Müftülük, kadınların yüzlerini buzladı

Konya’da hafızlık diplomalarının dağıtım töreninde çekilen fotoğraflarda kadınların yüzleri gizlendi. Kadınların siluetlerinin buzlandığı fotoğraflar hem müftülüğün web sitesinde hem de il müftüsünün sosyal medya hesabından paylaşıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Karatay Müftülüğü 22 Eylül’de Hafızlık Diploma Töreni düzenledi. Törende 172 kadın ve erkek hafıza diplomalarını Konya İl Müftüsü Ali Öge verdi. Diploma törenini sosyal medya hesabından duyuran Öge, hafızları kutladı ve fotoğraf paylaştı. Öge’nin kadın hafızlarla çektirdiği fotoğrafta, kadınların yüzlerinin buzlandığı görüldü. Aynı fotoğraf kareleri Karatay Müftülüğü’nün sitesinde de kadın hafızların yüzleri buzlanmış şekilde paylaşıldı. PİRHA
Pertek’te bir ekolojik tarım hikayesi: Sürdürebilir miyiz bilmiyoruz

Dersim’de son yıllarda köye dönüşlerle ilgi odağı olan ekolojik tarım, yüksek maliyetler ve düşük verim nedeniyle, deneyenlerin çoğu için hüsranla sonuçlanıyor. Pertekli çiftçi, “yerli tohumlarla zararlı gübre kullanmadan üretim yapıyoruz ama destek yok, nereye kadar dayanabiliriz, bilmiyorum” diyor. Dersim’de son yıllarda doğal-ekolojik tarıma ilgi giderek artıyor. Memlekete geri dönenlerin de en gözde ilgi alanını oluşturuyor. Fakat gelip deneyenlerin çoğu ya yarıda bırakıyor ya da hobi temelinde küçük uğraşlarla sınırlıyor bu alanı. Çünkü ekolojik tarımın maliyetleri yüksek ve verimi düşük. Bu nedenle bireysel düzeyde başlayıp sürdürenlerin sayısı çok az. Ancak belediyelerin, kooperatiflerin ve sivil girişimlerin çabaları daha uzun soluklu olabiliyor. YERLİ TOHUMLAR YOK OLUYOR Ekolojik tarım alanındaki en ciddi sorun yerli atalık tohumların temininde yaşanıyor. Dersim’de 93-94 sürecindeki zorunlu göçlerle neredeyse biten tarımsal faaliyetlerin bir sonucu olarak yerli tohumlar yok olmaya yüz tuttu. Son yıllarda tekrar canlanan tarımsal faaliyetler ise sağdan soldan temin edilen kaynağı ve toprakla uyumu belirsiz hibrit tohumlara dayanıyor. Az sayıdaki üreticide kalan yerli tohumlar da günden güne yok oluyor çünkü verimi düşük olduğu, desteklenmediği ve fiyat rekabeti yapamadığı için üreticiler daha fazla gelir elde edebilmek için hem verimi daha yüksek olan hem de daha hızlı yetişen modern hibrit tohumları tercih ediyorlar. Bir örnek vermek gerekirse, Ovacık’ın yerli çalı fasulyesi tohumu yetişmek için en az 4 aya ve 11-12 kere sulanmaya ihtiyaç duyup bire 8-10 ürün verirken, Konya’dan getirtilen modern çalı fasulyesi tohumu hem 3 ayda yetişiyor hem yaklaşık 7 defa sulanıyor hem de çok daha fazla ürün veriyor. Oysa yerli çalı fasulyesi protein ve besin değerleri açısından daha zengin, yemeği daha sağlıklı ve daha lezzetli ama kooperatifler ve pazar her iki ürünü aynı fiyata satın aldığı için yerli ekolojik üretim yapan çiftçi zarara uğruyor. Ovacık’ta yerli çalı tohumu ile üretim yapan çiftçilerin çoğu, tüm bu sebeplerden dolayı pazar ile rekabet edemedikleri için Konya tohumuna geçtiler ve yerli tohum neredeyse yok oldu. EKOLOJİK TARIM AZ SAYIDA ÜRETİCİNİN ISRARINA DAYANIYOR Sadece az sayıdaki üretici ve girişim yerli tohumları çoğaltmakta ve bununla üretim yapmakta ısrar ediyor. Bunlardan biri de ekolojik tarım alanında 7 yıldır faaliyet yürüten Anka Dersim girişimi. Girişim, geleneksel üretim kültürünü modern tarıma entegre ederek özellikle yerli atalık buğday tohumlarını çoğaltıp çiftçilere dağıtarak, fenni gübre kullanılmamış tarlalarda ekolojik üretim yapılmasını teşvik ediyor. Pertek Dere nahiyesi Çem (Çay) köyünde, restore edilmiş asırlık bir de su değirmeni var girişimin. “BİÇERDÖVER BULMAKTA SIKINTI ÇEKİYORUZ” Daha önce İl sağlık müdürlüğünden memur olarak çalışan ve şu anda Pertek’in Beydamı (Balişer) köyünde yaşayan Üzgün, “Birkaç yıldan beri doğal, ekolojik tarımla uğraşıyorum. İmkanlarımız kısıtlı olduğu için zor şartlarda üretim yapabiliyoruz. Buğday ektiğim zaman, yıllarca kullanılmayan, kimyasal gübrenin, ilacın girmediği tarlaları kullanıyorum. Dere nahiyesinin köylerinde, rakım olarak da yüksek Kayabağ (Ağzunik) köyü var. Orada otuz kırk yıldan beri sürülmeyen tarlaları sürdük, taşını ayıkladık. Burayla ikisi arasındaki mesafe 15-16 kilometre. Mesafe uzak olunca gidiş gelişte, ekipman götürmekte zorlanıyoruz” diyor. Biçerdöverin gelip geçmediğini, ekili alan az olduğu zaman kendisini kurtarmıyor diye biçmeye gelmediğini ama fazla ektikleri