Dersim’in yollarla çilesi bitmiyor: Trafik kazaları arttı, yaşamı zorlaştırıyor

Dersim’in en büyük sorunlarından yolların durumu. İhtiyaca cevap vermeyen yollar halkı ve sürücüleri bezdirmeye devam ediyor ve kaza riskini de arttırıyor. Özellikle Dersim kent merkezini Ovacık ve Pülümür’e bağlayan yollarda artan araç geçişlerinden dolayı son zamanlarda kazalar arttı. Pek çok köy yolu da hala asfaltsız ya da kapalı. Kent merkezinde ise yollar ve sokaklar; hem sürücüler hem yayalar hem de hayvanlar için gittikçe zorlaşıyor. Geçen hafta Pülümür yolunda meydana gelen trafik kazası, Dersim’de hem ciddi bir sorun hem de tehlike olmaya başlayan yolların durumunu tekrar gündeme getirdi. Özellikle Dersim kent merkezini Ovacık ve Pülümür’e bağlayan yollarda artan araç geçişlerinden dolayı son zamanlarda kazalar artıyor. DERSİM’İN YOL DURUMU: ARTAN MALİYET VE RİSK, KAYBOLAN ZAMAN Yollarda yeterli bakım yok. Zor bir coğrafyadan geçen bu yolların daha kullanışlı, kaliteli hale getirilmesi yüksek maliyetler gerektirdiği ve bu maliyetler karşılanmadığı için artan trafik yoğunluğuna ve yaşanan sıkıntılara rağmen yollar kaderine terkedilmiş durumda. Yolların bu durumu hem ulaşımda ciddi bir zaman kaybı yaratıyor hem her türlü sevkiyatı zorlaştırıyor hem de maliyetleri yükseltiyor. Dersim’in pahalı bir kent olmasının ve kentte üretilen ürünlerin dışarda daha yüksek fiyata satılmasının önemli nedenlerinden biri de bu durum. OVACIK YOLU Munzur Vadisi boyunca su yatağını takip ederek Ovacık’a bağlanan 59 kilometrelik Tunceli-Ovacık yolu zaten normal koşullarda bile yetersizken, özellikle yaz aylarında aşırı artan trafiği ciddi endişelere ve kaza riskinin artmasına sebep oluyor. Oldukça dar olan Ovacık yolunun büyük bölümü sert virajlardan oluşuyor, tepelerden yola sürekli kayalar düşüyor. Son yıllarda artan turizm nedeniyle yaz aylarında ilçeye günlük araç giriş-çıkışı binlerle ifade edilirken, bir yandan da artan tüketim, gelişen inşaat sektörü ile Munzur Su’yun dışarıya ürün sevkiyatı, yolu kullanan TIR ve kamyon sayısını da arttırıyor. Bunun yanında ilçenin büyük kentlere bağlantısını sağlayan seyahat firmaları ve tur operatörlerinin artan seferleri yüzünden yolu kullanan otobüs sayısı da artıyor. PÜLÜMÜR YOLU Bir diğer sorunlu bağlantı yolu da Dersim kent merkezini Pülümür’e bağlayan ve yine Pülümür Vadisi’ni su yolu boyunca takip eden 66 kilometrelik Tunceli-Pülümür yoludur. Turizm ve geri dönüş sebepli Dersim’in artan trafiğine ek olarak, Güney kentlerinden gelip Kuzey kentlerine giden özellikle nakliye araçlarının çoğu da bu yolu tercih ediyor. Dolayısıyla bu yolda da kapasitesinin üzerinde bir kullanım söz konusu. Dersim merkezi Erzincan ve büyük kentlere bağlayan Pülümür yolu üzerinde, 1960’larda çığ, sel ve kaya düşmesine karşı yapılmış 21 adet tünel bulunuyor ancak bu tüneller çok bakımsız, ışıklandırma yetersiz. Tünele girişte ve çıkışta karşıdan gelen aracı görmek zor oluyor. Yoldaki virajların da dar olması birçok tehlikeye yol açıyor. Daha geçen hafta bu yolda feci bir trafik kazası oldu. KÖY VE MEZRA YOLLARI Dersim’in yol sorunları sadece bu iki yoldan ibaret değil. Pek çok köy ve mezra yolunun asfalt olmaması ya da kapalı olması, insanların kendi köylerinde sürekli bir yaşam inşa etmelerini zorlaştırıyor. Özellikle 90’lı yıllarda boşaltılan birçok köy yolunun toprak veya kapalı olmasından dolayı köylere elektrik ve su gibi temel hizmetler götürülemediği için köylülerin geri dönüş ve yeniden yerleşiminde ciddi sıkıntılara neden oluyor. Ulaşımda sorunlar olduğu gibi yağışlarla birlikte yollar çamura dönüşüyor, araçlar kaza riskiyle karşı karşıya kalıyor. Köylüler için hayat eziyete dönüşüyor. Örneğin Pülümür’ün Hasangazi köyü, yaklaşık 100 ton yem bitkisi yetiştirme kapasitesine sahip olmasına rağmen arazilere ulaşım sağlayacak yol olmadığı için köy arazileri ekilip biçilemiyor. KENT MERKEZİ YOLLARI Atatürk Mahallesi’nde işletmeler kapandıktan sonra ana cadde karanlıkta kalıyor. Kentte hayvanlar çok, köpek ve domuz sürüleri geziyor ve bundan dolayı kazalar oluyor. Bazen hayvanlar ölebiliyor bu kazalarda. Sadece araçlar için değil, yayalar ve hayvanlar için de tehlike saçıyor. Yollardaki köpek sayısının artışı da akşam saatlerinde insanların yürüyerek evlerine gitmelerini zorlaştırıyor. Tüm ana yol bağlantıları merkezden geçtiği için şehirler arası yol yapan kamyon, TIR, otobüs gibi araçlar, zaten normal kent trafiğini kaldırma kapasitesi bile olmayan yolların yükünü çoğaltıyor, trafiği aksatıyor. Bu nedenle, şehirlerarası bağlantılar için kente yeni bir yol gerekiyor. Bunlara ek olarak mahalle arası yollarda çukurlar var. Alibaba, Gazik (Cumhuriyet), Yeni Mahalle ve Esentepe’de çok ciddi kaldırım sorunu var. Dersim her açıdan bakımsız ve sahipsiz bırakılmış durumda. PİRHA-DERSİM
