Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz görevinden ve partisinden istifa etti.
EMEP Genel Başkanı Akdeniz yaptığı açıklamada, “14 Mayıs seçimlerine giden süreçte parti merkezi içinde baş gösteren kimi tartışma, tutum ve eğilimler hem Genel Başkanlık ve parti görevlerimden hem de parti üyeliğinden istifa etme kararı vermeme neden olmuştur. İstifa kararımı açıklamayı bilerek geciktirdim ve 14 Mayıs seçimleri sonrasını bekledim. Çünkü hem Cumhurbaşkanı hem de milletvekili seçimlerinin aynı anda yapıldığı bir seçim sürecinde; parti, Emek Özgürlük İttifakı ve devrimci demokratik kamuoyu nezdinde bu gündemle anılmak olmazdı” ifadelerine yer verdi.
Akdeniz‘in açıklaması şöyle:
“14 Mayıs seçimlerine giden süreçte parti merkezi içinde baş gösteren kimi tartışma, tutum ve eğilimler hem Genel Başkanlık ve parti görevlerimden hem de parti üyeliğinden istifa etme kararı vermeme neden olmuştur.
İstifa kararımı açıklamayı bilerek geciktirdim ve 14 Mayıs seçimleri sonrasını bekledim. Çünkü hem Cumhurbaşkanı hem de milletvekili seçimlerinin aynı anda yapıldığı bir seçim sürecinde; parti, Emek Özgürlük ittifakı ve devrimci demokratik kamuoyu nezdinde bu gündemle anılmak olmazdı. Nitekim, bu süreçte var gücümüzle hep beraber çalıştık. Tek adam yönetiminin son bulması için kararlılıkla mücadele eden emekçi halkımızı ve demokrasi güçlerini selamlıyorum. Halkın parlamentoya gönderdiği ittifak vekillerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.
Peki, istifayı gerektirecek ağırlıkta nasıl bir sorun yaşanmış olabilir? Herkesin merak ettiği husus, haklı olarak bu olacaktır. Konuyu çok uzatmadan açıklamaya çalışayım;
Genel Yönetim Kurulu’nda, GYK toplantısında Emek Partisi’nin (EMEP) Yeşil Sol Parti listelerinden seçime katılma kararını savunan GYK üyeleri kürsüde ölçüsüz bir şekilde baskı altına alınmıştır. Yeşil Sol Parti listelerinden girme kararının alınması sonrasında ise, bazı Sekretarya üyeleri tarafından, demokratik şekilde alınan bir karar söz konusu olmasına rağmen ‘bu karar örgütlendi’ şeklinde bir suçlama ortaya atılmış, bu suçlama MYK toplantısında da dile getirilmiştir. Bu suçlamalar, partide kendisini GYK’nın ve MYK’nın üzerinde gören triumvir bir yapının eseri olup böyle bir yapıyla yol yürümek benim açımdan mümkün değildir.
Milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecine gelindiğinde ise parti içi demokrasiye aykırı müdahaleler farklı biçimlerde ortaya çıkmıştır. Parti merkezi nezdinde aday belirleme sürecine ilişkin prensiplerin henüz oluşmadığı esnada kendisini partiden üstün gören bu yapı, ‘örgüt/taban eğilimini alma faaliyeti’ adı altında, aday belirlenmesine ilişkin olarak henüz belirlenmemiş bazı prensipleri sanki parti merkezi nezdinde ortaklaşa belirlenmiş gibi örgüt tabanına sunmuştur. Buna göre;
– Bazı yönetici ve üyelere, Genel Başkan’ın başka partiden aday olmaması yönünde bir parti kararı olduğu bildirilmiştir. Oysa ki ortada bu yönde herhangi bir parti kararı yoktur. Son parti kongresinde böyle bir karar alınmadığı gibi parti tüzüğünde de böyle bir düzenleme yoktur. Üstelik gerçekte var olmayan bu kararın konusu olan kişinin, yani Genel Başkan’ın da bu karardan haberi yoktur. Daha vahimi, DİSK Genel Başkanlarının genellikle Meclis’e aday gösterilmesi örneği, bu bilinmeyen tuhaf ‘karara’ gerekçe olarak gösterilmiştir. EMEP eski Genel Başkanlık görevinde bulunan yoldaşların adaylık, vekillik vb konularda ‘alınganlık gösterdikleri iddiası’ dahi örnek gösterilmiştir. Daha da ileri gidilerek, kimi üyelere ‘HDP bunu yarın önümüze koyar, EMEP’in başkanını biz belirledik der’ şeklinde garabetle melul izahatlar yapılmıştır.