zaman da bunun maddi yükünün altından kalkamayacaklarını ifade eden Üzgün, “Israrlarımıza rağmen biçerdöver yine de gelmeyince sonunda iki kat maliyetine biçtirebildik. Burada biçerdöver dönümünü iki yüz elli liraya biçti, orada dört yüz liraya biçti. Aradaki bu uçurumla bir şey kazanamazsın. Özellikle de biçerdöver konusunda çok sıkıntı çektik. Bu yıl mesela Pertek ve Dersim belediyesi ve İl Tarım Müdürlüğü’nden bu konuda yardımcı olmalarını istedik ama pek karşılık bulamadık. En azından onlar kurumdur. Kurum olarak yoldan geçen bir biçerdöverciyi yönlendirebilirlerdi ama yapmadılar. Geçen sene ve önceki sene tarla sürdüğüm zaman çevre köydekiler ‘haberimiz olsa biz de ekerdik’ Yani sen biçerdöver getireceksin. Biz de ondan faydalanırız. Yani makina gitmeyince insanlar da ekmiyor” dedi. “İNSANLAR KÖYÜNE DÖNSÜN, EKSİN, BİÇSİN” Kendilerinin yeterli arazileri olmadığını, başkalarının tarlalarını ektiğini ama bunlara kira ücreti ödemediğini, insanların sırf tarlalarının yerleri belli olsun diye arazilerini kendisine bedelsiz verdiğini söyleyen Üzgün, “Yarın öbür gün ‘sen çok para kazandın’ deyip tarlaları geri alabilirler. Araziler bana ait olmadığı için herhangi bir destekleme de almıyorum. Yeterli teşvik yok. Oysa üreticilerin bizzat desteklenmesi lazım. Mesela mazot desteği verebilirlerdi. Sonuçta burada da üretimin devam edebilmesi ve insanların ekmeleri için önayak olabilirlerdi. İnsanlar köyüne dönsün, eksin, biçsin. Beraber hareket etsin” dedi. “YERLİ ATALIK BUĞDAY TOHUMLARINI BULUP ÇOĞALTIYORUZ” Bu işe karar verdikleri zaman ilk önce yerli atalık tohumlar ile başladıklarını belirten Üzgün, atalık tohumlarla ilgili şu bilgileri verdi. “Bizim burada ekilen aşure dediğimiz bir buğday türü vardı. Diğer buğday türlerine göre az ürün veriyor ama kalite olarak çok güzel. Bir de ‘bare’ dediğimiz baharda ekilen yazlık yerli tohumlar vardı. Bu tohumları 30-40 yıl ambarında saklayan insanlar vardı. Bunları buldum, aldım, selektöre verdim. Birinci yıl ektim, sırf tohum tazelensin diye. Biçme zamanı gittiğimde biçerdöverci ‘Abi bunu niye biçiyorsun, zaten bunda bir şey yok’ dedi. Ben sadece tohumu yenilensin, tazelensin diye biçiyorum. Yoksa verdiğim emeği, yaptığım masrafı karşıladığından değil. Bu şekilde tohumları bulup, çoğaltıp üretim yapıyoruz ama pazarını bulamayınca bunu sürdürebilme şansımız yok. Bu yıl iki yüz dönüm civarında aşure ve bare buğdayı ektim. 85 dönümden 5 ton ürün çıktı. Dönümüne 25 kilo atmıştım. Gübre ya da herhangi bir ilaç kullanmadık. Ne ektikse ve tanrı bize ne verdiyse onu kabul ediyoruz” “BU İŞİ BUNDAN SONRA YÜRÜTEBİLİR MİYİM BİLMİYORUM” Eskiden buğdayın yanısıra nohut da ektiklerini ama yüksek rakımlı yerlerde domuzdan dolayı şu an nohut ekmediklerini, çünkü tarlayı domuzdan koruyamayacaklarını ifade eden Üzgün, “Biçimi biraz geciktiği zaman domuzlar zarar veriyor. Tarlanın içine giriyor, yatırıyor, yiyor, kırıyor, dağıtıyor. Birkaç tarlayı bu şekilde tahrip ettiler. Onlarla da ayrı bir mücadele etmek gerekiyor, onu da yapamayız. Mesafe uzun olduğu için her gün gidip gelmekte zorlanırız” diyor. Yaptıkları ekolojik üretimi sürdürme konusunda ise Üzgün, şunları not düştü. “Bu işi bundan sonra yürütebilir miyim bilemiyorum. Bu yıl ki ürünümü satarsam seneye tekrar ekmeyi düşünürüm, yoksa yapamam. Pazarlarken zorlanıyoruz. Maliyetler yüksek olduğu için ucuza satamıyoruz ama insanların da alım gücü yok. Bu tür zorluklarımız var. Bu işler uzaktan bakıldığı kadar kolay bir şey değil. Bunları üretirken etraftakiler her türlü şeyi de söylediler. Senin kafan çalışmıyor. Sen aptalsın. Niye gübre atmıyorsun. Niye ilaç atmıyorsun. Gübre atarsan şu kadar kazanırsın, gibi. Biz ise inatla sürdürmeye çalışıyoruz ama bilmiyorum ne kadarını başarabiliriz. Sizlerden beklediğimiz de pazarlama konusunda yardımcı olmanız” “DEVLET HİÇ YARDIMCI OLMUYOR” Buğdayları ekip biçmek
Hatay’da ağır hasarlı bina çöktü: 1 ölü

Hatay’da yıkım çalışması sırasında çöken ağır hasarlı binanın altında kalan iş makinesinin operatörü hayatını kaybetti. Hatay’ın merkez Antakya ilçesi Odabaşı Mahallesi’nde bulunan ağır hasarlı bina yıkım sırasında çöktü. İş makinesiyle birlikte çöken binanın altında kalan operatör, AFAD ekipleri tarafından yapılan çalışma sonucu bulunduğu yerden çıkarıldı. Hayatını kaybeden operatör Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi morguna kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. MA