SES Dersim kongresi yapıldı, sağlıkçılara yönelik şiddete dikkat çekildi

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Dersim Şubesi 11. Olağan Genel Kurulu yapıldı. Sağlıkta dönüşüm programını eleştiren SES Dersim Şube Eş Başkanı Kahraman Yürük, “Ekonomik ve özlük hakları aşınan hatta, açlık ve yoksulluk sınırına dayanan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık tükenmişlik sınırında yaşamını sürdürmektedir” dedi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Dersim Şubesi 11. Olağan Genel Kurulu, salon bulunamadığı için Dikilitaş Restaurant’ta yapıldı. Dersim’deki sendika, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının yoğun ilgi gösterdiği genel kurulda, önce divan seçimi yapıldı ve saygı duruşunda bulunuldu, ardından konuşmalara geçildi. “SAĞLIK VE HİZMET EMEKÇİLERİ ARTIK TÜKENMİŞLİK SINIRINDA” Divan oluşturulduktan sonra SES Dersim Şube Eş Başkanı Kahraman Yürük bir konuşma yaptı. Siyasi kriz, gözaltılar, tutuklamalar, sürgünler, ihraçlar ile geçen bir süreci hep birlikte yaşadıklarını belirten Yürük, “Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim krizi toplumun tüm kesimlerini etkilemiş durumda. Açlığa mahkum edilen halk, kamuda esnek ve kuralsız çalışmanın hayata geçirilmesi, dinselleşme yoluyla laikliğin yok edilmeye çalışılması ve uygulanan neoliberal ekonomik programlar içinde çıkılmaz bir ortam yaratmıştır” dedi. Toplumsal muhalefetin ve sağlık emekçilerinin 30 yıllık mücadelesi ve direncine rağmen sağlık alanında kar amaçlı piyasacı, özelleştirmeci politikalarla, sağlık hakkının tamamen yok edildiğini ifade eden Yürük, “Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları her geçen yıl giderek artan bir erozyonla gerilemiştir. Ekonomik ve özlük hakları aşınan hatta, açlık ve yoksulluk sınırına dayanan sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık tükenmişlik sınırında yaşamını sürdürmektedir” diye konuştu. “SAĞLIKTA ŞİDDET GÜNLÜK HAYATIMIZIN BİR PARÇASI OLDU” Yirmibir yıldır uygulanan ‘Sağlık Reformu’ sonrasında ‘Sağlıkta Şiddet’in artık günlük yaşamlarının bir parçası olduğunu söyleyen Yürük, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sağlık kurumlarının her bir alanı şiddet mekanına dönüştü. Her gün saldırıya uğruyor, darp ediliyor, yaralanıyor, öldürülüyoruz. İşyerlerimiz güvenli değil, çalışırken endişeliyiz. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri artık yeter demektedir. Sağlık emekçileri tükenmişlik yaşamakta, görevden ayrılmakta, kendisini ve mesleğini değersiz görmekte, yalnızlaştırılmakta ve ötekileştirilmekte, ne acıdır ki hayatlarına bile son verebilmektedirler. Yaptığımız iş çok ağır ve tehlikelidir. Sağlık iş kolunun ağır ve tehlikeli iş kolu olarak kabul edilmesi elzemdir.” “BASKI, MOBİNG VE SÜRGÜNLERE MARUZ KALIYORUZ” Devam eden FEDAŞ elektrik işçileri direnişinin kendilerine sınıfın gücünü hatırlattığını ve verdikleri örgütlü mücadeleyle herkese örnek olduklarını belirterek konuşmasına başlayan SES Dersim Şube Yönetim Kurulu Üyesi Duygu Kurban ise, “Bizler Aile ve Sosyal Hizmet Çalışanları olarak bir yıla yakın bir süredir sistematik bir şekilde baskı mobing ve sürgünlere maruz kalıyoruz. Ancak sesimizi kendi üyelerimize bile duyurmakta zorlanıyoruz. Çokça basın açıklaması gerçekleştirdik. TOMA’larla, polislerle yasaklandı. Kapı önüne yığılan TOMA’lar ve polislerle gözdağı verilmeye çalışıldı. Bu durum maalesef bir süre sonra korkuyu büyütmek ve eyleme katılanları yalnızlaştırıp il müdürü ve tayfası tarafından daha fazla hedef haline getirtmek dışında tek bir kazanım sağlamadı bize” dedi. Genel Kurul’un sonunda yapılan seçimle yeni yönetim oluşturuldu. SES Dersim Şubesi’nin yeni yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor: Serap Kahraman, Kahraman Yürük, Sevgi Erol, Türkan Top, Yoldaş Altaş, Meral Günbenat Şimşek ve Hıdır Kortik. PİRHA-Eyüp HANOĞLU/DERSİM
