz ediyoruz” diye konuştu. EKOLOJİK YIKIMA EVRİLECEK O bölgede kum ocaklarının oluşturulması sonucunda çok sayıda ekolojik tahribatın yaşandığını da sözlerine ekleyen Ucaman, nehire verilecek zararları da şöyle ifade etti: “Ruhsatsız kum ocaklarının oluşturulması bunlar tümüyle o alanın ekolojik flora ve faunası üzerinde ciddi sıkıntılar oluşturduğu biliniyor. Oradaki sazlıklar yerle bir edilmiş, baş tahkimatları nehri ciddi bir şekilde daraltmış ve şişen bir yapıya dönüştürmüş. Bu etkisini alt taraftaki nehir içerisindeki faunaya ciddi zarar verebileceği ve yine daha sonraki alanlara da ciddi yıkım götüreceğiyle ilgili değerlendirmelerimiz var. Sazlıklar kum ocaklarından kaynaklı yok oldu dolayısıyla hem göçmen kuşların hem de bölgedeki diğer hayvanlara ciddi bir kısıt oluşturmuş. Oradaki mikro ekosistemi ciddi etkilediğiyle kaynaktan başlayarak bu işi bozduğunu söyleyebiliriz. Bu oluşumlar yine endemik bitki dediğimiz o yöreye ait bitkilerin yok olmasına sebep olmuştur. Yıllardır bunları söylüyoruz ama duymuyor, görmüyor ve değerlendirmiyorlar. Dava açıldığı zaman da cezasızlık devreye giriyor. Hem kent kirliliğine hem de ekolojinin yok olmasına sebep oluyor. Baştan yanlış yapılan şeyin sonucu yine yanlışa ulaşıyor. Doğru bir sonuç çıkmıyor. İşin toplumsal ekolojisini değerlendirmediğimiz sürece daima sahada ekolojik yıkımın olacağını değerlendiriyoruz. Oradaki yıkımda bundandır.” ‘BAZI İMAR PROJELERİNİN ÖN AŞAMASI’ Alanda yapılan çadır kentle ilgili imar projelerinin de konuşulduğunu hatırlatan Ucaman, “O bölgeyi imara açmakla yeni bir şey mi planlanıyor? Oraya dünya kadar alt yapı oluşturuldu. Elektrik nakliyatlarından tutalım dünya kadar yeni düzenlemeler oluşturuldu. Daha önceden de böyle girişimler oldu ve biz TMMOB olarak karşı çıkmıştık. Hafriyat yönetmeliğine göre o alanlarda sadece mesire alanı olabileceği bunun dışında herhangi bir şey olamayacağıyla ilgili değerlendirmeler var. Şu anda bu vasfının olmadığını görüyoruz, hemen nehrin kenarında nehir koruma, kıyı koruma şeridi nerede? Diyarbakır’ın yanı başında oluşan bir durum. Çevre şehircilik ve valilikçe buna kayıtsız kalıyoruz. Bununla da kalınmıyor arkasında 3-5 tane havuz, gölet vs. durgun sular da oluşturulmuş. Belli ki bir şeylerin ön aşamasıdır. Mesire ve ağaçlandırma alanları için karşı çıkmıyoruz, o alanlarda ağaçlandırma yapılabilir zaten hafriyat yönetmeliğinde mevcuttur. Ancak biz o bölgelerde imara açılmayla ilgili durum söz konusu olduğu zaman kabul etmeyeceğiz” diye belirtti. ‘MAĞDURUYETTEN FAYDALANMA’ Bu tür girişimlere karşı tüm yasal yolları zorlayacaklarını ifade eden Ucaman, sözlerini şöyle tamamladı:

AYM’den Cumartesi Anneleri’ne “orantısız müdahale” başvurusunda ‘hak ihlali’ kararı

Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eylemine dönük polis saldırısına karşı yapılan başvuruyu karara bağlayan AYM, 24 yıldır devam eden eylemin kamu düzenini zedelemeyeceğini belirterek, hak ihlali kararı verdi. Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını isteyen Cumartesi Anneleri, 27 Mayıs 1995’ten bugüne her hafta Cumartesi günü İstanbul Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemini sürdürüyordu. Cumartesi Anneleri’nin 28 yıldır sürdürdüğü eylemin 25 Ağustos 2018 tarihli 700’üncü hafta eyleminin İçişleri Bakanlığı kararıyla yasaklanması üzerine polisin müdahalesiyle karşılaşan aileler, darp edildi, yerlerde sürüklendi, şiddete maruz kaldı, gözaltına alındı. Şiddete uğrayarak gözaltına alınan Cumartesi Anneleri’nden 47 kişi, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”na muhalefet ettikleri gerekçesiyle davalık oldu. BAŞSAVCILIK BAŞVURUYU REDDETTİ Polis saldırısında darp edilerek ters kelepçeyle gözaltına alınan Maside Ocak Kışlakçı, polislerin orantısız güç kullanması ve toplantı, gösteri, yürüyüş hakkının hukuka aykırı bir şekilde ihlal edilmesine karşın polisler hakkında 10 Eylül 2018’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından suç duyurusuna dair 2 Mayıs 2019’da takipsizlik kararı vermesi üzerine Kışlakçı, 19 Haziran 2019’da Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulundu. KÖTÜ MUAMELEYE YÖNÜNDEN RET Başvuruyu değerlendiren AYM, İçişleri Bakanlığından savunma istedi. Bakanlık görüşünde, başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğunu savundu. Bakanlık, darp edilerek ters kelepçeyle gözaltına alınmasına rağmen başvurucunun kötü muameleye uğradığına dair her türlü şüpheden uzak makul kanıtların olmadığını ileri sürdü. Anayasa Mahkemesi de başvurucunun olaydan 15 gün sonra darp raporu almasını gerekçe göstererek, başvurunun kötü muamele yönünden reddedilmesine karar verdi. 24 YILDIR BARIŞÇIL NİTELİKLE EYLEM Başvuruyu toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali yönünden değerlendiren AYM, kararında Kışlakçı’nın olaya dair şu görüşlerine yer verdi: “Başvurucu; kardeşinin gözaltında kaybolduğunu, kayıp kişilerin akıbetlerinin açıklanması ve adalet arayışı nedeniyle diğer kayıp kişilerin yakınları ile birlikte 24 yıldır her hafta toplanarak oturma eylemi ve basın açıklaması yaptıklarını, etkinliğin barışçıl nitelikte olduğunu, bu zamana kadar yapılan toplantılarda hiçbir şiddet hareketinin yaşanmadığını belirtip slogan dahi atılmadığını vurgulamıştır. Anma amaçlı yapılmak istenen 700. haftalık toplanmanın idarece yasaklandığını, kararın taraflarına tebliğ edilmediğini, ayrıca haksız ve orantısız şekilde toplantıya müdahale edildiğini, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.” BAKANLIKTAN KAMU DÜZENİ SAVUNMASI AYM kararında savunmasına yer verilen bakanlık, toplantının bildirim verme yükümlülüğüne uyulmadan gerçekleştirildiği, ihtara rağmen grubun dağılmadığı, katılımcıların kolluk görevlilerine sözlü ve fiziki saldırılar da bulunması sonucu polislerin yaralandığı ve bu nedenle müdahalenin kamu düzenini sağlamaya yönelik ve gerekli olduğunu savundu. HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NASIL ZEDELENİYOR? Başvuruyu toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında kabul eden AYM, benzer başvurularla ilgili verilen kararları hatırlatarak, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu düzeni arasında adil bir denge kurulması gerektiğinin altını çizdi. AYM, müdahaleye gerekçe gösterilen yasaklama kararında toplantı için bildirim yapılmamasının kamu düzenini ne şekilde bozacağına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini nasıl zedeleyeceğine dair hiçbir açıklamada bulunulmadığına dikkat çekti.  İDARENİN POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ  Cumartesi Annelerinin eyleminin 24 yıldır devam ettiğini hatırlatan AYM, eylemin aynı yer ve aynı zamanda yapılması nedeniyle idarenin bilgi sahibi olmamasının mümkün olmadığına dikkat çekildi. Eylemin barışçıl olması nedeniyle idarenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımını sağlamaya yönelik pozitif hükümlerin hatırlatıldığı kararda, ancak bunun yapılmadığı ve yasaklama yoluna gittiği belirtildi. Bu nedenlerle idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerinin haklı ve ikna edici olmadığının altı çizilen kararda, “Başvurucunun da içinde yer aldığı grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi demokratik bir toplumda saygıyla karşılanmalıdır” denildi. POLİSİN MÜDAHALESİ HUKUKA AYKIRI  Polisin müdahalesi sırasındaki tepkilerin polisin hukuka aykırı müdahalesini hukuka uygun hale getirmeyeceği belirtilen kararda, “Bu doğrultuda kolluk görevlilerinin somut olayda etkinliğe müdahale etmesini gerektirecek makul sebep ortaya koymadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasanın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” TOPLANTI VE GÖSTERİ HAKKI İHLAL EDİLDİ Anayasa Mahkemesi üyesi Muhterem İnce’nin şerh koyduğu ve oy çokluğuyla alınan kararda, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine hükmedildi. Ayrıca Kışlakçı’ya manevi tazminat ödenmesine karar verildi.

İzmir Barosu’dan Bakan Yanık ile İHH hakkında suç duyurusu

İzmir Barosu, depremzede çocukların İHH yöneticisine teslim edilmesine ilişkin Bakan Derya Yanık ile İHH yöneticisi hakkında suç duyurusunda bulundu. İzmir Barosu, deprem bölgesinde ebeveynleri olmayan ve İHH İnsani Yardım Vakfı gönüllüsüne teslim edilen çocukların alıkonulması nedeniyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ile İHH yöneticisi hakkında suç duyurusunda bulundu. Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen suç duyurusu dilekçesinde İHH ve bakanlık hakkında “Çocuğun Kaçırılması ve Alıkonulması”, “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma”, “Görevi Kötüye Kullanma” suçlarından kamu davası açılması istendi. SUÇ DUYURUSU Suç duyurusu dilekçesinde, “Çocukların, bakım ve gözetiminden sorumlu tek yetkili kurum Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olmasına rağmen, bakanlık görevlilerinin tarikatlarla ilişkili kişi ve kurumları da bu sürece dahil etmesi bakanlığın asli yükümlülüğünü ihlal ettiğini göstermektedir. Basına ulaşan bu ihbara ilişkin olarak somut gerçekliğin derhal kamuoyuna açıklanması ve depremzede çocukların akıbetine ilişkin şeffaf biçimde bilgilendirme yapılması, çocukların güvenliği bakımından oldukça elzemdir. Buna ek olarak işbu soruşturma kapsamında ilgili denetimi gerçekleştiren ve açıklamada dahiliyeti bulunan kamu çalışanlarının da şüpheli olarak ifadelerine başvurulması, ‘görevi kötüye kullanma’ suçuna ilişkin iddiaların ortaya konulması bakımından gereklidir” denildi. Ma/İzmir

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?