Gazeteci Seyit Evran yaşamını yitirdi

Özgür Basın emekçisi Seyit Evran, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Özgür Basın Birliği (Yekitiya Ragihandina Azad-YRA), konuya dair açıklama yaptı. YRA Eşbaşkanı Dilyar Ciziri, “Kurdistan Özgür Basını’nın sütunlarından biri daha sonsuzluğa yol aldı” dedi. Evran’ın uzun bir süredir kalp hastalığından kaynaklı hastanede tedavi gördüğünü aktaran Ciziri, “O, Özgür Basın’ın 30 yıllık belleği ve hafızasıydı. Bu kutsal ve paha biçilmez yolun yorulmaz bir eylemcisi oldu. Toplumların aydınlanma çalışmasındaki tutkusu ve mücadele kararlılığı, önüne çıkan bütün engel ve zorlukları aşmasını sağladı. Duruşu, eylemi ve kalemiyle özgür basın sayfalarında emsalsiz yerini aldı” diyen Ciziri, sözlerine “Özgür Ülke gazetesinin İstanbul’daki merkezi ile Ankara ve Amed’deki ofisi 3 Aralık 1994 gecesi bombalandığında Seyit yoldaş da gazetenin genel merkezinde Yazı İşleri Sorumlusu’dur. Bu saldırıda Seyit arkadaş da 23 arkadaşıyla birlikte yaralanır. İnsanların gazete okumaya bile korktuğu yıllarda o, ikirciksiz bir şekilde çalışmalar yürütür. Hakikat ve özgürlük aşkıyla çoğu zaman ölümle yüz yüze gelir.” şeklinde devam etti. Ciziri son olarak Seyi Evran’ın vefat nedenine değinerek, “Seyit arkadaş, 2020 yılından beri sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. İki kere kalp krizi geçirdi, bu yüzden birkaç defa ameliyat olmak zorunda kaldı. Sağlık sorunlarına rağmen çalışmalarını aralıksız coşku ve moralle sürdürdü.En son hastalığı yeniden nüksetti ve bedenini zorladı. Bu nedenle bir süredir hastanede tedavi görüyordu. Ancak maalesef tüm çabalara rağmen 22 Eylül sabahı kalbi durdu ve aramızdan ayrıldı.” dedi. MA
Çiğdem Kılıçgün Uçar: Devlet depremi hala sürüyor

Maraş’ta depremzede yurttaşları ziyaret eden Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, aradan geçen 7 aya rağmen deprem bölgelerinde tek bir adım atılmadığını söyleyerek, “Halkımız burada aynı zamanda bir devlet depremi yaşadı. Kürt ve Alevilerin yaşadığı yerlere devletin eli gitmedi. İnanç ve kimlik ayrımcılığı hala sürdürülüyor” dedi. Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar ve beraberindeki heyet Maraş’taki depremzedeleri ziyaret etti. Bir dizi gözlemde bulunan heyet, yurttaşların yaşadığı sorunları dinledi. Çiğdem Kılıçgün Uçar, Türkiye’nin bir deprem bölgesi olmasına rağmen hiçbir iktidarın bu konuda politik bir faaliyet yürütmemesini ‘tercih’ olarak adlandırdı. “DEVLET DEPREMİ SÜRÜYOR” Depremin ilk gününden bu yana sorunların giderilmesi adına somut hiçbir adımın atılmadığını belirten Uçar, “Böylesine büyük bir deprem unutturulmaya çalışılıyor. Önceki depremlerin acısı hala tazeyken göz göre göre böyle bir depremle karşı karşıya kaldık. Halkımız iki depremi birlikte yaşadı. Birincisi doğal afet diye tanımlayacağımız deprem, ikincisi ise devlet depremi. Depremin ilk 3 günü halkımız “devlet nerede” diye sorarken devlet, başka işlerle uğraşıyordu. Devlet depremi halen bu coğrafyada sürüyor. 7 ay geçmesine rağmen bir su havzası olan Maraş’ta su sıkıntısı yaşanıyor. Enkazlar hala kaldırılmış değil” diye konuştu. “DEPREMDE İNANÇ VE KİMLİK AYRIMCILIĞI YAPILDI” Depremde ve depremden sonraki süreçte AKP iktidarının Kürt ve Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlere hizmet götürmediğini vurgulayan Uçar, şunları söyledi: “Deprem seçim malzemesi haline getirildi. Çok iyi biliyoruz ki bu söylemler yerel seçimlerde de kullanılacak. Yazın konteynerlarda kalamayan vatandaş kışın nasıl yaşayacak burada? Çocuklar okula gidemiyor, kadınların yükümlülükleri artmış durumda. Dolayısıyla AKP hükümeti ‘deprem bölgesindekiler umurumda değil ben sadece bana oy verene hizmet götürürüm’ diyor. Kürt ve Alevilerin yaşadığı yerlere devletin eli gitmedi. İnşaat temelinin atıldığı yerlerin hepsi Türk ve Sünni köyleri. İnanç ve kimlik ayrımcılığına karşı AKP’ye bu ülkenin tek sahibi siz değilsiniz, olmayacaksınız diyoruz. Bu ülkeyi sizin hukuksuzluğunuza emanet etmeyeceğiz. Yaralarımızı birlikte sarmaya devam edeceğiz. Depreme ve her türlü afete karşı biz Yeşil Sol Parti olarak buradayız.” PİRHA
Antalya’da ‘Deniz Gezmiş’ gözaltısı