Yeşil Sol Parti kongresi: Eş Genel Başkanlar ve yeni isim belirlendi: HEDEP

Yeşil Sol Parti’nin ‘Özgürlük İçin Yeniden’ şiarıyla gerçekleştirdiği büyük kongresine binlerce kişi katıldı. Parti isminin HEDEP olarak değiştirilmesi, eş genel başkanlığa da Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan seçilmesinin yanı sıra kongrede tüzük değişikliğine de gidildi. Kongrede PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebi dile getirildi Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), 4’üncü Büyük Kongresi’ni Ankara’da bulunan Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleşti. “Özgürlük İçin Yeniden / Ji bo Azadiyê” şiarıyla yapılan kongreye, ülkenin dört bir yanından binlerce kişi katıldı. Salonda yeterli yer olmadığı için binlerce kişi, salonun dışarısında kaldı. Kitleden sık sık “Bijî berxwedana Rojava” sloganları yükseldi. Kongre salonuna, “Kürt sorununa demokratik çözüm”, “Tecride hayır barış hemen şimdi”, “Demokratik Anayasa” ve “İklimi değil sistemi değiştir” sloganlarının yazılı olduğu pankartlar asıldı. Öğlen saatlerinde yapılan seçimlerde yaklaşık 800 delege oy kullandı. PM, asil 80, yedek 35, fahri 10 olmak üzere 125 kişiden oluştu. Kongrede, ayrıca Merkezi Disiplin Kurulu ve Uzlaşma Kurulu üyeleri de belirlendi. Kongrenin temel gündeminin, Kürt sorununun demokratik çözümü, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve yeni anayasa oldu. Birçok siyasi parti temsilcisi de kongreye katıldı. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Sultan Özcan ve Cahit Kırkızak, Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Sözcüleri Canan Yüce ve Cavit Uğur, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Türkiye İşçi Partisi (TİP) eski Milletvekili Barış Atay, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Juliana Gözen, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan bu isimlerden bazıları oldu. SOL Parti adına İlknur Beşer, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Devrim Barış Çelik ve Deva Partisi yetkilileri de kongreye katıldı. Yeni isim HEDEP Partinin Hazırlık ve Mutabakat Komisyonu’nda alınan karara göre, partinin yeni ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) oldu. Yine Hazırlık ve Mutabakat Komisyonu’nun, Tülay Hatimoğulları Oruç ve Tuncer Bakırhan isimlerini kongre iradesine sunması üzerine Hatimoğulları ve Bakırhan, partinin yeni eş genel başkanları seçildi. Kongreye tutsak siyasetçiler de mesaj gönderdi. Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, kongreyi selamlayarak, “Sevgili halkımız, kadınlar, gençler, yoldaşlar merhaba! Kongre divanını, partili arkadaşlarımı, tüm delege ve katılımcıları, kıymetli konuklarımızı saygıyla selamlıyoruz. Bizleri yenileyen mücadele sürekliliğidir. Duruma teslim olmamaktır. Demokratik özgürlükçü kadın çizgimize ağır saldırılar düzenleyenler, bin bir komplo, hileyle güçten düşürmeye çalışanlar, bir kez daha yenilenme enerjimiz karşısında bozguna uğrayacaklar. Hapishanedeki siyasi rehineler, devrimci tutsaklar olarak daima yanınızda olacağız. Filistin’den Rojava’ya mazlum halklar varlık mücadelesini, işçinin ekmek, kadının yaşam mücadelesini ve hepimiz için özgürlük, adalet davasını her koşulda savunacağız. Kongremizin büyük insanlığa, Türkiye Kürdistan halklarına, hak ve özgürlük talep edenlere güç taşımasını diliyor, sizleri saygıyla, sevgiyle, özlemle selamlıyoruz” mesajını gönderdi. HDP eski Amed Milletvekili Semra Güzel, Kandıra Cezaevi’nden gönderdiği mesajında, “Yıllardır verdiğimiz demokrasi ve hak mücadelemiz içeride ve dışarıda devam ediyor. Her ne kadar bugün bizler halkımızın iradesi olarak dört duvar arasında hapsedilmeye çalışılsak da yüreğimiz meydanlarda ve bugün sizlerle birlikte bu kongre salonlarında. Yeni dönemin enerji ve motivasyonuyla tüm yoldaşlarıma halkımıza başarılar diliyorum. Kongremiz hepimize ve partimize umut, inanç besleyen tüm demokrasi ve özgürlük sevdalılarına kutlu olsun” ifadelerine yer verdi. Demirtaş: Özgür yarınlarda görüşmeyi umut ediyoruz Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde olan Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata, Zeynep Karaman ile Özgür Kadın Hareketi (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökhan, Kobanê Davası kapsamında yargılanan tutsak kadınlar adına mesaj gönderdi. Kongrenin selamlandığı mesajda, “Karanlığı