– İl yöneticileri ve üyelerden adaylık için öneri alınırken, Genel Başkan’ın haberi olmaksızın, birçok yerde ‘Başarılı Genel Başkan + yanında 2 Milletvekili’ formülü, sanki parti merkezi tarafından önceden belirlenmiş bir prensipmiş gibi aktarılmıştır. “Genel Başkan zaten tanınıyor, vekil gibi çalışıyor” denmiştir. Parti merkezinin bilgisi ve önceden konuşulmuş gündemi olmaksızın yapılan bu söylemlerle, üyelerin sunacağı isim önerilerine, gerçekle bağdaşmayacak şekilde, dolaylı etki ve yönlendirme yapılmıştır. Böylesi yönlendirmelerin olmadığı illerde büyük çoğunluk Genel Başkan’ı önermiştir. Yönlendirmenin ve algı yönetiminin yapıldığı yerlerde de Genel Başkan yüksek oranla önerilmiştir ama şapkadan “Başarılı Başkan + 2 vekil” formülü çıkarılınca, üye ve yöneticiler Genel Başkan’ın dışında iki isim önerisi yapmışlardır. Bu durumun kendisi hem büyük bir çelişkiye hem de “triumvira”yı andıran yönetim şeklinin vahametine işarettir. Ayrıca kimi illerde tüm il yönetiminden, kimi illerde sadece sorumlu bir yöneticiden, kimi illerde ise üyelerden öneri alınması demokratik merkeziyetçilik ilkesinin çiğnendiğini göstermektedir.
– 15 Nisan tarihli MYK toplantısında vekil adayı için tartışılan isimler konusunda özellikle not düştüğüm bir “şerh kararım” bulunmaktadır. Bu şerh, yalnızca ve yalnızca, iki vekil adayından birinin dahi işçi olmamasına dairdir. EMEP’in çeyrek asrı aşan mücadele tarihinde ve nihayet bugününde işçi kökenli Genel Başkan ve işçi milletvekili çıkaramaması üzücüdür, hepimizin sorumluluğundadır. 14 Mayıs seçimlerine doğru devrimci işçi partisi kimliği taşıyan bir parti olarak EMEP’in iki vekil çıkarma imkanı varken hala bunlardan birini bir işçiden veya işçi kökenli bir devrimciden yana tercih etmemesi benim açımdan kabul edilemez. Nitekim bu özelliği haiz çokça işçi yoldaşımız vardır. Ne yazık ki bu şerh kararım, tüm uyarılarıma rağmen, GYK üyelerine, il ilçe yöneticilerine ve üyelere ulaştırılmamıştır.