Antalya’da çok sayıda sendika, parti ve dernek yöneticisi 24 kişi “6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş’in mektubunu okumak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Antalya’da sabah saatlerinde Eğitim-sen Antalya Şube Başkanı ve KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Nurettin Sönmez’in aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Ayırca Eğitim-Sen Yönetim Kurulu’ndan 4, Halkevleri, DİSK, Emekli Sen, EMEP, TİP ve Sol Parti’den 24 yönetici ve üyenin gözaltına alındığı belirtilirken, gözaltı nedeninin “6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş’in mektubunu okumak” olarak açıklandı. PİRHA/ANTALYA
Alevilerden mesaj: Sivas, bizim kalbimizde zaman aşımına uğramadı

Avustralya Alevi örgütlenmeleri temsilcileri, Turabi Bulut Dede ve Güzide Suluk Ana, Sivas Katliamı Davası’nın zaman aşımına uğratılması ve Türkiye’de okullara imam atanmasına ilişkin video mesaj paylaştı. Turabi Bulut Dede, “En küçük bir barış, bin tane savaşa bedeldir” dedi. Turabi Bulut Dede, Güzide Suluk Ana ve Avustralya Alevi örgütleri temsilcileri, Sivas Katliamı Davası’nın 30. yılında zaman aşımına uğratılması ve Türkiye’de okullara imam atanmasına ilişkin video mesajlar yayınladı. Güzide Suluk Ana, mesajında “Katledildim Maraş’taydım. Diri diri yandım Sivas’taydım. Parçalandım Çorum’daydım. Malatya başka bir yara… Hangisini söyleyeyim ki? ‘Zaman aşımına uğradı’ diyorsunuz; Sivas, bizim kalbimizde zaman aşımına uğramadı. Biz küllerimizden yeşereceğiz. İnancımızı doya doya yaşatmadınız ama biz dimdik ayaktayız. Canlar, herkes kendi inancında yaşasın. Gerçekten kınıyorum. Kaç senedir katiller, aramızda dolaştı ve zaman aşımına uğradı, bu nasıl iştir?” ifadelerini kullandı. “İMAMLARIN YERİ BELLİ” Avustralya Alevi Toplum Konseyi (AATK) İnanç Kurulu Başkanı Nasuh Baldemir şunları söyledi: “Yakın zamanda Sivas Davası zaman aşımına düşürüldü. Orada 33 canımızı her andığımızda içimiz yanıyor. ‘Ben insanım’ diyen bütün insanlar için böyledir. Bu dava bitmedi, bitmeyecek. Kimsenin diline, dinine, ırkına hiçbir itirazımız olmadı, olamaz. Başkalarının da bizi öyle görmesini istiyoruz. Karma eğitimin konuşulduğu yerde söz hakkımız olduğuna inanıyoruz. Öğretmenlerin yeri ayrı, imamların yeri belli. Herkes görev yerinde olmalı.” “OKULLARA GERİCİLİĞİN SOKULMASINA KARŞI ÇIKIYORUZ” Dandenong Alevi Kültür Merkezi (DAKM) Başkan Yardımcısı Doğan Coşku “Bizler binlerce kilometre uzakta olsak da Türkiye’de gelişen gündemden uzak değiliz. Asimile edemedikleri Alevileri bu sefer eğitim yolu asimile etmeye çalışıyorlar. Bunlar her zaman olmuştur ve olacaktır. Önemli olan bizlerin bu gerici faaliyetler karşında nasıl bir duruş sergileyeceğimiz. ÇEDES projesine bizler de karşıyız. Laik, çağdaş eğitimden yanayız. Okullara gericiliğin sokulmasına bizler de Avustralya’dan karşı çıkıyoruz.” dedi. “İNSANLIK SUÇLARININ ZAMAN AŞIMINA UĞRAMAMASI LAZIM” Sunrysia Çağdaş Alevi Kültür Merkezi Başkanı Ali Şengünlü, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Suçluların yakalanıp cezalandırılmaması, davanın zaman aşımına uğratılması beni çok üzdü. O günü hiçbir zaman unutamadım. İnsanlığa karşı işlenmiş suçların zaman aşımına uğramaması lazım. Bir başka konu ise okullara imam atanması. Bunu doğru bulmuyorum.” “SUÇLULARIN YAKLANIP CEZALANDIRILMASINI TALEP EDİYORUM” Sunrysia Çağdaş Alevi Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Sefa Arslan, “Sivas Katliamı 30 sene sonra siyasi olarak zaman aşımına uğratılmıştır. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar zaman aşımına uğratılamaz. Bu siyasi bir karardır. Suçluların yakalanıp cezalandırılmasını talep ediyorum. Bir de okullara imam görevlendiriliyor. Okullarda rehber öğretmen yeterlidir.” dedi “MARAŞ’I, SİVAS’I, DERSİM’İ, ÇORUM’U UNUTMUYORUZ” Turabi Bulut Dede, Sivas Katliamı Davası’nın zaman aşımına uğratılması hakkında şu ifadeleri kullandı: “Madımak Oteli’nde yapılan katliamın üzerinden 30 yıl geçti. O günden bugüne yapılan katliamlar barışa, insanlığa, adalete karşı yapılan katliamlardı. Bu katliamları devamlı kınıyoruz. Madımak Oteli’nde yitirdiğimiz canları saygıyla anıyoruz. Hukukun, adaletin olmadığı bir ülkede ne bekliyoruz ki! İnsan özgürce fikrini, inancını yaşayamıyorsa o ülkede mutlaka sorunlar çıkıyor. Alevi toplumu olarak yitirdiğimiz canlarımızı bırakmıyoruz. Yaşadığımız sürece onların, gönüllerimizde yeri vardır. Maraş’ı, Sivas’ı, Dersim’i, Çorum’u unutmuyoruz. En küçük bir barış, bin tane savaşa bedeldir.”
Yeşil Sol Parti depremden etkilenen kentlerde yaptığı ziyaretler 4’üncü gününde Hatay’da devam ediyor.