yırtarak aydınlık yarınlar için direnen halkımızı, kadınları, yoldaşlarımızı, kongre delegasyonunu ve kongremize dayanışma için katılan dostlarımızı özgürlük mücadelemizin coşkusuyla, direnişi ile selamlıyoruz. Kurdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da onurlu bir barışı geliştirmek için yola çıkanlar olarak; halklarımıza dayatılan savaşlara, işgale, sömürüye, tecride ‘hayır’ diyor, mazlum halklarla dayanışma içinde olduğumuzun altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik ve amansız devlet şiddetine karşı değiştirecek gücümüz, mücadele azmimiz var. Bu zorlu ve onurlu yolda yürüyenlere selam olsun. Kongremizde seçilecek eş başkanlarımıza, parti meclisi üyelerimize başarılar diliyor, bugüne kadar mücadelemizde emeği geçen tüm yoldaşlarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz. Başta Kurdistanlı ve Türkiyeli kadınlar ile tüm dünya kadınlarının özgürlük mücadelesinden aldığımız dirençle kongreyi selamlarız. Jin jiyan Azadî” denildi. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve yerine kayyum atanan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, şu mesajı gönderdi: “Kongremizin başarılı olması dileğiyle tüm katılımcıları, delegeleri, dostlarımız ve kongreye gelemeyen halkımızı yürek dolusu hasretle selamlıyor, özgür yarınlarda görüşebilmeyi ümit ediyoruz. Serkeftin.” Kobanê Davası kapsamında Sincan F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri Alp Altınörs, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Ali Ürküt ve Bülent Parmaksız’ın gönderdikleri mesajda şu ifadeler yer aldı: “Faşizme karşı görkemli direniş sergileyen yoldaşlarımızın, zulme karşı sokaklarda mücadelesini yükselten kadınların, her türlü baskı ve sömürü politikasına karşı alın teriyle yaşam mücadelesi veren emekçilerin devrimci coşkusu ile Kongreyi selamlıyoruz. Filistin’den Rojava’ya kadar zalim iktidarlara ve sömürgeciliğe karşı insanlık tarihinin en büyük direnişlerinden birini sergileyen halklar, bugün tüm dünya ezilenlerinin umudu olmuştur. Önümüzdeki zorlu yolu direne direne, umutla, cesaretle zafere ulaştıracağımıza olan inancımız tamdır. Kongremizde seçilecek eş başkanlarımıza, parti meclisi üyelerimize başarılar diliyor, bugüne kadar mücadelemizde emeği geçen tüm yoldaşlarımıza da şükranlarımızı sunuyoruz.” YENİ YAŞAM GAZETESİ
PİRHA ile Söyleştik: Radyo Munzur yerelin renklerini ortaya çıkarmaya devam edecek

Dersim’de yayın yapan Munzur Radyo’nun, elektrik kesintilerinden dolayı merkez vericisi yandı. Vericilerinin yanmasının sorumlusu grevde olan işçiler değil, FEDAŞ olduğunu vurgulayan Munzur Radyo çalışanı Ahmet Gülmez, “FEDAŞ, işçilerin taleplerini karşılasaydı bizde Dersim halkıda böyle sorunlarla karşılaşmayacaktı” diyerek FEDAŞ’ı sorumluluk almaya çağırdı. Dersim’de Fırat Elektrik Dağıtım A.Ş. (FEDAŞ) işçilerinin düşük ücret ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı başlattığı eylem 68’inci gününde devam ediyor. FEDAŞ yetkililerinin işçilerin taleplerine kulaklarını tıkaması nedeniyle Dersim’de şehir merkezinde, ilçelerde ve köylerde yaşayan yurttaşların mağduriyeti de sürüyor. Dersim’de yayın yapan Munzur Radyo’nun, elektrik kesintilerinden dolayı merkez vericisi yandı. Munzur Radyo çalışanı Ahmet Gülmez ile vericilerinin yanmasıyla birlikte yaşadıkları sorunları üzerine konuştuk. “MADDİ KAYGILARLA GÜNLERİMİZİ GEÇİRMEYE ÇALIŞIYORUZ” Yerel radyoların en büyük sorunlarından birisinin maddi konular olduğunu söyleyen Ahmet Gülmez, “Gelişen teknolojiyle beraber ihtiyaçlarımız artıyor ancak ihtiyaçlarımız dövize endeksli olduğu için şuanda onun zorluğunu yaşıyoruz. Son bir yıldır radyonun teknik eksikliklerini yenilemeye çalışıyorum ancak yeterli düzeyde para gelirimiz olmadığı için karşılayamıyorum. Maddi kaygılarla günlerimizi geçirmeye çalışıyoruz” diye belirtti. “VERİCİMİZİN YANMASININ SORUMLUSU FEDAŞ’TIR” Dersim’de iki aydır büyük bir grev yaşandığını belirten Ahmet Gülmez, “Bu süreçte elektriklerde sürekli sorunlar çıktı ve en son bize yansıyan kısmı da vericimizin yanması oldu. Merkez vericimizin yanmasıyla beraber bize çıkan hesap en düşük ihtimalle 40 bin TL’nin üzerinde ve bizim o parayı verecek durumumuz yok. Bizim internette ve ilçelerdeki yayınlarımız devam ediyor ancak merkez vericimiz çok daha geniş bir alanı kapsıyordu. Biz yedek vericide bulamadık o yüzden