– Aynı toplantıda, “Meclise şimdiki Genel Başkan gitmeyecekse, EMEP adına gidecek iki vekil arkadaştan biri mutlaka Genel Başkan olmalıdır. Gerekirse bunun için hızla olağanüstü genel kongre toplanmalıdır” şeklindeki önerim ve uyarım da dikkate alınmamıştır, bilgilendirme yapılırken bu uyarım yine yönetici ve üyelere ulaştırılmamıştır. Zira, önemli olan parlamentoya gidecek isimden ziyade, Meclis’te Genel Başkanlık’ın temsil edilmesidir. Meclis’te grubu bulunmayan bir partinin parlamentoda etkin olması için de bu tercih elzemdir. Ayrıca, ittifak bileşeni parti ve örgütlerin başkan, eş başkan ve sözcülerinin Meclis’teki hareket alanı için de vekillerden birinin Başkan olmasında mutlak fayda vardır. Dolayısıyla “Genel Başkan + 2 vekil” şeklinde bir formülün ortaya atılmasının hiçbir faydası ve işlevi yoktur. İsimler değil, parti bakımından kürsü ve temsiliyet önemlidir. Bununla birlikte, bizzat MYK üyelerimizi, yazılı olarak uyarmama rağmen; “Başkan + 2 vekil formülünü doğru bulmuyorum, örgüte böyle izah edilmesin” dememe, tersinin yapıldığı örnekler çokça görülmüştür.
– “Genel Başkan tanınıyor, o milletvekili gibi” şeklindeki söylemler üyelerin masum duygularını istismar için de kullanılmıştır. Nitekim sözünü ettiğim triumvir yapı, ben seçim kampanyası dahilinde il mitinglerini dolaşırken, bilgim dahilinde olmadan kendince “sorunlu” kentleri dolaşmıştır ve aday yapılmadığım için tepki gösteren üye ve yöneticileri “ikna” turuna çıkmıştır. Bu ilginç faaliyetle ilgili ne öncesinde ne de sonrasında, sekreterya üyesi olan Genel Başkan’a, herhangi bir bilgi verilmemiştir. Daha vahimi bu görüşmelerde “Genel Başkan aslında görevinde çok başarılı ama biz kolektif çalışmaya daha uygun ve Meclis ortamından etkilenmeyecek arkadaşları önerdik” mealinde sözler sarf edilmiştir. Yani “başarılı” (!) bir Genel Başkan olarak benim kolektif çalışmaya daha uzak olduğum, Meclis ortamına girince olumsuz sapma ya da eğilimlerde bulunabileceğim üstü kapalı olarak ima edilmiştir. Bu hem şahsıma hem de EMEP’in Genel Başkanlık makamına hakarettir. Bu durumda istifa kararım sadece şahsi onuruma değil, Genel Başkanlık makamına da saygının bir ifadesidir.
– Kimi yönetici ve üye yoldaşlardan adaylık tartışmalarına gelen itirazlara verilen ilginç gerekçelerden biri de “Genel Başkanlık aslında bizde yasal zorunluluk, dolayısıyla sembolik” şeklindeki cümledir. Elbette bu saptama da Genel Başkan’ın bilgisi dahilinde değildir. Birbiriyle tamamen çelişen bütün ifade ve izahatlar, aslında adaylık belirleme sürecinin nasıl bir oldu bittiye getirilmek istendiğini göstermektedir. Tel tel dökülen bu acelecilik ve acemilikle üzeri alelacele örtülmek istenen karambol duruma elbette izin vermem söz konusu olamazdı. Sadece, ülkedeki seçim sürecinin geçmesini ve 15 Mayıs’ı bekledim.
Örnekler uzatılabilir ama uzatmak gerekmiyor.