Hatay’da depremzedeleri ziyaret eden Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın, iktidarın 7 aydır çözmediği sorunları normalleştirdiğini belirterek, “Yaşayan ölüler olmayı kimse kabul etmesin. Herkesi mücadele etmeye çağırıyoruz” dedi. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti), depremden etkilenen kentlerde yaptığı ziyaretler 4’üncü gününde Hatay’da devam ediyor. Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın, Yeşil Sol Parti milletvekilleri Tülay Hatimoğulları ve Mehmet Zeki İrmez’in bulunduğu heyet, kentte ziyaretler gerçekleştirdi. ‘KİRACI OLDUĞUMUZ İÇİN KONTEYNIR VERİLMEDİ’ Heyet ilk olarak Defne ilçesine bağlı Çekmece Mahallesi’nde bulunan çadırda kalan yurttaşları ziyaret etti. Yaşadıkları sorunları heyet ile paylaşan yurttaşlar, mağdur edildiklerini dile getirdi. Depremden sonra yemek dağıtan aş evlerinin seçim sonrası kapatılması nedeniyle yemek bulmakta zorlandıklarını anlatan yaşlı bir kadın, bir ekmek almakta dahi zorlandıklarını ve kimsenin yardım etmediğini söyledi. Hem kiracı hem de depremde evleri orta hasarlı olan ev sahiplerine konteynır verilmediğini ve bu nedenle çadırda kalmaya mecbur bırakıldıklarını ifade eden yurttaşlar, yaklaşan kış ayları nedeniyle çadırda kalma olanağının olmadığını belirtti. Güvenlik sorunu olduğuna dikkati çeken yurttaşlar, hırsızlık vakalarının artmasına karşı bir önlem alınmadığını kaydetti. ‘DAYANIŞMA İLE YARALAR SARILIYOR’ Hatay’daki Gezi eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeği ile hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın babası Ali Atakan ise, Hatay’ın deprem sonrası ötekileştirildiğine dikkat çekti. Atakan, deprem sonrası devletin Hatay’a bilinçli olarak yardım göndermediğini ve gelen yardımlara el konulduğunu anlattı. Depremde evi yıkılan Atakan, dayanışma ile yaraların sarıldığını sözlerine ekledi. Yurttaşların anlattığı sorunları not alan heyet, sorunların çözümü için her mecrada mücadele edeceklerini vurguladı. Ziyaretler sırasında ailelerin görüntüsünü telefonla çeken polislere, bunun fişleme olduğunu belirten heyet, polislerin görüntü almasını engelledi. ‘DEMOGRAFİK DEĞİŞİMİ KABUL ETMİYORUZ’ Heyet ardından aynı mahallede bulunan HDP ve Yeşil Sol Parti il örgütü olarak kullanılan konteynırların olduğu alanı ziyaret etti. Alanda, 4 günlük çalışmalara dair basın açıklaması yapıldı. Açıklamada konuşan Yeşil Sol Parti Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, yaptıkları ziyaretler esnasında deprem bölgesinde iller arasında ayrımcılık yapıldığına işaret etti. Deprem bölgesinde eğitimde yaşanan sorunlara değinen Hatimoğulları, “Hatay’ın sağlık hizmetlerinden, eğitimden mahrum bırakılması halkı göçe zorlama olarak yorumlanıyor. Demografik yapıyı değiştirme girişimlerini kabul etmiyoruz. Dün mücadele ettiğimiz gibi bugün de mücadele edeceğiz. Deprem bölgesinde yaşananlara dair rapor hazırlayacağız. Toplum ile dayanışma içinde olacağız” ifadelerini kullandı. ‘NORMALLEŞTİRMEYİ KABUL ETMİYORUZ’ Deprem için toplanan vergilerin akıbetini soran Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın da yapılan ayrımcılığa değindi. Dört gündür deprem bölgelerinde ziyaretler gerçekleştirdiklerini belirten Akın, “Maalesef vicdanlarımız sızlıyor, yüreklerimiz yaralı. Bir kez daha gördük ki bütün bölge ne yazık ki 7 aydır hiçbir şey yapılmamış gibi duruyor ve bazı yerler ayrımcı bir şekilde çok daha mağdur. Adıyaman’da başlayarak Malatya, Maraş ve Hatay’dayız. Hatay’ın kendine özgü sorunları var, ama buradan seslenmek istiyoruz. Biz bu normalleştirmeyi kabul etmeyeceğiz. Deprem sırasında çıkan bütün kaynakların, bütün vergilerin nereye gittiğini soracağız, takipçisi olacağız. Bu ülke buna sessiz kalamaz. Bir taraftan zevk ve sefasını sürdürenler, öbür taraftan açlık ve yoksulluk içinde olan insanlar var” dedi. ‘ÜLKENİN YARISI YOK SAYILDI’ “Antep’e konut yapılırken Hatay’a neden yapılmadı?” diye soran Akın, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herkesin eşit yurttaş olarak faydalanması gereken haklardan -sağlıktan, eğitimden- neden yararlanmadığını soruyoruz. Biraz önce yurttaşımız kendi okulu yıkıldığı için çocuğunu başka bir okula götürmek zorunda kaldığını ama buna gücünün yetmediğini belirtiyor. Bu çocukları okulsuz evsiz bırakamazsınız. İnsanlarımızın verdiği desteği, bağışları nereye gönderdiniz? Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırdık. MHP-AKP zihniyetini biliyoruz. Onlar ülkenin yarısını yok saydılar, yurttaş olarak da kabul etmiyorlar ama muhalefete sesleniyoruz, burada öyle gelip laf ederek, gitmekle olmuyor. Buradaki insanlar acı çekiyor, çaresiz durumdalar. Biz insanlarımızı yalnız bırakmayacağız, birlikte olmaya, dayanışma içinde olmaya, sözlerini her yerde dile getirmeye devam edeceğiz. Yurttaş hakkını istiyor, eğitim sağlık hakkını istiyor. Bu insanlarımızı zaten mağdur olmuşlar. Nakliye ve konut ücretleri yükselmiş durumda.” ‘HERKES MÜCADELE ETSİN’ Konteyner sorunu yaşandığını belirten Akın, “Bir an önce sorunlara çözüm bulunmalı. Adıyaman, Malatya, Maraş ve Hatay’da insanlar yaşadıkları sorunlara karşı muhatap bulamıyor. 1 Ekim’de Meclis’te deprem gündemini ısıtmaya, yurttaşların sesi olmaya devam edeceğiz. İnsanlardan beklentimiz örgütlenmeleri. Yaşayan ölüler olmayı kimse kabul etmesin. Herkesi mücadele etmeye çağırıyoruz” diye konuştu. PROGRAM BUGÜN SONA ERECEK Heyet, Antakya’da Maşuklu Mahallesi Kadın Kooperatifi, Samandağ’da Mızraklı Rihen Kadın Kooperatifi, Antakya Dikmece ve Serinyol kırsal mahallelerine yapacağı ziyaret ve düzenleyeceği halk toplantılarıyla 4 günlük programını sonlandıracak. PİRHA