biz daha basit bir verici bulup bir süre idare etmeye çalışacağız. Vericimizin yanmasının sorumlusu grevde olan işçiler değil, FEDAŞ’tır. Grevde olan insanların haklarını talep etmesi kadar doğal bir şey olamaz. FEDAŞ, işçilerin taleplerini karşılasaydı bizde Dersim halkıda böyle sorunlarla karşılaşmayacaktı. Birçok köyde elektrik sıkıntısı var, merkezde de elektriklerde sürekli gelgitler söz konusu. Sadece bizim vericimiz değil diğer iş yerleri ve evlerdeki elektronik eşyalar da bozuldu” dedi. “NE KADAR FATURA GELECEĞİNİ BİLMİYORUZ” Okuma yapılmadığı için sayaçların akıbetini bilmediklerini dile getiren Gülmez, “Ne kadar fatura geleceğini bilmiyoruz. Bize en düşük 3-4 bin TL elektrik faturası geliyordu ve elektriklerin 2 aydır okunmadığını düşünürsek, hepsinin bir anda faturaya yansıtılıp yansıtılmadığının tereddüttü içerisinde ne yapacağımızı bilmiyoruz. Genelde 3-4 bin TL olan faturamız biranda 7 bin TL olursa nasıl ödeyeceğiz çünkü bizim şuanda öyle bir gelirimiz yok. Bu durumun çözümü için FEDAŞ yetkilileri ne düşünüyor, bunu biz de merak ediyoruz. Zorlu bir süreç bizi bekliyor” diye ifade etti. “FEDAŞ’IN SORUMLULUK ALMASI GEREKİYOR” Birçok köyde insanların hazırladıkları ürünler çürüdüğü için değerinin altında satmak zorunda kaldığını vurgulayan Gülmez, “Kanunlarda şuanda FEDAŞ’ın yanında, bizler yaşadığımız mağduriyeti ispatlamamız gerekiyor, bu durum bizi yıldırıcı bir durum ama buna ilişkin FEDAŞ’ın sorumluluk alması gerekiyor. Biz bu süreçte köylere elektrik veremedik o yüzden fatura almayalım demeleri gerekiyor ama bunu depremde çadırlara sayaç takan bir zihniyetten beklemek zor. Radyo Munzur olarak sesimizi birçok alanda duyurmaya ve yerelin renklerini sunmaya devam edeceğiz. Bir olursak ve yereli güçlendirebilirsek bir yerlere varabiliriz. Sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz ve bunun aşılabilmesi için omuz omuza vermek ve haklının yanında olabilmek gerekiyor. Radyo Munzur olarak biz bunu anlatmayı sürmeye çabalayacağız” diye konuştu. Cihan BERK/DERSİM
ABF Eski Genel Başkanı ESER: AKP, ÇEDES projesiyle toplumsal cehaleti, biatı okullarda aşılamak istiyor

AKP hükümetinin okullara imam atanmasına dair değerlendirmede bulunan Alevi Bektaşi Federasyonu önceki genel başkanlarından Turan Eser, cemaat ve tarikat üyelerinin okullarda öğretmen haline geldiğini vurgulayarak, “Buna karşı evrensel dili kullanıp, farklı ama bir arada yaşama kültürünü, devletin, siyasetin ve eğitimin dinsizleştirilmesi gerektiğine dair politikaları savunmak, tutum almak ve bu tutumu da toplumsallaştırmak lazım” dedi. AKP iktidarında eğitim politikaları, büyük oranda dini eğitim ve ‘tek din-mezhep’ öncelenerek oluşturuldu. Öğrencilerin ve velilerin tercihlerini görmezden gelen eğitim politikaları nedeniyle, dini eğitimin ağırlığı katlanarak arttı. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imzalanan, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi (ÇEDES)” kapsamında okullara “manevi danışmanlık” hizmeti adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi atanıyor. İlk olarak Eskişehir ve İzmir’de okullara atamalar yapılırken, proje kapsamında tüm illere buna benzer atamaların yapılması planlanıyor. Projeye eğitimciler, veliler ve demokratik kamuoyu tepki gösteriyor. Alevi kurumlarında inanç üzerine eğitmenlik yapan, Alevi Bektaşi Federasyonu önceki genel başkanlarından Turan Eser, okullara imam atanmasına dair PİRHA‘ya konuştu. İktidarın eğitimde iş birliği protokolleri adı altında bir sürü cemaat ve tarikat üyesini okullarda ders veren hocalar haline getirdiğini aktaran Turan Eser, “Bu imamlar okullarda aklın, eleştirel düşüncenin, özgür aklın fikirlerini değil, vahiy temelli bir eğitim veriyorlar. Bu dogmalarla beslenmiş çocuklardan bir şey yapmak istiyorlar. Yani bir toplumsal cehaleti inşa etmek istiyorlar. Aynı zamanda kendi siyasi ardıllarını yetiştiriyorlar. Bu siyasetin kalıcı olması için Türk’ün, Kürt’ün, Alevi’nin, Sünni’nin, laik, seküler bütün kesimlerin vergileriyle eğitimin dinselleştirilmesine kaynak aktarıyorlar” dedi. “BİAT KÜLTÜRÜNÜ OKULLARDA AŞILAMAK İSTİYORLAR” Eser, iktidarın ÇEDES gibi projelerle toplumsal cehaleti, biatı, şükür pedagojisi üzerinden inşa edip hak temelli mücadelelerin önünü kesmeye çalıştığını ifade ederek, “Toplumsal pasifikasyonu biat ekseninde eğitim kurumlarıyla yürütmek