Bahçeli Meclis’te rahatsızlandı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Meclis grup toplantısı sonrası rahatsızlandı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Bahçeli, tansiyon rahatsızlığı sebebiyle gecikmeli konuşmasına başladı. Bahçeli, prompter kullanmadı ve oturarak konuştu. Konuşması bittikten sonra bir süre yerinden kalkamayan Bahçeli’nin yürümesine beraberindeki parti yöneticileri yardımcı oldu. Salon çıkışında bekleyen gazeteciler Bahçeli’den uzak bir noktaya çekilen şeridin arkasına alındı. MHP Ankara İl Başkanı Alparslan Doğan, şeridin arkasında bekleyen gazetecilere, “Dışarı dışarı, gidin gidin” diye bağırdı. Gazetecilerin tepkisi üzerine Doğan gazetecilerin yanından uzaklaştı.
Diyarbakır-Mardin sınırındaki yangının itfaiye raporu: Yangın elektrik tellerinden çıkmış

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Çınar ve Mazıdağı ilçeleri arasında çıkan yangına ilişkin bölgede başlattığı incelemeler sonucunda olay yeri raporunu tamamladı. Rapora göre, yangının elektrik tellerinden çıktığı kanaatine varıldı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Çınar ve Mazıdağı ilçeleri arasında çıkan yangına ilişkin bölgede başlattığı incelemeler sonucunda olay yeri raporunu tamamladı. Rapora göre yangının elektrik tellerinden çıktığı kanaatine varıldı. Hasar Tespit Komisyonu Köksalan Mahallesi’nde yürüttüğü kapsamlı incelemeler sonucunda yangının elektrik direğinden çıkan kıvılcımların ekinlerin üzerine düşmesi ile başladığı kanısına vardı. İtfaiye Daire Başkanlığı’nın hazırladığı olay yeri inceleme raporu Cumhuriyet Başsavcılığı ile de paylaşılacak. PİRHA
Avrupa Konseyi, zorunlu din dersleri konusunda hükümete Aralık 2024’e kadar süre verdi

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 11-13 Haziran’da toplanmıştı. Aleviler tarafından açılan davalara ilişkin alınan ara kararda Türkiyeli yetkililerin, zorunlu din eğitiminden vazgeçmeleri için uygun seçenekler sunması yönünde vurgu yapıldı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında Türkiyeli yetkilileri bilgi vermeye de davet etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önceki yıllarda aldığı kararlarının uygulanmasına dair 11-13 Haziran’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısı yapıldı. Alevi Düşünce Ocağı (ADO) Başkanı Doğan Bermek, bu toplantıya ilişkin hazırladığı ‘7. Nolu İzleme Raporu’nu paylaştı. Bermek, söz konusu toplantıya dair değerlendirmesinde “11-13 Haziran 2024 tarihlerinde toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak oluşturmakta olduğu ‘Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevleri Başkanlığı’ ile ilgili olarak 26 Mart 2024 tarihli yol haritasında yaptığı açıklama ve savunmaları yeterli görerek AİHM Büyük Daire’nin 62649/10 sayılı ‘İzzettin Doğan ve Diğerleri’ dava dosyasını da kapatma kararı aldı. Oysa dava dosyasındaki kararların henüz uygulanmamış olduğu ADO Alevi Düşünce Ocağı, İÖG İnanç Özgürlükleri Girişimi raporları ve ABF Alevi Bektaşi Federasyonu, ADO Alevi Düşünce Ocağı, AVF Alevi Vakıfları Federasyonu, ESİT Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, İHGD İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin ortak imzalı Durum Raporu ile Bakanlar Komitesi’ne tekrar tekrar bildirilmiş idi” diye belirtti. İzleme raporunda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin son toplantısında aldığı karar ile Türkiye’den ‘Zorunlu din dersleri davası’ olarak bilinen 21163/11 sayılı “Mansur Yalçın ve Diğerleri” dosyası ile ilgili açıklamaların Aralık 2024 sonuna kadar istenildiği bilgisi verildi. Böylece 2005 yılında başlanan ve günümüze kadar süren ‘Alevi Davaları’ grubunda devam eden tek dosyanın ‘Zorunlu din dersleri’ dosyası olduğu bilgisi verildi. RAPORDA ‘İNANÇLARA KARŞI TARAFSIZLIK’ VURGUSU! Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin toplantısında ‘Mansur Yalçın ve Diğerleri Davası’ konusunda da ara karar verildi. Zorunlu din dersleri konusunda Türkiye’ye uyarıda bulunan Avrupa Konseyi, Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında yetkilileri bilgi vermeye davet etti. Toplantıya dair raporda şu vurgular öne çıktı: “Mahkeme tarafından iletilen, Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarına uygun seçenekler sunmayan ilk ve orta dereceli okullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu niteliği ve sadece sınırlı muafiyet olanakları nedeniyle Sözleşme’nin 1 No.lu Protokolünün 2. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin nihai kararı göz önünde bulundurarak; Bu konunun 2008’den bu yana Komite önünde beklemekte olduğunu hatırlatarak; Mahkeme’nin açık tespitlerine ve Komite’nin tekrarlanan çağrılarına rağmen, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaya devam ettiğini, muafiyet prosedürünün çok sınırlı olduğunu ve bu durumun öğrenci velilerini ağır bir külfete ve çocuklarını din dersinden muaf tutabilmek için dini veya felsefi kanaatlerini açıklama zorunluluğuna maruz bırakabileceğini derin bir üzüntüyle not ederek; Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredatının revize edilmesinin, Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarının, öğrencilerin ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan, zorunlu din eğitiminden muaf tutulmaları için uygun seçeneklere duyulan ihtiyacı hafifletemeyeceğini hatırlatarak; Sözleşme’nin 46. maddesinin 1. paragrafı uyarınca her Devletin, taraf olduğu Mahkeme’nin nihai kararlarına tam, etkili ve hızlı bir şekilde uyma yükümlülüğünün altını çizerek; Yetkilileri, Türk eğitim sisteminin, çoğulculuk ve tarafsızlık ilkelerine saygı göstererek, Devletin çeşitli dinler, mezhepler ve inançlara karşı tarafsızlık ve yansızlık görevini yerine getirmesini sağlamak için gerekli önlemleri almaya ve Sünni İslam dışında bir dini veya felsefi inanca sahip ebeveynlerin çocuklarına, öğrencilerin ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını açıklamak zorunda kalmadan, zorunlu din eğitiminden vazgeçmeleri için uygun seçenekler sunmaya ŞİDDETLE DAVET ETMİŞTİR; Yetkilileri, Aralık 2024 sonuna kadar öngörülen tedbirler hakkında bilgi vermeye DAVET ETMİŞTİR. 