Tutuklu gazeteci Abdurahman Gök, ödülünü cezaevindeki gazetecilere adadı

Paylaş PİRHA- Musa Anter Özgür Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri kapsamında, Türkçe haber kategorisinde birincilik ödülünü alan tutuklu gazeteci Abdurrahman Gök, ödülünü tüm tutuklu gazetecilere adayarak, “Özgürlüğünden yoksun bırakılma riskine rağmen hiçbir şekilde hakikatten ve vicdanlarından ödün vermeyen herkese selam olsun” mesajını paylaştı. Musa Anter Özgür Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri, Türkçe haber kategorisinde birincilik ödülünü, İran’da Mahsa Amini’nin katledilişinin ardından başlayan “Jin jiyan azadî” hareketini dünyaya yayan “Rojhilat ve İran’dayım: Yeni bir İran umudu” haberiyle alan Mezopotamya Ajansı’nın tutuklu editörü Abdurrahman Gök, bir mesaj yayınladı. Tutuklu bulunduğu Diyarbakır Cezaevi’nden mesaj gönderen Gök, haberini seçen jüri üyelerine teşekkür etti ve ödülünü adını sıraladığı tutuklu gazetecilerin şahsında tüm tutuklu gazetecilere adadı. “HAKİKATTEN ÖDÜN VERMEYEN HERKESE SELAM OLSUN” Gök’ün gönderdiği mesaj şöyle: “Mahza Jina Emini’nin 13 Eylül 2022’de Tahran’da polis tarafından öldürülmesinden sonra tam Tahran’a yayılan eylemleri takip etmek için gittiğim İran ve Rojhilat kentlerinde yaptığım gözlemler sonucu hazırladığım yazı dizisini ödüle layık gören jüri üyelerine teşekkür ederim. Bu ödülü özgürlüklerinden yoksun bırakılmak pahasına Jina’nın ölümünü kamuoyuna duyurdukları için tutuklanan İranlı gazeteciler Nilufer Hamedi ve Elahe Mohammedi’ye, benim gibi tutuklu gazeteci arkadaşlarım Sedat Yılmaz, Dicle Müftüoğlu, Mehmet Şah Oruç, Fırat Can Arslan ve Merdan Yanardağ şahsında tutuklu gazetecilere adıyorum. Özgürlüğünden yoksun bırakılma riskine rağmen hiçbir şekilde hakikatten ve vicdanlarından ödün vermeyen herkese selam olsun.” PİRHA/DİYARBAKIR
Dersim’de, deprem gerçeği ve sömürge madenciliği üzerine sempozyum yapılacak

TMMOB Dersim İKK ve Dersim Kent Koruma Kurulu üyeleri 22-23 Eylül’de deprem gerçeği ve sömürge madenciliği üzerine yapılacak sempozyuma ilişkin basın toplantısı düzenledi. Dersim halkını sempozyuma davet eden TMMOB Dersim İKK Sekreteri Uğur Beycan, “Hem bilimsel, hem teknik hem de toplumsal anlayışı örmek bütün kurumlarımızın üzerinde tarihsel bir sorumluluk olarak duruyor” dedi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Dersim İl Koordinasyon Kurulu (İKK), 22-23 Eylül’de Dersim’de ‘Dersim Kent Sempozyumu’ düzenlenecek. Deprem gerçeği ve sömürge madenciliği üzerine yapılacak sempozyuma akademisyen, TMMOB yöneticileri ve mühendisler katılacak. Dersim İl Koordinasyon Kurulu ve Dersim Kent Koruma Kurulu üyeleri 22-23 Eylül’de deprem gerçeği ve sömürge madenciliği üzerine yapılacak sempozyuma ilişkin basın toplantısı düzenledi. “HALKIMIZI SEMPOZYUMA GÜÇ VERMEYE DAVET EDİYORUZ” 22-23 Eylül’de yapılacak Dersim Kent Sempozyumu’nun sömürge madenciliği ve deprem üzerine yapılacağını belirten TMMOB Dersim İKK Sekreteri Uğur Beycan, “Sempozyumu iki gün olarak planladık ve katılımcılar Türkiye genelinde akademisyen, TMMOB yöneticileri, mühendisler ve bu durumu inançsal boyutuyla da ele alacağız. Hem bilimsel, hem teknik hem de toplumsal anlayışı örmek bütün kurumlarımızın üzerinde tarihsel bir sorumluluk olarak duruyor. Bu tarihsel sorumluluğu da TMMOB olarak biz Dersim’den doğru kurumlarımızla bütünlüklü bir yaklaşımla açığa çıkartarak bir sonuç elde edebileceğimizi düşünüyoruz. Tüm halkımızı 22-23 Eylül’de yapılacak sempozyuma güç vermeye davet ediyoruz” dedi. “DERSİM’DE, DEPREME KARŞI NE YAPILABİLİR KONUSUNDA KAYGI OLUŞTU” Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Sönmez Aydın ise, “Pazarcık depreminden sonra Dersim’de depreme karşı ne yapılabilir noktasında bir kaygı oluştu. Bizlerde Dersim’de bulunan STK’lar olarak Dersim Koruma Kurulu oluşturduk, amacımız depreme karşı ne yapılabilir ve halkta bu konuda bir duyarlılığı açığa çıkartmaktı” diye belirtti. “YARIN İSTANBUL’DA ŞİRKET YETKİLİLERİ İLE TOPLANTI GERÇEKLEŞTİRİLECEK” FEDAŞ işçilerinin 42. gününde devam eden grevine ilişkin son bilgileri de paylaşan Uğur Beycan, “Bu durumla ilgili çözüm yaratma kaygısıyla dün Dersim Kent Koruma Kurulu olarak şirketin bölge müdürleriyle bir toplantı gerçekleştirdik. Yapılan toplantıda çözümün daha rasyonel bir şekilde ilerlemesi noktasında Dersim Kent Koruma Kurulu olarak holdingin icra kuruluyla bir görüşme durumu açığa çıktı. Görüşme talebi şirket yetkilileri tarafından olumlu karşılandı yarın İstanbul’da Dersim Kent Koruma Kurulu ve Dersim milletvekilimiz ile birlikte şirket yetkilileri ile bir toplantı gerçekleştirilecek. Çözümü ortaya çıkarmak için umudumuz var” diye konuştu. PİRHA/DERSİM