istiyorlar. Buna karşı da inadına farklı ama bir arada yaşama kültürünü, devletin, siyasetin ve eğitimin dinsizleştirilmesi gerektiğine dair politikaları savunmak, böyle bir tutum almak ve bu tutumu da toplumsallaştırmak lazım” şeklinde konuştu. “İNANÇ ÖZEL ALANDA KALMALI” Siyasetin evrensel diline işaret eden Turan Eser, “Evrensel dil laiklik, demokrasi, çoğulculuk, eşitlik, barış, toplumsal cinsiyet dilidir. Başta eğitimde, siyasette ve kamu hizmetlerinden uzak durmak lazım. İnanç, özel alanda kalmalı. Herkes kendi inancını özgürce yaşamalı. İnanmayan da özgürce yaşamalı. Farklı ama bir arada, herkes bir arada yaşayacak. Kimse kimseyi Sünni, Arap, Türk, Kürt, Ezidi, Süryani, Hristiyan, Musevi, Müslüman, Alevi diye ayırmıyacak, eşit koşullarda, eşit yurttaşlık hakkıyla beraber bir arada yaşayacak. Bu birçok dünya ülkesinde başarılmış, burada niye başarılmıyor? Çünkü burada din bir ‘huzur’ için değil, siyaseten bir ideolojik araç olarak toplumsal çatışmayı kutuplaştırmanın aracı haline getiriyor. Tıpkı etnik kimliklerdeki çatışmalar gibi” diye ifade etti. PİRHA- Fatoş SARIKAYA-Diren KESER
Çocuğa tecavüz davası: Sanık korucunun ‘zorla kaçırdım’ mesajı dosyada

Qileban’da 16 yaşındaki S.G.’ye tacavüz etmekten yargılanan korucu Ramazan Babat’ın, “kızı zorla kaçırdığım için benimle evlenmek istemez” mesajı dosyaya girdi. Şirnex’in Qileban (Uludere) ilçesine bağlı Sêgirkê (Şenoba) beldesinde 16 yaşındaki S.G.’ye tecavüz eden korucu Ramazan Babat’ın yargılandığı davanın 6’ncı duruşması Şırnak 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Tutuklu yargılanan Babat, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı ile sanık avukatı da duruşmada hazır bulundu. SANIK MESAJLARINI İNKAR ETTİ Kimlik tespitinin ardından başlayan duruşmada Babat’a söz verildi. Mahkeme heyeti, dosyaya yeni eklenen Babat’a ait mesajları sordu. Babat, “Parayı vereceğim ama kızı vermeyebilirler, kızı zorla kaçırdığım için benimle evlenmek istemez. Para vermezsek böyle olmazsa hapiste olurdum, kızın ne yapacağı belli değil” mesajlarını inkar etti. Babat, zorla evlenmek için mağdurun ailesine verdiği parayı, “düğün masrafları için verdim” sözleriyle savundu. Sanık avukatı Gürgin Babat, karakol komutanının tekrardan dinlenmesini talep etti. Babat, “Korucu olduğu için kaçtıklarından komutan mağdur ile konuşmuş. Mağdur, komutanla konuşmuşsa neden soruşturma açılmadı? Karakol komutanının bu durumu Cumhuriyet Başsavcılığına bildirip bildirmediğini anlamak için dinlenmesini talep ederiz” dedi. Av. Babat’ın “dinlensin” dediği karakol komutanı, daha önceki celselerde verdiği ifadesinde, Ramazan Babat’ı aradığını, mağdur ile konuşmak istediğini, ancak Babat’ın mağdurun yanında olmadığını söylediğini aktarmıştı. DURUŞMA ERTELENDİ İddia makamı, dosyadaki eksiklerin giderilmesini ve sanığın tutukluluk halinin devamını talep etti. Mütalaaya karşı savunma yapan Aile ve Sosyal Politikalar avukatı da tutukluluk halinin devamını talep etti. Mahkeme heyeti, tutukluluk halinin devamına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 23 Ekim’e erteledi. MA
11 il için sarı ve turuncu kodlu uyarı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü, bugün için hava durumu raporunu yayınladı. Buna göre Türkiye genelinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Artvin, Giresun, Kocaeli, Ordu, Rize, Sakarya, Trabzon, Zonguldak, Bartın ve Düzce için sarı kodlu, Samsun için turuncu kodlu şiddetli yağış uyarısında bulundu. SARI KOD NEDİR? Sarı kod, havada “potansiyel tehlike” durumuna işaret ediyor. Tahmin edilen meteorolojik hadise olağan dışı olmamakla birlikte, meteorolojik şartlardan etkilenebilecek faaliyetler konusunda dikkatli davranılması uyarısında bulunuluyor. TURUNCU KOD NEDİR? Hava durumu için “tehlike” uyarısı anlamına geliyor. Hasar ve kayıpların oluşması muhtemeldir. MA
Batman Petrolspor’a saldırı

Elazığspor ile deplasmanda oynayan Batman Petrolspor’un oyuncu ve taraftarına saldırı gerçekleştirildi. Elazığspor deplasmanında oynayan Batman Petrolspor takım otobüsü maç sonunda saldırıya uğradı. Maç esnasında başlayan saldırı 0-0 biten karşılaşma sonrası da devam etti. Elazığ taraftarı maç sonu taş, kesici alet ve musluk başıyla Petrolspor otobüsüne saldırdı. Elazığ Emniyeti’nin seyirci kaldığı saldırıda futbolcular, maç sonu kırık camla Elih’e hareket etti.
