HAPİSHANELERDE GIDA HAKKI İHLALLERİ DERİNLEŞİYOR

Hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri arasında en temel insan haklarından biri olan sağlıklı ve dengeli beslenmeye erişim hakkı da bulunuyor. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesi beslenme hakkını en temel insan hakkı olarak tanımlarken, Türkiye’deki cezaevlerinde mahpusların yeterli ve güvenli gıdaya erişiminin sağlanmadığı belirtiliyor. Yemeklerden yabancı maddelerin çıkması, gıda zehirlenmeleri ve özel beslenme ihtiyacı olan mahpusların taleplerinin karşılanmaması, hapishanelerdeki temel hak ihlallerini gözler önüne seriyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nden (ÖHD) Avukat Adile Salman da, hapishanelerdeki gıda hakkı ihlallerini ve hukuki süreçleri anlattı. Gıda Zehirlenmeleri ve Hijyen Problemleri Diyarbakır Barosu Hapishane Komisyonu üyesi olan ve altı yıldır bu alanda çalışan Avukat Adile Salman, hapishanelerden gelen şikayetlerde yemeklerin hijyenik olmaması, yemeklerden yabancı maddeler çıkması ve gıda zehirlenmelerinin yaşanması gibi ciddi sorunlarla karşılaştıklarını belirtti. 2023 yılında Diyarbakır T Tipi Cezaevi’nde bir yemekte fare çıkması, 2024 yılında ise Diyarbakır Kampüs Cezaevlerinde iki ay arayla 20’den fazla mahpusun gıda zehirlenmesi yaşaması bunlara örnek olarak gösteriliyor. Kadın mahpusların yemeğinde mermi bulunması gibi vakalar da kayıtlara geçti. Mahpusların, yemeklerin aşırı yağlı ve besin değerinin düşük olması sebebiyle bağışıklık sistemlerinin zayıfladığı, buna bağlı olarak hafıza problemleri, diş eti rahatsızlıkları, solgun cilt ve mide-bağırsak sorunları yaşadıkları belirtiliyor. Deprem Sonrası Temiz Su Krizi 6 Şubat depreminin ardından cezaevlerinde gıda krizinin derinleştiğini belirten Salman, birçok cezaevinde temiz suya erişim sağlanamadığını, mahpusların şebeke suyuna mahkum bırakıldığını veya odalara yalnızca kısıtlı miktarda içme suyu verildiğini ifade etti. Suya erişim kısıtlılığı nedeniyle bazı hapishanelerde ekmek bile dağıtılamadığı bilgisi paylaşıldı. Özel Beslenme Gereksinimi Olan Mahpuslar İçin Zorlaştırıcı Uygulamalar Cezaevlerinde vejetaryen, vegan, çölyak hastaları, emziren anneler ve diğer özel beslenme gereksinimi olan mahpusların uygun gıdalara erişimde büyük sorunlar yaşadığını vurgulayan Salman, idarelerin çoğu zaman rapor zorunluluğu getirerek süreci zorlaştırdığını ifade etti. Oysa Anayasa Mahkemesi, 2016 yılında verdiği bir kararda vejetaryen bir mahpusun özel beslenme hakkının yalnızca beyanına dayanarak sağlanması gerektiğine hükmetmişti. Hukuki Süreçler Sonuç Veriyor mu? Salman, gıda hakkı ihlalleriyle ilgili yapılan başvuruların çoğunlukla lokal çözümlerle geçiştirildiğini belirtti. Hapishane yönetimlerine yapılan başvurular yanıtsız kaldığında önce İnfaz Hakimliği’ne, ardından Ağır Ceza Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabiliyor. Ancak başvuruların büyük çoğunluğu kalıcı bir çözüm üretmek yerine geçici önlemlerle kapatılıyor. Mahpusların sağlıklı ve güvenilir gıdaya erişimi, insan hakları kapsamında değerlendirilmesi gereken kritik bir mesele olmaya devam ediyor. Avukat Salman, mahpusların gıda hakkı ihlallerinin takip edilmesi ve hukuki mücadelelerin sürdürülmesi gerektiğini vurguluyor. Düzgün Akdeniz

Eğitim-Sen Şube Başkanı Aşkın: ‘Üniversitenin asıl misyonu bilimsel araştırma ve nitelikli insan yetiştirmedir’