Dersim halkı: İşçilerin hakları verilsin, elektrik sorunu son bulsun

9 Ağustos’tan beri eylemde olan ve 32’si işten çıkarılan FEDAŞ işçilerinin eylemi, yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle kentte ve özellikle köylerde yaşamı olumsuz etkiliyor. Ciddi bir soruna dönüşmeye başlayan konuyu Dersim halkına sorduk. Halk hem işçilerin haklı mücadelesini destekliyor hem de mağduriyetini dile getirerek, sorunun çözülmesini talep ediyor. Dersim’de çalışma koşulları ve ücretlerinin iyileştirilmesi talebiyle 9 Ağustos’tan beri eylemde olan ve 32’si işten çıkarılan FEDAŞ işçilerinin eylemi, yaşanan elektrik kesintileri nedeniyle kentte yaşamı olumsuz etkiliyor. Halk, anlaşma sağlanmasını ve mağduriyetlerinin giderilmesini beklerken FEDAŞ ise işçilerle halkı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Kentte ciddi bir soruna dönüşmeye başlayan konuyu Dersim halkına sorduk. “HAKLARI VERİLENE KADAR DİRENİŞE DEVAM ETSİNLER” “İşçilerin yanında olmayacağız da kimin yanında olacağız” diyerek söze başlayan köylü Ali Haydar Kurban, “İşçiler haklıdır, biz devamlı işçilerin yanındayız fakat elektriklerimiz kesiliyor, biz de zor durumda kalıyoruz. İşçiler haklarını istiyorlar, haklarına ve emeğe saygımız var. Hakları verilene kadar direnişe devam etsinler. Elektrikler çok kesilirse isyan başlar. Buzdolabı, şu bu var, elektrik olmayınca hiçbir şey yapamayız ki. Zararlı yine köylüler çıkacak. Köylüler bilinçli olsa, işçinin yanında olsa belki bu sorun daha erken çözülür ama köylüler o bilince sahip değil” dedi. Sonuna kadar işçilerin yanında olacaklarını ve yapılması gereken ne varsa yapacaklarını belirten Nail Çağdaş, “Geçenlerde bizim köyde elektrikler gitmişti, askeri denetim altında bir tane vatandaşı getirmişlerdi. Sonra eylemde olan işçi arkadaşlar gelip orda protestolara başladılar. Ben de onlara bir destek alkışı çaldım. İşçi arkadaşların emeğine saygı duyuyorum, onların eylemine de can-ı gönülden katılıyorum. Nerde bir sömürü düzeni varsa o düzene karşıyız. Elektrik mi gidiyor, bidon da sütün mü var. Valiye kadar çıksınlar. Sütünü oraya döküp çıksınlar. Sürekli işçinin yanında dursunlar” diye konuştu. “İŞÇİLER PERİŞAN OLUYOR, VATANDAŞLAR DA SIKINTIYA GİRİYOR” İşçileri desteklediğini çünkü asgari ücretle geçinmenin çok zor olduğunu söyleyen Abdullah Alaçam, “Adamlar sabahtan akşama kadar çalışıyorlar, perişan oluyorlar. Bence işçiler haklarını sonuna kadar savunsunlar. Elektrik işçileri kendi işlerini yapamadığı zaman vatandaşlar da sıkıntıya giriyor. Devletin buna bir çare bulması lazım. Yani en azından haklarını verseler işçiler de eylem yapmazlar zaten. İşçi kendi hakkını savunmak için greve gidiyor. Greve gitmemesi için devlet işçiyle beraber işverene gidecek ve ‘kardeşim sen bunun hakkını vereceksin’ diyecek. Böylece vatandaşını mağdur etmesinler” şeklide ifade etti. İşçinin hakkının ve emeğinin verilmesi gerektiğini, verilmediği zaman hizmet alınamayacağını ifade eden Kamer Bakır, “İşçiler çok kötü şartlarda çalışıyorlar. Kış aylarında gece saat 12-1’lere ya da sabahlara kadar çalıştıkları oluyor. Emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Hak ettikleri ücretin verilmesi gerekiyor. Atatürk (Sihenk) mahallesinde kiralar 10-12 bin lira. Bir de öğrenci okutuyor, doğalgazı var bunun. 10-15 bin liraya geçinemiyorlar, işçilerin maaşlarının iyileştirilmesini bekliyoruz” diye belirtti. “İŞÇİ DE BENİM GİBİ FAKİR, NE DİYEBİLİRİM Kİ” İsmini vermek istemeyen yurttaş, “Hak neyse yerini bulsun, benim elimden ne gelir ki. Kodamanlar, büyükler var. Biz bir şey diyemeyiz ki, biz çöp kutusuyuz. Zaten 3 aydır elektriğimiz yok, sokak lambaları yok. İşçi de benim gibi fakir, ne diyebilirim ki. Tabii ki fakir fukaraya hakkını versinler, yazıktır” dedi. Türkiye’nin ekonomik koşullarında işçilerin 13-14 bin liraya çalışmasının insani ve ahlaki olmadığını belirten Hasan Yüksel, “İşverenlerin kendi sermaye çıkarları için işçileri köle olarak çalıştırması kabul edilecek bir durum değildir. Buna devletin de müdahale etmesi lazım. Dışardan işçilerin getirilmesi sağlıklı değil, hukuki de değil, yasal da değil. İşçileri destekliyoruz. En azından insanca yaşayabilecekleri bir ücretin ve daha iyi koşullarda çalışma haklarının sağlanması gerek” ifadelerine yer verdi. “BAZI KÖYLERDE ÜÇ HAFTADIR ELEKTRİK YOK” FEDAŞ’ı ve sekreterini arayıp konuştuklarını, kendilerine ‘işçilerin haklarını verin’ dediklerini dile getiren Talip Çakıcı, “Köyde elektriğimiz yok, bostanımızı sulayamıyoruz, mağdur olmuşuz. İşçilerin haklarını versinler. Asgari ücretle insan direğe çıkarttırılmaz, mağdur edilmez. Bu iş gerçekten ağır bir iştir. Bir de az sayıda eleman çalıştırıyorlar” dedi. İşçilerin haklı olduğunu ve haklarını savunduğunu, çünkü kiraların ve hayat pahalılığının arttığını ifade eden Metin Çoğan, “Elektrik özelleştirildiği için bu da şirketin sorunu. Bazı