İstanbul ve Kırklareli’nde HDP ve HDK’li Siyasetçiler Gözaltına alındı

İstanbul ve Kırklareli’nde yapılan ev baskınlarında aralarında HDK ve HDP yöneticilerinin de olduğu en az 20 kişi gözaltına alındı. İstanbul ve Kırklareli’nde sabah saatlerinde polisler birçok eve eş zamanlı baskın düzenledi. Baskınlarda aralarında Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile sivil toplum örgütü yöneticilerinin de olduğu en az 20 kişi kişi gözaltına alındı. Gözaltı gerekçeleri öğrenilemeyen kişiler İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Gözaltı sayısının artabileceği belirtildi. Gözaltına alınan bazı isimler şöyle: HDK Genel Meclis üyesi Umut Ezber, HDP PM üyesi Cengiz Topbaşlı, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, Kürt Araştırmaları Derneği Eşbaşkanı Eyüp Subaşı, HDP Pendik İlçe Eşbaşkanı Oya Aytekin, HDP İl Örgütü yöneticileri Çetin Aslanboğa ve Mesut Fırat, HDP Ataşehir İlçe Örgütü yöneticisi Halil Aksu, HDP Bakırköy İlçe Eşbaşkanı Gonca Yangöz ile Mehmet Akçiçek, Bülent Yıldırım, Zaynel Azadi, Fikriye Sarıgöl, Burcu Demir, Fethiye Kızmaz, Behiye Demir, Hüseyin Avras, Baran Sümbül, Oktay Okşal ve Behiye Duman. Ayrıca Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu sabah yönetici ve üyelerinin de aralarında olduğu en az 20 kişinin gözaltına alınmasına dair açıklama yapacak. Açıklama, saat 16.00’da HDP İstanbul İl Örgütü binası önünde yapılacak. Açıklamaya milletvekillerinin de katılması bekleniyor.
‘ÇEDES, Türk ve Sünni Müslüman çocuk tipini yaratma projesi; insan haklarına aykırı’

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Av. Eren Keskin, din görevlilerinin okullara atanmasının son derece tehlikeli olduğunu belirtti. Keskin, uygulamanın insan haklarına aykırı olduğunu vurgulayarak “Bu proje devletin, Türk ve Sünni Müslüman çocuk tipini yaratma projesidir” uyarısını yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan ‘Çevremi seviyorum, değerlerime sahip çıkıyorum’ (ÇEDES) projesinin yankıları sürüyor. Zorunlu din dersi sayısının arttırılması ile birlikte okullara imam atayacak protokolün de yürürlüğe girmesi toplumda tepkiye sebep oldu. Okullara imam atanmasını İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, PİRHA‘ya değerlendirdi. “DEVLETİN İSTEDİĞİ ÇOCUK TİPİNİ YARATMA PROJESİ” İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, eğitim hakkı ihlallerinin arttığına vurgu yaparak ÇEDES projesinin hukuksuz bir uygulama olduğunu söyledi. Keskin, ÇEDES projesinin Sünni Müslümanlık temelinde geliştirildiğini vurgulayarak, şunları belirtti: “ÇEDES projesini konuşmadan önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laik bir devlet olup olmadığını konuşmak gerekiyor. Türkiye, hiçbir zaman gerçek anlamda bir laik devlet olmadı. Her zaman Sünni Müslümanlığın temel olduğu, Türk kimliğinin resmi ideolojinin temeli olarak kabul edildiği ve insanların da bu tek kimlik içerisine hapsedilmek için ideoloji oluşturulan bir coğrafya burası. Zaman içinde bu projenin daha da artan politikalarla büyüdüğünü gördük. ÇEDES projesi ile sadece Sünni Müslümanlığı temel alan devlet yapısının son politik aşaması olduğunu görüyoruz. Çünkü bu proje çocuklarla hiç ilgisi olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığını bir araya getiriyor. Aslında bu proje sadece devletin kendi istediği çocuk tipini yaratma projesidir. Türk ve Sünni Müslüman…” “ÇEDES’E YETERLİ BİR KARŞI ÇIKIŞ OLMADI” Avukat Eren Keskin, Türkiye’de birçok farklı inanç kesiminin yaşadığını belirterek, projenin diğer toplumları yok saydığını da söyledi. Keskin şöyle devam etti: “Oysa ki coğrafyamız çok zengin kimliklere sahip. Örneğin bu projeyle Alevi çocuklar yok sayılmıştır. Az da kalsalar hala Hristiyan ve Yahudi ailelerin çocukları da var. Ateist ailelerin çocukları da var. Çocuklarına hiçbir dini eğitim aldırmak istemeyen ki bence de doğru olan budur; bir çocuk ancak 18 yaşından sonra bu konuda kararını kendi vermelidir. Ama bütün bunları yok sayan bir proje ÇEDES. O nedenle aslında herkesin, demokratik laisizme inanan, yani bir takım çevrelerin ‘laiklik laiklik’ diye direktifleri değil, gerçek anlamda laisizme inanan, yani din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olduğu, inancın sadece kişi ile inandığı güç arasında kalan