YAŞAM BOYU MÜCADELE: SENDİKAL HAREKETTEN SANATA

Sinan Devletli, genç yaşlarda başladığı resim tutkusu ve işçi sınıfı için verdiği emek mücadelesiyle tanınan bir isim. Uzun yıllar sendikacılık yaparak işçi sınıfının haklarını savunan Devletli, bugün emekli bir sanatçı olarak Dersim’de resimle ilgileniyor. Resmi, geçmişteki mücadelesinin ve yaşamının yansıması olarak gören Devletli, sanatını maddi kazanç amacıyla değil, tamamen kişisel bir hobi olarak geliştiriyor. “Bütün sıkıntılarımı gideren bir sanat dalı” olarak tanımladığı resim ile geçmişteki işçi mücadelesinin izlerini sanatına yansıtarak, toplumsal mücadelesine devam ediyor. İstanbul’a göç ve erken yaşta başlayan mücadele Sinan Devletli, 1970’lerde ailesiyle birlikte İstanbul’a göç ettiğinde, yoksullukla mücadele etmeye başladı. Bu zorluklar, onun erken yaşta hayatla mücadele etmeye başlamasına sebep oldu. Resme olan ilgisi ilkokul yıllarına dayansa da, dönemin siyasi atmosferi nedeniyle üniversiteye gidemedi. Ancak sanat yolculuğu, onu işçi sınıfının mücadelesine adım atmaya engel olmadı. Sendikal faaliyetlerle işçi hakları için mücadele Sinan Devletli, 1970’lerde başladığı sendikal faaliyetlerle, işçi haklarını savunmak için aktif bir mücadeleye girdi. O dönemde işçiler maaşlarını zamanında alamıyor ve yaşam standartları giderek düşüyordu. Sarı sendikacılıkla karşı karşıya kalan Devletli, sendikal mücadelenin işçi sınıfı için hayati öneme sahip olduğunu her fırsatta dile getirdi. “Sendikacı olmadığınızda, işçi haklarını savunmanız imkansız hale gelir” diyen Devletli, işçilerin kolektif hak savunuculuğunun, yaşam standartlarını yükseltmek için kritik olduğunu belirtiyor. Taksim Katliamı ve işçi mücadelesinin derin anlamı 1977’deki Taksim Katliamı’na tanıklık eden Devletli, o dönemin işçi mücadelesinin anlamını vurguluyor ve Taksim Meydanı’nda verilen mücadelenin 1 Mayıs’ın anlamını daha da derinleştirdiğini anlatıyor. Ancak günümüzde, 1 Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanmasının yasaklanmasını, işçi sınıfının tarihsel mücadelesinin yok sayılması olarak değerlendiriyor. Günümüzde işçi sınıfı mücadelesi Devletli, geçmişte işçi sınıfının örgütlü olduğunu, ancak günümüzde sendikaların ve işçilerin aktif mücadelesinin giderek zayıfladığını belirtiyor. “Şimdi işçi, patronun dediğini yapmak zorunda kalıyor. Sendikalarda gelişim yok, işçi sınıfı korku içinde” diyen Devletli, ekonomik baskıların işçileri sessizleştirdiğini ifade ediyor.   Sanatla bütünleşen bir yaşam Emekli olduktan sonra sanatla ilgilenmeye başlayan Devletli, zamanını resim yaparak geçiriyor. “Bütün sıkıntılarımı gideren bir sanat dalı” olarak tanımladığı resim, ona geçmişteki işçi mücadelesinin izlerini yansıtmada bir araç oluyor. Sanatını maddi kazanç amacıyla değil, tamamen kişisel bir hobi olarak geliştiren Devletli, memleketi Dersim’e yerleşip burada daha fazla vakit geçiriyor. “Mücadele etmeden kazanmak mümkün değil” Sinan Devletli, günümüz koşullarında işçi sınıfının mücadelesinin yeterli olmadığını vurguluyor ve “Mücadele etmeden hiçbir şey kazanılamaz. Bizim mücadelemiz 1 Mayıs’ı yaşatmak için, sendikacılığı geliştirmek için olmalı” diyerek, işçilerin bir araya gelip haklarını savunmadan bu düzenin değişemeyeceğine dikkat çekiyor. DERSİM/Suay ABAK  

“Her Vas Koka Xo Ser Rewina.(Her Ot Kendi Kökünde Yeşerir)”