köyler var ki üç haftadır elektrik yok. Doğru dürüst gelip arızalara bakmıyorlar. O zaman şirket işçilerin hakkını versin, çalışıp hakkettikleri parayı versin. Asgari ücretle adam mı çalıştırılır bu dönemde” diyerek işçilerin yanında olduğunu söyledi. Buzdolabı ve televizyonlarının gittiğini, elektrik olmadığı için zor durumda kaldıklarını söyleyen Xeycan Gündüz, “Bir an evvel elektriğimiz gelsin istiyoruz. Bir geliyor elektrik, bir kesiyorlar. İşçiler de haklı, ne yapsalar zam verilmiyor. Haksızlığı kabul etmiyoruz” diye belirtti. “DEVLETİN ARABULUCU OLMASI LAZIM” İşçilerin adil bir ücret talebiyle başlattıkları ve greve dönüştürdükleri eylemi sonuna kadar desteklediklerini ve şu anda manzaranın gerçekten içler acısı olduğunu belirten Haydar Çetinkaya, “İlimiz dahilinde kurulu 6-7 tane baraj var ama köylerimizde, il merkezimizde, ilçelerimizde, sokaklarımızda, her tarafta elektrik kesintileri var. Şu anda emekçilerin yaptıkları grev dolayısıyla işten atılmaları diktatörce bir tavırdır. Böyle bir şey olamaz. Bunu da çok kaba ve çirkin buluyorum. Buna derhal son verilmelidir. İnsanları işten atmak yerine gerek valilik gerek Fedaş, Aksa olsun, önce işçilerin haklarını bir değerlendirmeleri lazım. Tarafların bir an önce masaya oturmasını kentimiz açısından faydalı buluyorum. Aksi halde yani elektriklerimiz bu kadar sık kesilmeye devam ederse bizim yapacağımız tek şey Fedaş’a yürümek olacaktır” değerlendirmesinde bulundu. “YARA BİR YERDE DEĞİL HER YERDE VAR” Her zaman işçilerin, ezilenlerin yanında olduklarını tekrarlayan Hasan Kıray, “Milleti ne hale koydular görüyorsunuz. Cebimizde çay parası yok ki gidip bir çay içelim. Zavallı işçiler ne yapsın” derken, Zeynel Doğan, “Grev yapsınlar, haklarıdır, tabi ki destekliyorum” dedi. Bu ülkede hiçbir şeyin çözümü olmadığını ifade eden Hıdır Kaş ise şunları söyledi: “Direnmek iyi bir şey değil, devlete karşı gelmektir. Biz hiçbir zaman devletin yanında yer almadık, hep devlete karşı geldik. Bu direnişin de haklı yönleri var ama sonuçta mutlu olacaklarını sanmıyorum. Bu direnişe hak vermek doğrudur, işçilerin maaşları düşüktür. 15 milyon emekli var, bunların 9 milyonu 7500 lira maaş alıyor. Bu maaşla nasıl kira ödesin, nasıl geçinsin. Direniş iyidir ama sonuçta bir şey olmaz. Köylerde askeriyeye yakın yerlerde elektrik var, diğerlerinde yok. Direnişe toplum olarak destek vermek lazım. Yüz kişinin içinde ben hastayım dedin mi olmuyor, hepsi birlikte hastayım diyecek. Yara bir yerde değil her yerde var” PİRHA – EYÜP HANOĞLU-CİHAN BERK/DERSİM
Apê Musa’nın katledilmesinin üzerinden 31 yıl geçti

Kürt aydını, gazeteci-yazar Musa Anter’in (Apê Musa), aramızdan ayrılışının üzerinden 31 yıl geçti. 20 Eylül 1992 yılında Diyarbakır’da gerçekleşen Kültür-Sanat Festivali’ne katılarak kitaplarını imzalayan Musa Anter, akşam saatlerinde Seyrantepe Mahallesi’nde uğradığı silahlı saldırı sonucu 72 yaşında hayatını kaybetmişti. Cinayetin üzerinden 31 yıl geçti, ancak bugüne kadar failler tek tek, isim isim bilinmesine rağmen yakalanmadı. Hayatı cezaevi ve sürgünlerle geçen Musa Anter, 1920 yılında Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Ziwinge (Eskimağara) köyünde dünyaya geldi. 1944 yılında Ayşe Hale ile evlenen Ape Musa, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki eğitimi yarım bıraktı. KÜRT DİLİNE KATKILARI Üniversiteden ayrıldıktan sonra Şark Postası ve Dicle Kaynağı’nda yazmaya başlayan Anter, İleri Yurt gazetesindeki Kürtçe şiiri “Qimil/Kımıl” sebebiyle 1959 yılında tutuklandı, idamla yargılandı. 1960 darbesinden sonra serbest kalan Anter, cezaevinden çıktıktan sonra Deng, Barış Dünyası ve Yön dergilerinde yazdı. Ape Musa, çeşitli tariflerde Dicle-Fırat, Azadiya Welat, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Rewşen ve Tewlo’da yazdı. Bununla birlikte yedi kitap ve bir de Kürtçe-Türkçe Sözlük yayımladı. 11 YILI CEZAEVİNDE GEÇTİ Daha sonra Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) aktif siyasete atılan Anter, 1965 seçimlerinde Mardin’den aday oldu. Ancak son anda gerçekleşen aday değişikliği yüzünden bağımsız olarak seçimlere giren Anter, 12 Mart 1971’de tekrar tutuklandı ve Seyrantepe Askeri Cezaevi’nde 3 yıl kaldı. 12 Eylül 1980’de ise “Kürtçülük” propagandası yapmaktan tutuklanıp Nusaybin Cezaevine konulan ve 1 yıl sonra tahliye edilen Anter’in, toplamda 11 yılı cezaevinde geçti. JİTEM TETİKÇİSİ CİNAYETİ ANLATTI Kürt bilgesi Anter, 20 Eylül 1992 yılında bir Kültür-Sanat Festivali’ne katılmak için geldiği Diyarbakır’da JİTEM elemanları tarafından Seyrantepe Semtinde katledildi. Cinayetle ilgili başlatılan soruşturma ve kovuşturmada bugüne kadar bir gelişme sağlanamazken, JİTEM tetikçisi Abdulkadir Aygan 2004 yılında Apê Musa cinayetine ilişkin itiraflarda bulundu. Apê Musa cinayetini JİTEM’in planladığını itiraf eden Aygan, JİTEM kurucusu Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, JİTEM elemanları Mustafa Deniz, Savaş Gevrekçi, Ali Ozansoy, itirafçı Cemil Işık (Hogir) ve Hamit Yıldırım’ın cinayetten sorumlu olduğunu söyledi. PİRHA