bir durum olduğunu kabul eden insanlar buna karşı çıkarlar. Maalesef bizim coğrafyamızda yeterli bir karşı çıkış olmadı bu projeye. Çünkü Türkiye’de iktidar ve muhalefet aynı anlayıştan besleniyor. Resmi ideoloji aslında iktidarı ve muhalefeti çok biçimlemiş. Yani Türklük ve Sünni Müslümanlık temelinde bütün politikalar yapılıyor. Zaten ‘muhalefetiz’ diyen diğer partilerin de etkin bir başka politikaları yok. O nedenle de ÇEDES projesi tartışılmadan devreye girdi.” “İNSANIN VARLIĞINA AYKIRI BİR PROJE” Okullara imam atanmasının tehlikeli ve insan haklarına aykırı olduğunun altını çizen Eren Keskin, “Mesela ben bu proje çerçevesinde gelen bir başvuruyu gördüm. Çocukları yeterli not alamayıp başarı gösteremeyen tüm aileler çocuklarını imam hatiplere gönderiyor. Oysaki aileler çocukların burada okumasını istemiyor. Kaldı ki bir çocuk bir sene başarı gösteremez ama bir sonraki sene başarı gösterebilir. Yani burada son derece etkin, dindar ve kindar nesil yetiştirme projesinin temeli oluşturuluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ile çocuk eğitiminin ne ilgisi var? Bu akıl almaz bir şey. Böyle bir dayatma olamaz. Bunun son derece tehlikeli, insan haklarına aykırı, insanın varlığına aykırı bir proje olduğunu düşünüyorum” diye de ekledi. PİRHA – Eren GÜVEN/ANKARA
Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Akgün: Okullara imam atanmasını kabul etmiyoruz

Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Sami Akgün, ÇEDES protokolü kapsamında okullara imam atanmasını Alevilere yönelik bir asimilasyon hamlesi olarak yorumladı. Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılması ile ilgili de konuşan Akgün, “İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar affedilmemeli. Aleviler davanın peşini bırakmamalı” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) projesine ve Sivas Madımak Katliam davasında verilen zaman aşımı kararına karşı tepkiler sürüyor. Tekçi ve dayatmacı zihniyetle uygulamaya konulan bu projeye özellikle Alevi kurumlardan itiraz sesleri yükseliyor. Tahtacılar Derneği Genel Başkanı Sami Akgün, şu sıralar Alevilerin gündeminde en önemli konular arasında yer alan okullara imam atanmasını ve Madımak Katliamı davasının zaman aşımına uğratılmasını PİRHA’ya değerlendirdi. “ÇEDES UYGULAMASINDAN DERHAL VAZGEÇİLMELİ” Laik ve seküler anlayışa sahip ülkelerde okullarda dini uygulamaların doğru olmadığını dile getiren Sami Akgün, okullara imam atanmasını içeren projeden derhal vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu konuda Alevilere de görev düştüğünü belirten Akgün, “Alevileri asimile etme politikaları devam ediyor. Ancak bunun karşısında Aleviler bir şekilde yoluna devam ediyor. Burada elbette ki Alevi örgütlerine, kurumlarına büyük görev düşüyor. Özellikle çocuklarımızı, gençlerimizi kazanarak bu asimilasyonun önüne geçebiliriz” dedi. “MADIMAK KATLİAMI DAVASININ PEŞİNİ BIRAKMAMALI” Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak öldürülen 33 insanın katillerinden 3 firari failin yargılandığı dava zaman aşımına uğratıldı. Davanın peşinin bırakılmaması gerektiğine vurgu yapan Akgün, “Türkiye tarihinde çok önemli bir katliamdı Alevilere yönelik nefret politikalarını en net ortaya koyan katliam olmasından dolayı bir dönüm noktasıydı. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar affedilmemeli ve zaman aşımına uğramamalı. Bu konuda mücadelenin devam etmesi gerekiyor. Özellikle Aleviler bu konuyu gündemde tutmalı ve davanın peşini bırakmamalı” şeklinde konuştu. PİRHA- Fatoş SARIKAYA- Diren KESER/ MERSİN
“AKSA! Sözünü Tut”: Fedaş İşçileri Grevlerine devam ediyor

9 Ağustos’tan beri eylemde olan ve 32’si işten çıkarılan FEDAŞ işçilerinin eylemi, yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle kentte ve özellikle köylerde yaşamı olumsuz etkiliyor. https://radyomunzur.com/?p=1513 Grev başından beri işten çıkarılmalar ve anlaşma önerilerine yanaşmayan AKSA, 26 Eylül’de(dün) gerçekleşen 4 saati geçen Kent Konseyi ve işçilerin bulunduğu uzun görüşmenin ardından işçilerin taleplerini karşılamadı. İşten çıkarılan arkadaşlarının geri alınmasını talep eden işçiler 27 Eylül Çarşamba(bugün) saat17:30’da Dersim Sanat Sokağı’nda kabul edilmeyen taleplerine dair bir basın açıklaması gerçekleştirecekler.