1 NO’LU PROTOKOLÜN 2. MADDESİNİN İHLALİ! Doğan Bermek, Hasan ve Eylem Zengin (9 Ekim 2007) kararındaki ihlalleri de aktararak şu bilgileri paylaştı: “Mahkeme’nin muafiyet prosedürünün uygun bir yöntem olmadığını ve ebeveynlere yeterli koruma sağlamadığını değerlendirdiğinin altı çizilmelidir. Mahkeme’ye göre, bu tür bir muafiyet, ebeveynleri dini veya felsefi inançlarını okul yetkililerine bildirmeye zorlayabilir ve bu durum, inanç özgürlüklerine saygı gösterilmesini sağlamak için uygun olmayan bir araç haline getirir. Mahkeme, Mansur Yalçın ve diğerleri davasında da bu tutumunu sürdürmüştür. Avrupa Mahkemesi, muafiyet prosedürünün öğrencilerin ebeveynlerini ağır bir külfete ve çocuklarının din dersinden muaf tutulması için dini veya felsefi kanaatlerini açıklama zorunluluğuna maruz bırakabileceğini tespit etmiştir. Bu temelde, Türk makamları, en uygun tedbirin, bu derslerden muafiyetin kapsamını genişletmek yerine, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin içeriğinin yeniden gözden geçirilmesi olacağı görüşündedir. Bu bağlamda, yetkililer ayrıca Hasan ve Eylem Zengin davasında Mahkeme’nin, müfredatın belirlenmesi ve planlanmasının ilke olarak Sözleşmeci Devletlerin yetkisi dâhilinde olduğunu açıkça vurguladığını belirtmek isterler. Mahkeme, 1 No.lu Protokol’ün 2. maddesinin ikinci cümlesinin, Devletlerin, Devlet okullarında, verilen öğretim yoluyla, doğrudan veya dolaylı olarak dini veya felsefi türden nesnel bilgi veya bilgiyi yaymalarını engellemediğini belirtmiştir. Dahası, Mahkeme’ye göre, ebeveynlerin bu tür öğretim veya eğitimin okul müfredatına dahil edilmesine itiraz etmelerine bile izin vermemektedir, çünkü aksi takdirde kurumsallaşmış tüm öğretimler uygulanamaz hale gelme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Görüldüğü üzere mahkeme, o dönemdeki durumun yol açtığı ihlali ortadan kaldıracak somut bir uygulamaya işaret etmemiştir. Aksine, konuyu Devletin takdir yetkisine bırakmıştır. Mahkeme’nin “muafiyet usulü” hakkındaki görüşlerini dikkate alan yetkililer, ihlalin giderilmesi alanında çeşitli adımlar atmışlardır. İlk olarak, Türk makamları, zorunlu DKAB dersinin varlığının AİHM kararında başlı başına bir ihlal olarak değerlendirilmediğini açıklığa kavuşturmak istemektedir. Mahkeme, ihlal tespit ettiği kararında, DKAB dersi müfredatının içeriğinin altını çizmiştir. Yetkililer, alınan bireysel tedbirlerin, söz konusu ihlallerin sona ermesini ve başvuranlara olumsuz sonuçların telafi edilmesini sağladığını düşünmektedir. Mansur Yalçın ve Diğerleri ile ilgili olarak çözülmemiş konulara ilişkin olarak, Türk makamları Komite’yi bilgilendirecektir.” “CEMEVİ BAŞKANLIĞI, EŞİTLİKÇİ OLMAKTAN UZAKTIR” Doğan Bermek, hazırladığı raporda kimi öneriler de sunarak şöyle devam etti: “İzzettin Doğan ve Diğerleri” davası oldukça karmaşık bir davadır. Farklı din ve inanç gruplarına farklı prosedürler ve meşruiyet uygulamaya çalışan bir ülkede kararın uygulanması uzun zaman alabilmektedir. İnançlara yönelik politikalar ülkedeki tüm inanç grupları için tek tip ve aynı olmalıdır. “Zorunlu Din Dersi” davası ülkemizin önemli davalarından biridir. Çok dinli ve çok inançlı bir ülkede, bir inancın tek bir mezhebine dayalı zorunlu eğitim, sadece eğitim açısından değil, çoğulcu toplumsal yaşam açısından da büyük sorunlar yaratmaktadır ve bu sorunun bir an önce çözülmesinin ülkedeki siyasal ve toplumsal barışa büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz. Farklı dini grupların kendi din adamlarını yetiştirebilecekleri bir eğitim ortamının yaratılmasının ülkemizdeki en önemli ihtiyaçlardan biri olduğuna olan inancımızı da yinelemek isteriz. “ÇOCUKLARIN DİN ÖZGÜRLÜĞÜ HAKLARINA MÜDAHALE EDİLMEKTE” Doğan
Sanatçı Cihan Çelik, Koçgiri ezgisi okuduğu için hakkında dava açıldı: Yılmayacağız!