“BİR TOPLUMU AYAKTA TUTAN DİLİ VE KÜLTÜRÜDÜR” “Dersim’in unutulmaya yüz tutmuş ağıtlarını ve kılamlarını derleyerek gelecek nesillere aktaran Sait Baksi, kültürel mirasın önemine dikkat çekiyor: ‘Bir toplumun dili, kültürü ve inancı kaybolursa, o toplum ayakta kalamaz.’” Dersim’in Nazimiye ilçesine bağlı Civrak (Sarıyayla) köyünde doğup büyüyen Sait Baksi, geleneksel müziğin yaşayan temsilcilerinden biri. Çocukluk yıllarından itibaren müziğe duyduğu ilgiyle, Dersim’in unutulmaya yüz tutmuş sözlü kültür mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmak için ömrünü adadı. Baksi’nin yaşam hikayesi, bir halk ozanının kişisel mücadelesinin ötesinde, bir toplumsal hafıza ve kültürel direnişin sembolü. Bu mirasın önemine dikkat çeken Baksi, kültürün ve dilin bir toplumun varlığı için hayati öneme sahip olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Bir toplumu var eden dilidir, kültürüdür, gelenekleridir, inanç değerleridir. Bunlar kaybolursa, o toplum kuru bir ağaca benzer. Aslını inkar eden bir toplum, izini kaybeder ve yok olur.” Zorluklarla başlayan bir yolculuk Sait Baksi, Civrak köyüne bağlı bir mezrada dünyaya geldi. Çocukluğu, çobanlık ve günlük köy işleriyle geçti. İlkokula 12 yaşında başlayabilen Baksi, Nazimiye Ortaokulu’nu bitirdikten sonra eğitimine İstanbul’da devam etti. Gece lisesinde okurken aynı zamanda da çalışma hayatına atılan Baksi, hayatının hiçbir döneminde müziğe olan ilgisinden kopmadı. “Bu mezrada ilkokul yoktu. Okula ancak 12 yaşında başlayabildim. Çocukluk yıllarımda, köyümüzde misafir olan ozan ve şairler beni çok etkiledi. Onların eserlerini dinlerken büyülendiğimi hatırlıyorum. Mala giderken, yolda kendi kendime şarkılar söylerdim. Fakat elimizde enstrüman yoktu. Akrabalarımızın sazlarını gizlice alır, çalmayı öğrenmeye çalışırdım,” diyerek, müzikle bağının nasıl başladığını anlatıyor. Dersim’in kültürel mirasını korumak Baksi, Sey Qaji, Sayder ve Welîyê Uşêne Îmamî gibi Dersim’in önemli şairlerinin eserlerinden etkilenerek, onların eserlerini derlemeye ve günümüze taşımaya karar verdi. Özellikle 1938 kırımını anlatan ağıtların derlenmesi ve saklanması, onun kültürel çalışmalarının merkezinde yer aldı. “Bu şairler olmasaydı, ben de olmazdım. Dersim’in ozanları, sadece kendi eserlerini üretmekle kalmadı, aynı zamanda önceki kuşaklardan aldıkları kültürü bize taşıdı. Bu eserler kaybolmasın diye parça parça derleyip birleştirdim ve ‘Dersim Ağıtları ve Uşene Kalmemi’ adlı kitabımda topladım. Her ağıtın bir öyküsü vardır; hiçbir eser boşuna söylenmemiştir. Bu miras, bize aynı zamanda bir kaynaktır,” diyerek yaptığı çalışmaları özetliyor. Baksi, kitabına sadece 55 eser sığdırabilmiş olsa da, elinde daha birçok ağıt ve kılam olduğunu belirtiyor. Ancak ona göre bu mirası korumak yalnızca bireysel çabalarla mümkün değil; gençlerin de bu kültüre sahip çıkması gerekiyor. Kültür ve dilin önemi Sait Baksi, müziğin yanı sıra, dilin de bir toplumun temel taşı olduğunu vurguluyor. Ancak Dersim’in Kırmançki (Zazaca) dilinin büyük bir asimilasyon tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor: “Eskiden evlerimizde yalnızca ana dilimiz konuşulurdu. Ancak şimdi, biz kendi dilimizi konuşmazsak çocuklarımız da öğrenemez. Bu durum, kültürel kimliğimizi kaybetmemize neden oluyor. Ağıtlar, kılamlar yalnızca müzik değil; aynı zamanda dilimizi, edebiyatımızı ve kimliğimizi öğreten birer hazinedir.” Baksi, röportajını Sey Qaji’nin unutulmaz dizeleriyle bitiriyor: “Her vas koka xo ser rewina, Her theyr zonê xode waneno, Kam ke eslê xo inkar keno, Toz erzeno rêça xo sono.” (*) *Her ot kendi kökünde yeşerir, her kuş kendi dilinde öter. Kim ki aslını inkar ederse, izi kaybolur gider. DERSİM/Özkan ULUCAN  

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?