Munzur Üniversitesi uzun zamandır ‘kişiye özel’ kadro ilanları ile gündemde. 2024-2025 eğitim döneminde birçok tartışmayla gündeme gelen iddialara ilişkin üniversite yetkilileri henüz bir açıklama yapmadı. Sıkça kamuoyuna taşınan iddialara ilişkin Eğitim-Sen Dersim Şube Başkanı Mehmet Aşkın ile görüştük. Aşkın hem öğrencilerin hem de akademik personelin geleceği için alımlarda liyakate dayalı bir yönetim anlayışının benimsenmesi gerektiğini vurguladı. ‘İŞE ALIMLARDA ŞEFFAFLIK VE LİYAKAT GÖZETİLMESİ ŞART’ Eğitim Sen Dersim Şube Başkanı Mehmet Aşkın Munzur Üniversitesi denince, insanların aklına ilk olarak liyakatsiz ve kişiye özel kadro ilanları geldiğini aktardı. Bu olumsuz imajın aniden ortaya çıkmadığını, haklı gerekçelere de dayandığını belirten Aşkın, “Mevcut rektör ise bugüne kadar bu algıyı düzeltmek yerine, kendi yaptığı liyakatsiz kadro alımları ve taraflı atamalarla durumu bir ‘imaj’ olmaktan çıkarıp somut bir gerçeğe dönüştürmüştür.” diyerek şunları söyledi, “Üniversitenin mevcut akademik personeline, objektif kriterler söz konusu olduğu sürece, akademik yükselme süreçlerinde kolaylık sağlaması anlaşılabilir bir durumdur. Ancak yeni işe alımlarda şeffaflık ve liyakatin gözetilmesi şarttır; aksi takdirde hem üniversite hem de kent ciddi anlamda itibar kaybedecektir. Öyle ki açılan bazı kadroların sahiplerinin adı ve soyadı herkesçe bilinir hâle gelmiştir. Munzur Üniversitesi rektörü, bir yandan akademik personelden uzay madenciliği, robotik, drone ve nadir toprak elementleri gibi yoğun bilgi ve beceri gerektiren alanlarda araştırma yapmasını isterken, bu alanlara uygun ilanlar açmak yerine Elazığ’daki eş, dost ve akrabalarına özel kadrolar tahsis etmektedir. “İş bulmada kolaylık sağlama” iddiasıyla öne sürülen “eğitimci okuryazarlığı” hedefi de, nitelikli akademik personel istihdamından çok siyasi ve kişisel ilişkilerle yapılan atamalarla gölgede kalmaktadır.” ‘ÜNİVERSİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN PROJELER YETERSİZDİR’ Tüm bu uygulamalar sonucunda, hem öğrencilerin hem de üniversite personelinin rektöre duyduğu güvenin giderek azaldığını belirten Aşkın konuşmasını şöyle sürdürdü, “Öğrenciler, kadro alımlarında hangi ölçütlerin dikkate alındığını rektörün sözlerinden çok davranışlarına ve kadro ilanlarına bakarak rahatlıkla görebilmektedir. Öte yandan, üniversitenin liyakatsiz kadrolarla kent için hazırladığı projeler de yalnızca bal, balık, sarımsak ve bez çanta gibi konularla sınırlı kalmaktadır. Bu projeler, akademik ilgiye fazla ihtiyaç duyulmaksızın zaten uzun yıllardır kentte üzerinde çalışılan alanlardır ve üniversite bu noktada kent ekonomisine en küçük bir katkı bile sunamamıştır.” ‘ÜNİVERSİTENİN ASIL MİSYONU BİLİMSEL ARAŞTIRMA VE NİTELİKLİ İNSAN YETİŞTİRMEKTİR’ “Hem öğrencilerin hem de akademik personelin geleceği için bu alımlarda nepotizm yerine liyakate dayalı bir yönetim ve “meritokrasi” anlayışı benimsenmelidir.” ifadelerini kullanan Aşkın son olarak şunları söyledi, “Munzur Üniversitesi’ndeki sorunlar, özellikle akademik kadro alımlarında giderek artan ‘nepotizm’ eğilimiyle daha da görünür hale gelmiştir. Nitelikli ve yetkin personelin yerine siyasi veya kişisel ilişkilere dayalı atamaların tercih edilmesi, üniversitenin eğitim kalitesini ve kurumsal itibarını ciddi ölçüde zedelemektedir. Ancak bu şekilde üniversite, asıl misyonu olan bilimsel araştırma ve nitelikli insan yetiştirme hedeflerine ulaşabilir ve kente gerçek anlamda katkı sunabilir.” dedi. DERSİM/Hakan KİZİR

Sohbeti Aç
Sizi Dinliyoruz
Merhaba Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?