Müzisyen Cihan Çelik hakkında 2013 yılında seslendirdiği bir Koçgiri ezgisi nedeniyle dava açıldı. Çelik, tüm baskılara rağmen müziğinde ısrarcı olacağını belirterek, “Terörist, anarşist, bölücü suçlamalarıyla bizleri ekonomik anlamda bir dar boğazın içerisine sokuyor. Açılan davalarla ‘ifşa edilmiş’ oluyorsun ancak çalıp söylemekten yılmayacağız” dedi. Müzisyen Cihan Çelik, Kürt ve Alevi kimliklerinin izinde müzik üretmeyi sürdürüyor. Ancak Cihan Çelik hakkında seslendirdiği bir Koçgiri ezgisi nedeniyle ilk kez dava açıldı. 2013 yılında katıldığı bir müzik programı “Terör örgütü propagandası yapmak” şeklinde yorumlandı. Çelik’in, televizyon programında seslendirdiği ‘Koçgiri başladı harba’ eseri de suç unsuru sayıldı. Cihan Çelik, açılan dava nedeniyle 14 Kasım 2024’te ilk kez hakim karşısına çıkacak. “AÇILAN DAVALARLA ‘İFŞA’ EDİLMİŞ OLUYORSUN” Yaşananlarla ilgili PİRHA’ya konuşan Cihan Çelik, sanatçılara dönük baskı politikalarını değerlendirdi. Çelik, bir müzisyen olarak ülkedeki gidişattan memnun olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Müzisyenleri dar bir alana sıkıştırıyorlar ve bizler orada iş yapmaya çalışıyoruz. O alanda yapılan iş sonucunda da çeşitli kovuşturmalara maruz kalıyorsunuz. Bu durumda olan birçok müzisyen arkadaşımız var. Ayrıca dernek gecelerine, konserlere, belediyelerin organizasyonuna da çıkamaz duruma geliyorsun. Çünkü ifşa edilmiş oluyorsun. İşte bu karşı taraftaki adam, ‘terörist, anarşist, bölücü’ suçlamalarla zaten seni ekonomik anlamda bir dar boğazın içerisine sokuyor, bir de peşinden kovuşturmalar falan olunca moralen daha bir bu işi yapmak istemiyorsun. O nedenle farklı alanlara zorlanıyorsun. Halimiz bu şekilde işte.” “EZİLEN HALKLAR, MÜZİKLE KENDİNİ VAR EDER” Dünya genelinde ezilen, baskılanan halkların, müzikle kendini var ettiğini söyleyen Cihan Çelik, değerlendirmesine şu cümlelerle devam etti: “Siyahlar da Kürtler de müzikle kendini var eder. Bu politika şunu gösterdi ki ‘bunlar, bu müzikleri; halayları, govendleri olduğu sürece yılmayacak ve devam edecekler. Bunun önünü kesmek için ne yapmak lazım? Bunları ya bu alandan mümkün mertebe daha tatlı su balığı haline getireceğiz ya da bunlar bu haliyle giderse, yeniden o coşku devam ederse’ bu onların politik anlamda hiç hazzetmedikleri bir durum. Biz de bu unsurlardan biri olduğumuzdan dolayı karşımızda bu ‘devlet …’ neyi deriz artık bilmiyorum ama karşı karşıya geliyoruz. Haliyle ekonomik sıkıntılarla birlikte kaliteli iş de üretemez duruma geliyorsun. Çünkü senin çıkacağın mekan, yapacağın işleri bir şekilde belirliyor. Mesela konsere çıkacağım zaman başka şeyler yapıyorum ama bir türkü bara gidince o kaliteli müziği yapma şansım yok. Ben de piyasadaki birçok şeyi, orada gelen talebi karşılamak durumunda kalıyorum ve ben haliyle ben olmaktan çıkıyorum.” “SUSTURMA, BASTIRMA, YILDIRMA AMAÇLI” Cihan Çelik, 2013 yılında katıldığı bir televizyon programında okuduğu eser sebebiyle hakkında şikayet olduğunu belirterek “Onca sene geçmiş niye bugün dava açılıyor?” sorusunu da gündeme getirdi. Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı: “Devletin ‘barış süreci’ dediği bir dönemdi ve o zamanlar IŞİD’in saldırıları vardı. Buna karşı Alişer efendinin bir ezgisini okudum. Bununla birlikte Meçhuli’nin bir ezgisini de seslendirdim. Buna binaen hakkımda soruşturma açıldı ve eserdeki sözler nedeni ile ‘propaganda yapmışsın’ deniliyor. Alişer efendinin 100 yıl önce yazdığı ‘Kürdistan’ın orduları, mahvettiler barbarları/Vatan için öleceğiz, istemeyiz Moğolları’ diye bir sözcük geçiyor. 1921’de yazılmış ve altında da ‘yapılan tetkikler sonucu bu eserin 1921 yılında Sivas’ta Koçgiri isyanı döneminde yazıldığı’ neticesine vardıkları yazıyor. Madem bu sonuca vardınız mahkeme ne için? Bu mahkeme tamamen susturma, bastırma, yıldırma amaçlı. Gittiğim bir ortamda diyelim ki konsere çıkıyorum, flamalar, konuşmacılar, belki devletin hiç hoşuna gitmeyecek şeyler de olabilir. Avrupa’dasın, ben neye müdahale edebilirim ya da niye etmeliyim? Bunlar benim dışımda gelişen şeyler.” “DEVLET POLİTİKASI BASTIRMA, DEVŞİRME, DÖNÜŞTÜRME YÖNÜNDE” Cihan Çelik, müzik hayatı boyunca ilk kez hakkında dava açıldığını belirterek şöyle devam etti: “Daha önceden çıktığım, belki de hoşlarına hiç gitmeyecek çok daha büyük konserlerim de oldu ancak hiç böyle bir durum yaşamadım. Bir kere, soruşturmaya giren eser 100 yıllık bir ezgi. 100 Yıl önce bu sorun çözülmüş olsaydı bunlara da gerek kalmazdı. Yüzyıl kaybettik bir yüzyıl daha kaybetmeyelim diyorum. Maraş, Koçgiri, Malatya, Dersim, Çorum ve Hatay’a kadar olan bölge insanların çok sıkıntı yaşadığı, katliamlara maruz kaldığı bölgeler. Haliyle buralardan çıkan muhalif sanatçıların sesi o halkın bir nevi söyleyemediği ama içinden cesaret edip söyleyen birileri olduğu zaman da sempati uyandırdığı bir durum. Hiçbir hükümet, bunu istemez, çünkü politikası bastırma, devşirme, dönüştürme yönünde. Bu politikada çoğu zaman başarılı da olmuşlardır. Bunu ilk denediği yer ise Koçgiri’dir. Bugün Koçgiri’de ana dilini konuşan insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Benim böylesine Kürtçe bilmem dahi çok tuhaflarına gidiyor, ‘Sen bu Kürtçeyi ne nereden öğrendin?’ gibi sorularla bile karşı karşıya gelebiliyorum. Şaka gibi… Bir de bu alanda yaptığımız derlemeler; Alişer efendinin gerek muhalif kimliği; 1921 isyanı sonrası Nuri Dersimi ve Alişer affedilmeyen tek iki kişi. Biz de ısrarla onun ezgilerini, o dik duruşunu sergilediğimiz zaman karşımıza böyle şeyler çıkıyor. Belki ilk kez mahkemeye çıkacağım ama ekonomik anlamda bizim kendi içimizde dahi; kurumlarımızla zaten bir tür abluka altındayım. Beni, kaç sayıda Sivaslıların gecesinde görebilirsiniz? Göremezsiniz. Avrupa sayesinde bugüne kadar müzik yapabildim. “GERİ ÇEKİLMEYİ SİNDİREMİYORUM” Hem Alevi hem Kürt kimliğimle müzik yapan birisiyim. Alevi deyişlerinin sadece Türkçelerini değil, Kürtçelerini de Alişer efendinin birçok şarkısına da müzikler yaptım. ‘Koçgiri başladı harba’ eserini benden önce çok kişi okudu ama benimle özdeşleşti. Buna benzer birçok eser bugün Koçgiri’de değil sadece, Kürtçe okunan birçok yerde popüler. Mîro, Arix, Dowo ve daha birçoğu Koçgiri’ye ait eserler. Birçok müzisyen arkadaşımız pek tarihçesini bilmese de bunları okuyor ama biz inadına, ısrarla bu durumu sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü biz haklı olan tarafız. Geri çekilmeyi bırakıp gitmeyi de açıkçası sindiremiyorum.” PİRHA – Eren GÜVEN/İSTANBUL