Kısa çerçevesini çizmeye çalıştığım bu tablo, sürece dair “parti kararlarının gerçekte nasıl “alındığının” tipik fotoğrafıdır. Ayrıca bu tabloda, “yoldaşın yoldaş için canını vermeye hazır olduğu” devrimci sosyalist bir parti geleneğinden “yoldaşın yoldaş arkasından iş çevirmeye başladığı” bir partiye geçişin dramatik hikayesi vardır. Lobicilik, kulisçilik sosyalist bir partide yer bulamaz, bulursa o parti devrimci olmaz. Çıkar ilişkilerine kapı aralayan inceltilmiş lobi organizasyonları yakın geçmiş ve geleceğin en büyük tehlikesidir. Sovyet partisi ve sovyet yönetiminin çöküşü bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bununla asla uzlaşmayacağım, asla bir parçası olmayacağım. EMEP’in kuruluşundan bugüne gerek Emek Gençliği gerekse parti örgütlerinin birçok kademesinde görev aldım. Hiçbir zaman aklımda makam ya da koltuk olmadı. Bu mücadeleye milletvekili olmak için de katılmadım. Böylesi bir heves, her şeyden önce can vermiş yoldaşlara, onların ailelerine en büyük saygısızlık olurdu ve asla yüzlerine bakamazdım. Evet, o acılı ailelerin yüzlerine bakmak, ellerinden tutmak için bu istifa beyanını yazıyorum. Beni tanıyan yüzlerce, binlerce mücadele arkadaşım, halktan insanlar samimiyetimi teslim edeceklerdir. Bu istifa beyanıyla kendimi ortaya koyuyorum. Partinin tercihi ve değişimin gücü artık benim elimde değil. İstifa kararım partiye verilen bir zarar değil, tersine katkı olarak görülmeli. Elbette takdir partinin kongre delegelerine, GYK, MYK, MDK başta olmak üzere organlarına, üyelerine ve gençliğine aittir. Bir şey diyemem, bu saatten sonra da söylemem.
Peki bundan sonra süreç nasıl işleyecek, ne olacak?
EMEP Parti Tüzüğü’nün 32. maddesi şu şekildedir: “Genel başkanlığın herhangi bir nedenle boşalması halinde, genel kongre toplanıncaya kadar GYK, Partiyi temsil yetkisini, kendi içinden seçeceği bir üyeye tevdi eder. En geç 45 gün içinde genel kongreyi toplantıya çağırır.” İstifamın akabinde süreç bu şekilde ilerleyecektir. Dolayısıyla olağanüstü parti kongresi, 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur Başkanlık seçimlerinin çok sonrasına kalacak ve iki seçim arasında partiyi yormayacaktır. Parti üyeliğinden istifa ettiğim için benim olağanüstü kongreye katılmam söz konusu değildir.
Partilerde esas birlik program birliğidir. Fakat bu yeterli değildir. Çünkü devrimci özünü yitirmiş pratik, devrimci teori ve programı teslim alıyor ve içini boşaltıyorsa orada gönüllü bir birliğin kalmayacağı benim açımdan açıktır. “Kol kırılır yen içinde kalır” çıtası çoktan ve fazlasıyla aşılmıştır. Gelinen yerde parti merkez yönetiminde duygu, gönül, vicdan, irade ve güven birliğini kaybetmiş bulunuyoruz. Bana bugüne kadar yoldaşlık etmiş olan ve bugün hala partide samimi olarak mücadele eden genç ve yaşlı yüzlerce mücadele arkadaşımı elbette bunun dışında tutuyor, her birine sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Alıngan değilim, istifa kararını da bir anlık öfke ile almadım. 15 Mayıs’a kadar var gücümle çalıştım. Fakat kökleriyle parti merkezine yerleşmeye başlayan böylesi triumvirlik bir yapının gölgesi altında, benim için bir kurul toplantısına daha katılmak hem faydasız hem de katlanılmazdır. Bu yüzden bilinçli bir tercih olarak istifa gerekçemi hem parti kamuoyunun hem de demokratik kamuoyunun bilgisine sunuyorum.
Türkiye’nin geleceğinde emek, demokrasi, özgürlük ve halk güçlerinin birliğine her zaman olduğu gibi değer vereceğim. Harcında bir kum tanesi olursam ne mutlu bana. Sosyalizm, kalbimizi her daim ışıtan bir güneş bizim. Umutsuzluğa yer yok, tek adam düzeni son bulacak. İşçi sınıfını, emekçi halkımızı, bütün devrimci, demokratik parti ve örgütleri selamlıyorum.”
PİRHA